CHP’yi tanımlamak için yapılabilecek en makul tespit, daha önce de değindiğim gibi partinin sürekli müdahalelerle ‘’Tek bedende, iki zıt ruh’’ şekline dönüştürüldüğüdür.
Uzun yıllardır sanki iki ayrı iradenin, iki aklın, iki felsefi/siyasi/ideolojik ruhun aynı bedende yaşaması, bu bedeni felç ediyor ve acze uğratıyor.
Halbuki Türkiye’nin gündeminde lafla, pembe yalanlarla geçiştirilemeyecek ciddi ve acil sorunlar var.
Özellikle 2018’den itibaren, milletin ortak aklı Meclis yerine deneme ve sürekli yanılma/kandırılmaya dayalı tek akıl iradesiyle belirlenen verimsiz, beceriksiz, liyakatsiz bir bürokrasi, atanmış, ehil olmayan ve hesap sorulamayan bakan/bakanlıklar, ‘’kast’laşan sorumsuz danışmanlar ordusu ile devlet, adeta yönetilemez bir hale getirilmiş.
Türkiye, yönetme bilgi ve becerileri olmayan, kendi bakanlıklarının görev sorumluluklarını yerine getiremeyen atanmış bakanların, kendi zihniyetlerini ifşa eden bayat söylemlerinin de ispat ettiği gibi, bilim, mantık ve felsefeden bihaber olan, akıl, idrak, irfan ve vicdanın lafta kaldığı bir yönetime mahkûm edilen bir ülkeye dönüşmüş.
Peki, bu ahval ve şeraiti değiştirme potansiyeline sahip CHP ne yapıyor?
Hiç…
Sorumsuz popülizme devam edip, zaten hastalıklı olmayı ifade eden iki ruhluluğu, çok ruhluluğa, çok başlılığa dönüşüyor. Yetmiyor varlık nedeni olan 6 Ok’lu beslenme kaynağı yerine etnik, mezhepsel ve dinsel beslenme kaynaklarına yönelerek kendini kurutmaya evriliyor.
Bu nedenle uyarmaya devam edilmeli, çıkmadık canda umut vardır.
İlk ikisine değindiğim 6 Ok’un üçüncüsü; ulusal egemenliği esas alan, herkesin kanun önünde eşit olduğu ve hiçbir kimseye, sınıfa, zümreye ayrıcalıkların tanınmadığı ‘’halkçılık’’ ilkesidir.
Atatürk’ün halkçılığı yalnızca halk yönetimi ya da siyasi demokrasi anlamında değil aynı zamanda Türk toplumuna vermek istediği yeni sosyal ve ekonomik düzeni de ifade eder. Bu ilke gereği ekonomik açıdan zayıf kesimlerin özellikle köylülerin refah seviyesinin yükseltilmesi hedeflenmiştir.
“Türk köylüsünü efendi yerine getirmedikçe memleket ve millet yükselemez” diyen Atatürk’ün icraatlarının aksine bugün toprakları, meraları elinden alınan ve kente göçe zorlanarak yokluğa düşürülen köylüler ile tarım/hayvancılığın küresel şirketlerin talimatıyla çökertilmesinin neresindedir CHP?
Maalesef CHP ulusun bütününü ifade eden Halkçılık yerine eşit yurttaşlık safsatası çerçevesinde parçalanma, bölünme eksenli halkların(!) özgürlüğü(!) peşinden koşmakla meşgul. Türk’ü dışlayan 1921 Anayasasını hedefleyenlerle mutabık kalmakla meşgul.
Halkçılık temelli, “Liberal ve Sosyalist” olmayan ekonomik model yerine milleti soyup soğana çeviren, özelleştirilen temel hizmetlerle yerli/yabancı sömürgenlere köle üreten “neoliberal politikalara teslimiyeti ve neoliberal vitrinize edilmiş prensleri bir övünç olarak” sunan CHP, bu ilkenin neresindedir?
‘Ok’ların dördüncüsü; millet ve devlet işlerinin, hukukun, eğitimin, akla, çağdaş bilime çağın ihtiyaçlarına göre yürütülmesi ile devlet yönetiminin dar, bağnaz ve çoğunlukla hurafelerle yozlaşmış dini yorumlara bağlı olmamasını sağlayan ‘’Laiklik’’ ilkesidir.
Laiklik ilkesi siyasal dincilerin milleti kandırma/yönlendirme aracı olarak kullandığı bir söylem olarak dinsizlik değil, aklı, Kur’an’ın da buyurduğu gibi özgürleştirmek amaçlıdır. (*)
Ve iddia edildiği gibi Fransa’dan alınma değil, Atatürk’ün dediği gibi katıksız Türk icadıdır.
Çünkü ilk uygulaması 1058 yılında Sultan Tuğrul tarafından yapılmış ve hilafet ile saltanat, din ile devlet işleri birbirinden ayrılmıştır. Fransızlar bu ilkeyi Selçuklu Türklerinden almış ve Anayasasına bizden 9 yıl sonra girmiştir.
Dolayısıyla ‘laikliği kim, kimden almış’ sorusu cevabını bulmuş oluyor.
Atatürk, dini Kur’an ve Kur’an’ı din yapmak amacıyla, hurafenin yerine koyduğu Kur’an’ı, Türk insanının kendi dilinden okumasını sağlayarak, Neml Suresi 91,92. ayetlerinin gereğini yerine getirmiş ve din simsarları ile tezgâhtarlarının istismarının önünü kesmiştir.
Zaten; ‘’Gerçek İslamiyet’ten uzaklaşanlar, kendilerini düşmanların (yani emperyalistlerin) ayakları altında bulurlar’’ diyerek hem İslam’a bakışını hem de emperyalistlerin oyuncağı/figüranı olan bugünkü biz dâhil, İslam ülkelerinin resmini daha o günden ortaya koymuştur.
Bugünkü CHP, bu akli ve Kur’an’i ilke ile anlayışın neresindedir?
Cevap; çok uzağındadır.
Dini hem de uydurulmuş Emevi dinini; İslam olarak sunan ve tekeline alanlara, ‘vahyedilmiş din’le mukabele etmesi gerekirken, kendi içinde mezhepçiliğe, söylemde siyasal dincilere öykünmeye yani taklitçiliğe, belediye uygulamalarında ise tarikat ve cemaatleri desteklemeye savrularak (hatta Cumhuriyet öncesine gerileyerek demeliyim) ulus/millet olmanın teminatı ve Cumhuriyetin en önemli mirası Laikliğin kemirilmesine makam/koltuk uğruna seyirci kalıyor. Çünkü dertleri Türkiye olan, böyle yapmaz.
İlginç olan çoklu ruhunun iktidarla ruh ikizi olması, bu durumu kim ya da hangi güç sağlıyor acaba, bu soru önemli.
(Devletçilik ve İnkilapçılık ilkeleriyle devam edecek.)
(*) Laiklik ve Hilafet konusunda bkz. Sedat ŞENERMEN, Atatürk, İslam ve Laiklik, Nergiz yay. 2017, İst.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Çok ruhluluk ve CHP!
CHP’yi tanımlamak için yapılabilecek en makul tespit, daha önce de değindiğim gibi partinin sürekli müdahalelerle ‘’Tek bedende, iki zıt ruh’’ şekline dönüştürüldüğüdür.
Uzun yıllardır sanki iki ayrı iradenin, iki aklın, iki felsefi/siyasi/ideolojik ruhun aynı bedende yaşaması, bu bedeni felç ediyor ve acze uğratıyor.
Halbuki Türkiye’nin gündeminde lafla, pembe yalanlarla geçiştirilemeyecek ciddi ve acil sorunlar var.
Özellikle 2018’den itibaren, milletin ortak aklı Meclis yerine deneme ve sürekli yanılma/kandırılmaya dayalı tek akıl iradesiyle belirlenen verimsiz, beceriksiz, liyakatsiz bir bürokrasi, atanmış, ehil olmayan ve hesap sorulamayan bakan/bakanlıklar, ‘’kast’laşan sorumsuz danışmanlar ordusu ile devlet, adeta yönetilemez bir hale getirilmiş.
Türkiye, yönetme bilgi ve becerileri olmayan, kendi bakanlıklarının görev sorumluluklarını yerine getiremeyen atanmış bakanların, kendi zihniyetlerini ifşa eden bayat söylemlerinin de ispat ettiği gibi, bilim, mantık ve felsefeden bihaber olan, akıl, idrak, irfan ve vicdanın lafta kaldığı bir yönetime mahkûm edilen bir ülkeye dönüşmüş.
Peki, bu ahval ve şeraiti değiştirme potansiyeline sahip CHP ne yapıyor?
Hiç…
Sorumsuz popülizme devam edip, zaten hastalıklı olmayı ifade eden iki ruhluluğu, çok ruhluluğa, çok başlılığa dönüşüyor. Yetmiyor varlık nedeni olan 6 Ok’lu beslenme kaynağı yerine etnik, mezhepsel ve dinsel beslenme kaynaklarına yönelerek kendini kurutmaya evriliyor.
Bu nedenle uyarmaya devam edilmeli, çıkmadık canda umut vardır.
***
Bu sütunlardan "Uyarmak gerek; Yine CHP -1-" başlıklı 11 Kasım 2024 tarihinde yayınlanan yazımda;
İlk ikisine değindiğim 6 Ok’un üçüncüsü; ulusal egemenliği esas alan, herkesin kanun önünde eşit olduğu ve hiçbir kimseye, sınıfa, zümreye ayrıcalıkların tanınmadığı ‘’halkçılık’’ ilkesidir.
Atatürk’ün halkçılığı yalnızca halk yönetimi ya da siyasi demokrasi anlamında değil aynı zamanda Türk toplumuna vermek istediği yeni sosyal ve ekonomik düzeni de ifade eder. Bu ilke gereği ekonomik açıdan zayıf kesimlerin özellikle köylülerin refah seviyesinin yükseltilmesi hedeflenmiştir.
“Türk köylüsünü efendi yerine getirmedikçe memleket ve millet yükselemez” diyen Atatürk’ün icraatlarının aksine bugün toprakları, meraları elinden alınan ve kente göçe zorlanarak yokluğa düşürülen köylüler ile tarım/hayvancılığın küresel şirketlerin talimatıyla çökertilmesinin neresindedir CHP?
Maalesef CHP ulusun bütününü ifade eden Halkçılık yerine eşit yurttaşlık safsatası çerçevesinde parçalanma, bölünme eksenli halkların(!) özgürlüğü(!) peşinden koşmakla meşgul. Türk’ü dışlayan 1921 Anayasasını hedefleyenlerle mutabık kalmakla meşgul.
Halkçılık temelli, “Liberal ve Sosyalist” olmayan ekonomik model yerine milleti soyup soğana çeviren, özelleştirilen temel hizmetlerle yerli/yabancı sömürgenlere köle üreten “neoliberal politikalara teslimiyeti ve neoliberal vitrinize edilmiş prensleri bir övünç olarak” sunan CHP, bu ilkenin neresindedir?
‘Ok’ların dördüncüsü; millet ve devlet işlerinin, hukukun, eğitimin, akla, çağdaş bilime çağın ihtiyaçlarına göre yürütülmesi ile devlet yönetiminin dar, bağnaz ve çoğunlukla hurafelerle yozlaşmış dini yorumlara bağlı olmamasını sağlayan ‘’Laiklik’’ ilkesidir.
Laiklik ilkesi siyasal dincilerin milleti kandırma/yönlendirme aracı olarak kullandığı bir söylem olarak dinsizlik değil, aklı, Kur’an’ın da buyurduğu gibi özgürleştirmek amaçlıdır. (*)
Ve iddia edildiği gibi Fransa’dan alınma değil, Atatürk’ün dediği gibi katıksız Türk icadıdır.
Çünkü ilk uygulaması 1058 yılında Sultan Tuğrul tarafından yapılmış ve hilafet ile saltanat, din ile devlet işleri birbirinden ayrılmıştır. Fransızlar bu ilkeyi Selçuklu Türklerinden almış ve Anayasasına bizden 9 yıl sonra girmiştir.
Dolayısıyla ‘laikliği kim, kimden almış’ sorusu cevabını bulmuş oluyor.
Atatürk, dini Kur’an ve Kur’an’ı din yapmak amacıyla, hurafenin yerine koyduğu Kur’an’ı, Türk insanının kendi dilinden okumasını sağlayarak, Neml Suresi 91,92. ayetlerinin gereğini yerine getirmiş ve din simsarları ile tezgâhtarlarının istismarının önünü kesmiştir.
Zaten; ‘’Gerçek İslamiyet’ten uzaklaşanlar, kendilerini düşmanların (yani emperyalistlerin) ayakları altında bulurlar’’ diyerek hem İslam’a bakışını hem de emperyalistlerin oyuncağı/figüranı olan bugünkü biz dâhil, İslam ülkelerinin resmini daha o günden ortaya koymuştur.
Bugünkü CHP, bu akli ve Kur’an’i ilke ile anlayışın neresindedir?
Cevap; çok uzağındadır.
Dini hem de uydurulmuş Emevi dinini; İslam olarak sunan ve tekeline alanlara, ‘vahyedilmiş din’le mukabele etmesi gerekirken, kendi içinde mezhepçiliğe, söylemde siyasal dincilere öykünmeye yani taklitçiliğe, belediye uygulamalarında ise tarikat ve cemaatleri desteklemeye savrularak (hatta Cumhuriyet öncesine gerileyerek demeliyim) ulus/millet olmanın teminatı ve Cumhuriyetin en önemli mirası Laikliğin kemirilmesine makam/koltuk uğruna seyirci kalıyor. Çünkü dertleri Türkiye olan, böyle yapmaz.
İlginç olan çoklu ruhunun iktidarla ruh ikizi olması, bu durumu kim ya da hangi güç sağlıyor acaba, bu soru önemli.
(Devletçilik ve İnkilapçılık ilkeleriyle devam edecek.)
(*) Laiklik ve Hilafet konusunda bkz. Sedat ŞENERMEN, Atatürk, İslam ve Laiklik, Nergiz yay. 2017, İst.