SON DAKİKA
Hava Durumu

Hatırlamak, dirilmektir!

Yazının Giriş Tarihi: 04.09.2024 13:23
Yazının Güncellenme Tarihi: 04.09.2024 13:24

Bugün, bu toplumda rahatsız olduğumuz hemen her şeyin sebebi, bütün davranışlarımıza aklın değil, sadece ve sadece duygunun egemen olmasıdır.

Gelişmiş ülkelerde yaşı 18 ve üzeri olan ortalama eğitim aklının, bizde 11 yaş seviyesinde olması bu durumu kısmen açıklayabilir mi acaba?

Bu durumu, her alanda yaşadığımız şaşırtıcı olay/gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde görmek mümkün.

Başta siyasiler olmak üzere her kesim tarafından sıklıkla dile getirilen ‘’Aklımızla oynamayın.’’, ‘’Aklımızla dalga geçmeyin’’, ‘’Bütün tepkilerimiz duygusal, akılcılıktan uzak’’, ‘’Bunlar hafızasız oluşumuzdan’’ cümleleri dikkatinizi çekmiştir.

Bu cümleler akılsızlıktan muztarip olduğumuzu ifade ediyor.

Peki, bu doğru serzenişler bizi bu zaaftan uzaklaştırıp, akılcılığa götürüyor mu?

Hayır.

Aksine her geçen gün daha da fazla akılsızlaşmanın hâkim olduğu bir iklimi yaşıyoruz.

Ama aynı zamanda da bu durum, artık ortada herkesin mutabık kaldığı bir akılsızlık ya da aklın işletilememesi sorunu olduğunu da tescilliyor.

Bu da bir gelişme.

En azından teşhis yapılmış.

Çünkü nakle dayalı uydurulmuş dinden de güç alarak, aklı küçümsemek, aşağılamak, yok saymak, tezekkürü (hatırlamayı, unutmamayı) ihmal etmek insanı her alanda kötürümleştiriyor, unutturarak istenilen hale dönüştürülüyor.

Halbuki, hatırlayıp unutmamak ve ibret almak Allah buyruğu.

Aslında insana karşı en acımasız şiddet eylemi, aklın yok sayılması ve küçük düşürülmesidir. Aklın iptali, Allah’ın bizimle olan muhataplığını da iptal eder. Bu nedenle Kur’an’ın gerçekleştirilmesi ve garanti altına alınmasını emrettiği 5’li temel hedef olan can, mal, nesil, din emniyetlerinin temeli ve en önemlisi akıl emniyetidir. O yoksa diğerleri de yoktur.

Ve aklı savunmak, hakikati, doğruyu yanlıştan, gerçeği yalandan ayırmayı ve sonuçta toplumu savunmaktır.

Akıldışılığı hâkim kılmaya çalışmak ise aleni insan/toplum düşmanlığıdır.

Akılsızlığı öven ve öneren ister cemaat ister tarikat isterse vakıf/STK olsun, hepsi ’’Yeni Orta Çağ’’ın birer parçası, üreticisi, tezgâhtarı, bezirgânı ve rantçılarıdır.

***

Bu nedenle hatırlamaya devam edeyim, kısa kısa. En son 1919 Paris konferansını hatırlatmıştım.

1919 yılından itibaren başlayan işgal süreçleri, üzerinde hiç durulmayan adeta yok sayılan Türklere yönelik Yunan mezalimi, İngiltere, Fransa ve İtalya işgalleri ile Kurtuluş savaşı sonrası İngiltere destekli sayısız isyanlar başka bir yazı konusu ama hatırlamak, hafızada diri tutmak lazım.

Bir millet düştüğünde akbabaları iyi tanımak ve akli tedbirlerin zorunluluğu iyi anlaşılsın diye…

Nisan 1939…

Bugünü anlamamız için çok önemli bu tarih. Çünkü Türkiye’de siyasal dinciliğin de fikir babası ABD’ne imtiyaz (ayrıcalık) tanıyan ilk anlaşma tarihi. Atatürk’ün ölümünden sadece 5 ay sonra yapılan bu anlaşmaya göre, Türkiye ABD’ne gerek ithalat/ ihracatta ve gerekse tüm konularda en ziyade müsaadeye mazhar ülke statüsü verdi.

Ve bu tarih şu açıdan da önemli:

Siyasiler, yönetenler millete yalan söyleyip, gerçekleri gizlemeye başladılar bu tarihten itibaren. Yalanlar zamanla büyük yalanlara dönüştü.

Kapitülasyonların kaldırıldığı Lozan Anlaşmasından 16 yıl sonra, mandacı müesses nizam eliyle yeniden tanıştı bu ülke kapitülasyonla…

Ve bu tarihten itibaren ABD bağımlılığı ve emperyalizm kılcallarımıza kadar nüfuz etti.

Türk’ü kimliğinden soyup zihinsel dönüşümü sağlayacak her türlü uygulama/politikaların piyonu olduk. Tam istenildiği gibi görünürde iki kutba bölündük ama esasta etnik ve mezhepsel temelde dörde bölünüp federalizmin garantiye alınmasını sağlayacak yeni anayasa dayatmasıyla bir bilinmezin eşiğindeyiz.

Mayıs-Haziran ve Ekim 1939

Daha yeni kovduğumuz İngiltere ve Fransa ile imzalanan deklarasyonların, üçlü ittifak anlaşmasına dönüştüğü tarihler. Yani Türkiye savaş durumundaki ülkelerin bir tarafıyla anlaşma yapıyor ve Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu, İngiliz Büyükelçiye anlaşmayla ilgili olarak; ‘’Türkiye, bütün nüfuzunu, batı devletlerinin hizmetine vermiştir’’ değerlendirmesini yapıyor.

Bağımsız, bağlantısız, emperyalizme karşı durup bu topraklardan kovan yeni Türk devlet idarecilerinin bu denli teslimiyetine ne denir ki?

Akıl tutulması mı, korkaklık mı, gaflet mi, ihanet mi ne?

Hem de bugün her konudaki haklılığı daha da anlaşılan Atatürk’ün tavsiye ve uyarılarına rağmen.

Ve zehir vücuda girdikten sonra hızla yayılıyor doğal olarak.

Durun daha bitmedi, geride ne anlaşmalar ne uygulamalar var, hayrete düşülecek.

***

Dip Not:

Süreci merak edenler, merhum Metin Aydoğan’ın “İnönü” isimli kitabına bakabilir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.