Suriye’de ortalığın toz duman olduğu ve bilinmezliklerin bilinir gibi sunulup, kitlelerin fetih duygusallığına hapsedildiği sıcak bir dönemden geçiyoruz.
Bilgi kirliliğinin had safhaya ulaştığı ortamda;
“Ne oluyor, nereye gidiyoruz, bu işi en karlı ya da en az zararla atlatabilir miyiz, bu işin karmaşıklığı bizi nasıl etkiler?” şeklindeki suallere cevap aramayı bir kenara bırakın, nasıl düşünüp hareket etmemiz gerektiğine dair “bize biçilen bir kalıp elbise” herkese giydirilmeye çalışılıyor.
Bu ülkenin vatandaşlarını farklı bir kimliğe dönüştürmeye, adeta herkesi tek tip düşünmeye ve kabule zorlayan bir süreci yaşıyoruz.
Bu konuda, dünyadaki iletişim ağlarına egemen emperyalizm ve işbirlikçilerinin yaydığı algılarla oluşturulan bir illüzyon içindeyiz ve zihnimiz bağlandı sanki.
Bu illüzyona kapılmama çabasına, ülke için endişelenmeye ve ülke menfaatine yönelik hiçbir bağımsız düşünceye tahammül yok.
Maddi ve manevi tatmini sağladığı düşünülen(!) egemen politikalarına sorgusuz sualsiz ram olmanın getirdiği dayanılmaz hafifliğin, farklı düşüncelere yönelik saldırganlığa dönüşmesi ülkemiz için bugün ve gelecekte büyük sıkıntı.
Biz ve onlar saplantısıyla her konu, ikiye, üçe, dörde bölünmenin ve ötekileştirmenin gerekçesi oluyor.
Selim aklın yerini duygunun, düşüncenin yerini inancın, önyargının ve zanların, iradenin yerini ise beğeni ve devamında öfkenin aldığı bir iklim hızla yayılıyor.
“İtidal” tam da bu günler için gerekliyken!
***
Yaşadığımız bu riskli atmosferde yine de düşüncelerimi, endişeye yol açan tespitleri ve çelişkileri özet olarak aktarmaya çalışayım.
Önce dış faktör ya da dışımızdaki resim, sonra iç faktörler ya da iç resim.
Suriye paramparça edilmiş ve İsrail işgaline uğramışken, bizim hala toprak bütünlüğü ve üniter yapının yanında olduğumuz varsayımıyla avunmamız gösteriyor ki, biz Batı’yı, İblis karakterin yansıması olan emperyalizmi hala anlayamamışız!
Batı, yüzyıllardır doğu (Türkler ve İslam ağırlıklı) röntgenini çekmenin adı olan Oryantalizm ile istediği sonuçları alır ve elini sıcak sudan soğuk suya sokmadan bizi birbirimize kırdırır ve her türlü zenginliğimize çökerken biz;
Ne Siyonizm’i ne Mesih Planı’nı (*) ne bu plana uygun Mesih/Mehdici Hristiyan/Müslüman gönüllü Siyonistleri ne de toplumsal yapılarını/kültürlerini ve en önemlisi zihniyetlerini tanımıyoruz maalesef.
Sığ, ezberci ve sloganik yaklaşımların tatmini yetiyor bize.
Bu ihmal gafleti, gönüllü teslimiyetle sonuçlanan zihin kirletilmesine yol açarak, birbirimize ve millete yabancılaştırılıyoruz. Bunun sonucunda ise her türlü maddi ve manevi varlık/değerlerimizi, akletme yetilerimizi, değerlendirme/analiz etme kabiliyetlerini kaybediyoruz ama biz kendi kafamıza göre oluşturduğumuz geçmiş kaynaklı illüzyonlarla dünyadan kopuk bir şekilde savrulduğumuzu bile görmüyoruz.
Devrilmeden 1 gün önce diyalog çağrısı yapacak kadar dünyadan, bölgeden kopuk, bilgisiz ana muhalefet partisi genel başkanı ile artık gözümüze sokulacak kadar yakınlaşıp bizi ezmeye niyetlenen BOP buldozerine gözünü kapatan, inkâr eden hamasi milliyetçi/muhafazakârlar bu duruma hazin örnekler.
***
Özetleyecek olursam;
Batı zihniyetine ve İblis’in yansıması olan bu zihniyetin ürününe “Emperyalizm” denir.
Emperyalizm; bir ülke, devlet ya da örgütün, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel imkânlarını denetlemek ve yönlendirmek amacıyla takip ettiği sistematik politikaların tümüdür.
Temel amaç, sadece ekonomik zenginliklerin emperyal hedefler için yönetimi olabileceği gibi, tüm insanlığı belirli bir ideoloji ve din etrafında örgütlemek ya da birleştirmek de hedef olarak belirlenebilir. Ki belirlenmiş de zaten.
BOP, BİP ve dinler arası diyalog çabalarına bu emperyal pencereden bakıldığında ana yol nereye çıkıyor?
Peki, bu duruma kafa yoruyor muyuz gerçekten?
Batı emperyalizmini/zihniyetini geçmişten bugüne taşıyan en önemli sütun; bütün dünyayı sahiplenme ideolojisi ile bu ideolojinin 3’lü altın ayakları olan uygarlaştırmacılık, Hıristiyanlaştırma/ Yahudileştirmecilik (misyonerlik) ve ırkçılıktır.
Zaten Batılı beyaz ırklar dışındaki milletleri uygarlaştırma ve Hıristiyanlaştırma/Yahudileştirme objesi olarak gören bir anlayışın, ırkçı olmaması mümkün değildir.
Bakın emperyalizmin Ortadoğu ve dünyada sebep olduğu katliamlara, bütün tezahürleri ile ırkçılığı görmek mümkündür.
Sadece şu durum bile; şeytani bir aklın yıllara sair kasıtlı olarak “Türk’üm” demeyi ırkçılık olarak yaftalamak üzere neler yaptığını ve başarıya nasıl ulaştığını anlatmaya yetiyor.
Dolayısıyla gizli ya da açık ırkçılık, Batı’nın bütün emperyalist politikalarının tamamlayıcı unsurudur. (**)
Bir diğer önemli nokta ise Batı emperyalizminin insanlığa zararlı bu hastalıklı zihniyetinin kesintisizliği ve arşivciliğidir. Unutmaz ve bu sapkın zihniyet, nesilden nesile yüzyıllardır miras olarak taşınır.
Bu açıdan, tanınmış Amerikalı siyaset ve fikir adamı A. Beveridge’nin, 20. yüzyılın başında hem seleflerinin (geçmiş) zihniyetini zamanına taşıyan, hem de bugünü şekillendiren haleflerinin hedef ve yaklaşımlarını anlamamızı sağlayan açıklaması dikkat çekicidir:
‘’Tanrı Tötonik halkları, bu dünyanın bölgelerinde sistem kuracak olan efendi örgütleyiciler olarak yaratmıştı. Onlara tüm yeryüzü topraklarında gericilik güçlerini yenecek gelişme ruhu vermişti. Ve tüm töton ırkları içinde Amerikan halkını, dünyanın dinçleştirilmesine öncülük etmek üzere seçilmiş ulus olarak göstermişti. Amerika’nın yüce görevi buydu. Tanrı Amerikan halkını, dünyanın gelişmesini emanet ettiği halk, hakça bir barışın koruyucuları olarakatamıştı. Tanrı efendi’nin kutsanmış ulus Amerika için verdiği yargı, ben seni pek çok şeyin üzerinde yönetici yapacağım olmuştur…’’ (***)
Tanıdık gelmiştir, çünkü Hristiyan ama İncil’i yazan da Yahudiler olduğu için Yahudi hahamı gibi ve tahrif edilmiş Tevrat’tan anlatıyor.
Bütünsellikleri ne kadar net.
Bahsedilen bu yüce (!) görev, seleflerinin izindeki Bush’un ağzından BOP/BİP’le Haçlı Seferi olarak ilan edildi ve ardıllarıyla gelinen son durumda İsrail komşumuz yapıldı nihayet.
Biz ise genişleme ve yeni Osmanlı hayallerinden uyanmayı bekleyeceğiz.
Dipnotlar
(*) Sedat ŞENERMEN, Dinler ve Dünya Egemenliği
(**) Esat ÖZ, Amerikan Emperyal Siyaseti ve İdeolojisi Üzerine, Siyaset ve Toplum Dergisi
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Suriye’nin Düşündürdükleri!
Suriye’de ortalığın toz duman olduğu ve bilinmezliklerin bilinir gibi sunulup, kitlelerin fetih duygusallığına hapsedildiği sıcak bir dönemden geçiyoruz.
Bilgi kirliliğinin had safhaya ulaştığı ortamda;
“Ne oluyor, nereye gidiyoruz, bu işi en karlı ya da en az zararla atlatabilir miyiz, bu işin karmaşıklığı bizi nasıl etkiler?” şeklindeki suallere cevap aramayı bir kenara bırakın, nasıl düşünüp hareket etmemiz gerektiğine dair “bize biçilen bir kalıp elbise” herkese giydirilmeye çalışılıyor.
Bu ülkenin vatandaşlarını farklı bir kimliğe dönüştürmeye, adeta herkesi tek tip düşünmeye ve kabule zorlayan bir süreci yaşıyoruz.
Bu konuda, dünyadaki iletişim ağlarına egemen emperyalizm ve işbirlikçilerinin yaydığı algılarla oluşturulan bir illüzyon içindeyiz ve zihnimiz bağlandı sanki.
Bu illüzyona kapılmama çabasına, ülke için endişelenmeye ve ülke menfaatine yönelik hiçbir bağımsız düşünceye tahammül yok.
Maddi ve manevi tatmini sağladığı düşünülen(!) egemen politikalarına sorgusuz sualsiz ram olmanın getirdiği dayanılmaz hafifliğin, farklı düşüncelere yönelik saldırganlığa dönüşmesi ülkemiz için bugün ve gelecekte büyük sıkıntı.
Biz ve onlar saplantısıyla her konu, ikiye, üçe, dörde bölünmenin ve ötekileştirmenin gerekçesi oluyor.
Selim aklın yerini duygunun, düşüncenin yerini inancın, önyargının ve zanların, iradenin yerini ise beğeni ve devamında öfkenin aldığı bir iklim hızla yayılıyor.
“İtidal” tam da bu günler için gerekliyken!
***
Yaşadığımız bu riskli atmosferde yine de düşüncelerimi, endişeye yol açan tespitleri ve çelişkileri özet olarak aktarmaya çalışayım.
Önce dış faktör ya da dışımızdaki resim, sonra iç faktörler ya da iç resim.
Suriye paramparça edilmiş ve İsrail işgaline uğramışken, bizim hala toprak bütünlüğü ve üniter yapının yanında olduğumuz varsayımıyla avunmamız gösteriyor ki, biz Batı’yı, İblis karakterin yansıması olan emperyalizmi hala anlayamamışız!
Batı, yüzyıllardır doğu (Türkler ve İslam ağırlıklı) röntgenini çekmenin adı olan Oryantalizm ile istediği sonuçları alır ve elini sıcak sudan soğuk suya sokmadan bizi birbirimize kırdırır ve her türlü zenginliğimize çökerken biz;
Ne Siyonizm’i ne Mesih Planı’nı (*) ne bu plana uygun Mesih/Mehdici Hristiyan/Müslüman gönüllü Siyonistleri ne de toplumsal yapılarını/kültürlerini ve en önemlisi zihniyetlerini tanımıyoruz maalesef.
Sığ, ezberci ve sloganik yaklaşımların tatmini yetiyor bize.
Bu ihmal gafleti, gönüllü teslimiyetle sonuçlanan zihin kirletilmesine yol açarak, birbirimize ve millete yabancılaştırılıyoruz. Bunun sonucunda ise her türlü maddi ve manevi varlık/değerlerimizi, akletme yetilerimizi, değerlendirme/analiz etme kabiliyetlerini kaybediyoruz ama biz kendi kafamıza göre oluşturduğumuz geçmiş kaynaklı illüzyonlarla dünyadan kopuk bir şekilde savrulduğumuzu bile görmüyoruz.
Devrilmeden 1 gün önce diyalog çağrısı yapacak kadar dünyadan, bölgeden kopuk, bilgisiz ana muhalefet partisi genel başkanı ile artık gözümüze sokulacak kadar yakınlaşıp bizi ezmeye niyetlenen BOP buldozerine gözünü kapatan, inkâr eden hamasi milliyetçi/muhafazakârlar bu duruma hazin örnekler.
***
Özetleyecek olursam;
Batı zihniyetine ve İblis’in yansıması olan bu zihniyetin ürününe “Emperyalizm” denir.
Emperyalizm; bir ülke, devlet ya da örgütün, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel imkânlarını denetlemek ve yönlendirmek amacıyla takip ettiği sistematik politikaların tümüdür.
Temel amaç, sadece ekonomik zenginliklerin emperyal hedefler için yönetimi olabileceği gibi, tüm insanlığı belirli bir ideoloji ve din etrafında örgütlemek ya da birleştirmek de hedef olarak belirlenebilir. Ki belirlenmiş de zaten.
BOP, BİP ve dinler arası diyalog çabalarına bu emperyal pencereden bakıldığında ana yol nereye çıkıyor?
Peki, bu duruma kafa yoruyor muyuz gerçekten?
Batı emperyalizmini/zihniyetini geçmişten bugüne taşıyan en önemli sütun; bütün dünyayı sahiplenme ideolojisi ile bu ideolojinin 3’lü altın ayakları olan uygarlaştırmacılık, Hıristiyanlaştırma/ Yahudileştirmecilik (misyonerlik) ve ırkçılıktır.
Zaten Batılı beyaz ırklar dışındaki milletleri uygarlaştırma ve Hıristiyanlaştırma/Yahudileştirme objesi olarak gören bir anlayışın, ırkçı olmaması mümkün değildir.
Bakın emperyalizmin Ortadoğu ve dünyada sebep olduğu katliamlara, bütün tezahürleri ile ırkçılığı görmek mümkündür.
Sadece şu durum bile; şeytani bir aklın yıllara sair kasıtlı olarak “Türk’üm” demeyi ırkçılık olarak yaftalamak üzere neler yaptığını ve başarıya nasıl ulaştığını anlatmaya yetiyor.
Dolayısıyla gizli ya da açık ırkçılık, Batı’nın bütün emperyalist politikalarının tamamlayıcı unsurudur. (**)
Bir diğer önemli nokta ise Batı emperyalizminin insanlığa zararlı bu hastalıklı zihniyetinin kesintisizliği ve arşivciliğidir. Unutmaz ve bu sapkın zihniyet, nesilden nesile yüzyıllardır miras olarak taşınır.
Bu açıdan, tanınmış Amerikalı siyaset ve fikir adamı A. Beveridge’nin, 20. yüzyılın başında hem seleflerinin (geçmiş) zihniyetini zamanına taşıyan, hem de bugünü şekillendiren haleflerinin hedef ve yaklaşımlarını anlamamızı sağlayan açıklaması dikkat çekicidir:
‘’Tanrı Tötonik halkları, bu dünyanın bölgelerinde sistem kuracak olan efendi örgütleyiciler olarak yaratmıştı. Onlara tüm yeryüzü topraklarında gericilik güçlerini yenecek gelişme ruhu vermişti. Ve tüm töton ırkları içinde Amerikan halkını, dünyanın dinçleştirilmesine öncülük etmek üzere seçilmiş ulus olarak göstermişti. Amerika’nın yüce görevi buydu. Tanrı Amerikan halkını, dünyanın gelişmesini emanet ettiği halk, hakça bir barışın koruyucuları olarak atamıştı. Tanrı efendi’nin kutsanmış ulus Amerika için verdiği yargı, ben seni pek çok şeyin üzerinde yönetici yapacağım olmuştur…’’ (***)
Tanıdık gelmiştir, çünkü Hristiyan ama İncil’i yazan da Yahudiler olduğu için Yahudi hahamı gibi ve tahrif edilmiş Tevrat’tan anlatıyor.
Bütünsellikleri ne kadar net.
Bahsedilen bu yüce (!) görev, seleflerinin izindeki Bush’un ağzından BOP/BİP’le Haçlı Seferi olarak ilan edildi ve ardıllarıyla gelinen son durumda İsrail komşumuz yapıldı nihayet.
Biz ise genişleme ve yeni Osmanlı hayallerinden uyanmayı bekleyeceğiz.
Dipnotlar
(*) Sedat ŞENERMEN, Dinler ve Dünya Egemenliği
(**) Esat ÖZ, Amerikan Emperyal Siyaseti ve İdeolojisi Üzerine, Siyaset ve Toplum Dergisi
(***) Hannah Arend, Totaliterizmin Kaynakları; Emperyalizm