Devlet Tiyatrolarının 2014 yılında başlattığı Balkan Ülkeleri Tiyatro Festivali, ‘Bursa Tiyatro Festivali’ haline geldi. Festivalin ilk yılından itibaren seyircisi olduğu için nerden nereye gelindiğine tanığım. Bu yıl, yönetmen Ayşe Emel Mesci’ye emek ödülü verildi. Bursa’da yönettiği Orkestra, Bernarda Alba’nın Evi, Çığ, Kadın Oyunları, İyi Geceler Anne, Troya: At Doğuran Savaş, Doğ Güneşim Doğ oyunları hâlâ hafızalarda.
Tamer Karadağlı’nın genel müdür olmasından sonra festival adeta kabuğunu kırdı. Eskiden, Merinos AKKM dahi kullanılamazdı. Değişen büyükşehir belediye yönetiminin de etkisiyle bazı kararlar daha kolay alınabiliyor. ÇEK Görükle Kültür Merkezi, Nâzım Hikmet Kültürevi, Merinos AKKM Osmangazi Salonu, Fetih Müzesi, Barış Manço Kültür Merkezi, Tayyare Kültür Merkezi, Bursa Devlet Tiyatrosu Ahmet Vefik Paşa Sahnesi, Feraizcizade Mehmet Şakir Oda Tiyatrosu’nda, 7-16 Nisan arasında 35 oyun sahnelendi. Oyun sayısının ve çeşitliliğinin artması benim gibi tiyatro sevdalıları için iyi oldu. Oyunlardan oyun beğen. Belli olmaz, belki seneye oyun sayısı 50’ye ulaşır.
Festival başlamadan önce bilet fiyatlarına zam yapıldı. Tam, öğrenci bilet fiyatlandırması yerine, salon birkaç parçaya bölünerek (özel tiyatrolar gibi) bilet fiyatları belirlendi. Sahneye yakın olan koltuklar (ilk üç sıra yüksek fiyat), orta sıralar (biraz daha düşük), balkon en az ücret. Devlet Tiyatroları, 1957’den beri (yani Bursa ve İzmir’de turne sahnelerinin açıldığı yıl) farklı bilet fiyatı uygulaması yapıyor. Sonrasında İstanbul, Adana, Antalya, Trabzon, Diyarbakır derken üç çeşit bilet uygulamasına geçmişti. Birinci bölge üç şehirden oluşuyordu: Ankara, İstanbul, İzmir. Bursa, Adana, Antalya gibi şehirler ikinci bölge, diğer şehirler ise üçüncü bölge. Bilet fiyatına yapılan her zamların eleştirilmesi doğru değil. Çünkü enflasyon diye bir şey var. Altı aya kalmaz, yüksek denilen fiyatlar normal gelmeye başlayacak. Devlet Tiyatrolarından ucuza bilet satmasını değil, kaliteli, çağdaş oyunları talep etmeliyiz.
Devlet Tiyatrosundan daha fazlasını talep ediyorum. Gelecek yıl yapılacak olan festivalin programına Gemlik, Mustafakemalpaşa, Yenişehir’deki kültür merkezleri de alınmalı. Kaç seyircinin geldiğinden ziyade, önemli olan oraya gitmek, ‘devletin çatısı altında’ bütünleşmektir.
Bu kadar sözden sonra festival hakkındaki düşüncelerimi de yazayım. Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı Gökyüzü yerine Konya Devlet Tiyatrosu yapımı Tac Mahal Muhafızları sahnelendi. On yıl önce turne yapan İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı Profesyonel ile geçen sene festivalde izlediğimiz Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı Gişe’nin bu yıl programda yer alması ise doğru değildi. Festival yönetimi, bu yıl ilk kez böyle bir yola başvurdu. Dilerim, tekrarlanmaz.
Seyrettiğim oyunlar: Drakula (İstanbul-Ankara Devlet Tiyatrosu ortak yapım), Inıshmorelu Yüzbaşı (Tiyatro Adrıana, Kosova), Ayaktakımı Arasında (Erzurum Devlet Tiyatrosu), Sefiller (Ankara Devlet Tiyatrosu),Tanrının Üç Yüzü (Tuzla Ulusal Tiyatrosu, Bosna Hersek), Tac Mahal Muhafızları (Konya Devlet Tiyatrosu), Lysıstrata (İstanbul Devlet Tiyatrosu), Kaza, Köpek, Kahvaltı ve Yumurta (Nilüfer Kent Tiyatrosu), Medea Materıal (İstanbul-Ankara Devlet Tiyatrosu Yapımı),On İkinci Gece (Toma Caragıu Tiyatrosu, Romanya), Mutlu Son (Antalya Devlet Tiyatrosu).
Sefiller oyununda Durukan Ordu’nun, Eda Aydınlı’nın, yönetmen İpek Atagün Gezener’in adını görünce heyecanlanmış, eski bir arkadaşı görmüş gibi olmuştum. Oyunda rol alan birçok oyuncuyu Ankara’da öğrenci olduğum yıllarda seyretmiştim. Victor Hugo’nun romanı, her unsuru ortaya çıkarılarak sahneye uyarlanmış. Romanı okumayan biri dahi oyunu anlar, etkilenir, bir daha unutamaz. Döner sahne, hikâyenin anlatılmasında, duyguların ifadesinde çok iyi düşünülmüş. Büyük dekorlar yerine, sahnenin can alıcı kısmına odaklanılmış. Örneğin, kilisedeki intihar sahnesinde, sadece çan kulesinin dekoru yapılmış. Oyunun kadrosu geniş olduğu için buraya yazamıyorum. Emek veren herkesi kutluyorum.
Aristophanes’in yazdığı Lysıstrata’yı, Barış Erdenk çok farklı şekilde uyarlamış, yönetmiş. İlk savaş karşıtı oyunu dönüştürmüş, günümüze göndermeleri olan çok iyi bir oyun çıkarmış. Döner sahne ile hareketlilik sağlanmış, oyundaki çatışmayı sürekli kılmış (Hasan Yavuz). Beş kadın oyuncu, bıyık, miğfer, kılıç ile değiştirdikleri kostümler (Medina Yavuz Almaç) ise Yasemin Yalçın’ı hatırlatmasaydı daha iyi olurdu. Müzik ve şarkının sözleri oyunla o kadar iç içe geçmişti ki (Emin Serdar Kurutçu) bu satırları yazarken dahi duyuyorum. Beş kadın oyuncu (Fulya Ülvan, Ebru Aytürk, Sevi Demirçivi, Çiğdem Aygün, Melodi Özkazanç), savaşı sona erdirmek, eşit olmak için erkeklerden uzak duran kadınları, erkek rollerine girerek, taklitler yaparak anlattılar.
Ayaktakımı Arasında’nın yönetmeni Vlad Trifaş, Romanyalı. İki yıl önce festivalde sahnelenen Tartuffe oyunu çok beğenilmişti. 1990 doğumlu, genç bir yönetmen olmasına rağmen rejisör olarak kendi bakış tarzını oluşturmuştu. Oyunların müziklerini kendisi yapıyordu. Festivalden sonra Bursa’da Othello’yu yönetmişti. Ardından Diyarbakır’da Kanlı Düğün, bu sezon ise Erzurum’da Ayaktakımı Arasında oyunlarını yönetti. Gorki’nin hayatından parçalar taşıyan romanda, ‘insancıkların’ yaşadığı bütün sıkıntılar gözümüzün önündeydi.
Medea Materıal festivalin adına yakışır bir oyundu. Heiner Müller’in oyunları Türkiye’de çok az oynanıyor. Oyuncu, yönetmen ve seyirci için anlaşılması zor bir yazar. Brecht sonrası Alman Tiyatrosu’nun en önemli yazarı. Postmodern tiyatroyu benimsemiş, hikâyeyi parçalarına bölerek kelimelerin yeniden anlam kazanmasını isteyen bir yazar. Yönetmen Ayşe Emel Mesci on yıl önce Hamlet Makinesi’ni İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda yönetmişti. Medea’nın trajedisi rüya gibi başlıyor, değişiyor, bugün tanık olduğumuz savaşları da içerecek şekilde devam ediyor, ancak sonlanmıyor… Müller bu nedenle farklı bir yazar. Oyun fuayede başlıyor. Katledilen insanların resimlerine bakan genç bir kadını seyrediyoruz. Sahnede ise, Antik Yunan’ı, mitolojiyi anlatan dekor tasarımı (Murat Gülmez), oyunun her detayına anlam katan ışık tasarımı (Yakup Çartık) sonra Sükûn Işıtan’ın olağanüstü oyunculuğunu, söyleyecek söz bulamıyorum.
***
Osmangazi Köprüsü’nün yapılmasıyla birlikte Bursa, İstanbul’un komşu kapısı oldu. Beş yıl öncesine göre turne yapan tiyatro sayısı ikiye katlanarak 500’ü aştı. Bu tiyatroların oyun sahnelediği salonlar, BAOB Salonu (Odunluk Mahallesi), Nâzım Hikmet Sahnesi (Yüzüncü Yıl Mahallesi), Aspera Sahne (Yüzüncü Yıl Mahallesi), Kafa Sahne (Yüzüncü Yıl), Ekim Sanat Sahnesi (Yüzüncü Yıl Mahallesi), Podyum Sanatmahal (Cumhuriyet Mahallesi), Das Das Bursa (İstiklal Mahallesi), Uğur Mumcu Sahnesi (Ataevler Mahallesi).
Nilüfer Belediyesi’nin aldığı yanlış karar sonucu artık Nilüfer Tiyatro Festivali yapılmıyor. Festivale harcanan paranın yarısı satılan biletlerden karşılanabiliyordu. Ne diyeyim, Nilüfer eskisi gibi değil. Mesele parasızlık değil, yeni projeler üretilememesi. 2029’da yapılacak yerel seçimlerden sonra yeni belediye yönetimi doğru kararlar alırsa, 2019’daki seviyeye ulaşılabilir.
Osmangazi Belediyesi’ni yirmi yıl yöneten parti ve kişiler, gelecek yüz yıla örnek olacak kültür merkezi (tiyatro salonu, sergi salonu, kütüphane, konferans salonu, kafe-yemek salonu) inşa edemedi. Kendilerinden önce yapılan Elmasbahçeler ve Akpınar Kültür Merkezlerini yıkmalarını muhalefet partileri dahi eleştirmedi. Reklam alamayız korkusuyla gazeteciler sus pus oldu. Osmangazi ilçesindeki 800 bin nüfus (özellikle çocuklar ve gençler) tiyatroya uzak kaldı. Okulda öğretmenleri bu konuda çaba göstermemiş ise, hayatları televizyon, bilgisayar, cep telefonu ekseninde geçecek.
Yıldırım Belediyesi’ni ise yirmi bir yıldır aynı parti yönetiyor. Geçen sürede üç farklı başkan değişti. Yıldırım Belediyesi Şehir Tiyatrosu 2005 yılında kapatılmamış olsaydı, ilçedeki tiyatro hayatı başka bir seviyede olurdu. Sonradan, özel tiyatrolarla anlaşarak, Adile Naşit Tiyatrosu’nda, pazar günleri ücretsiz çocuk oyunları sahnelendi. Tiyatronun ailenin sosyalleştiği bir sanat dalı olduğunu unutarak, anne-babalar dışarı çıkarılıyordu. 2008-2018 yılları arasında yakından takip ettiğim için biliyorum. İstanbul’dan özel tiyatro getiriyordu. Barış Manço Kültür Merkezi’ndeki salonun ilk bloğunu belediye çalışanları, müdürler ve partililere, kalan yerler halka ayrılıyordu. Ücretsiz olmasının sonucu olarak salonda hengâme oluyor, yer kalmayınca plastik sandalyeler konuluyordu. Süheyl & Behzat Uygur Tiyatrosu’nun bir oyununda, kültür müdürü, bebeğini dahi oyuna getirmişti. Sahnedeki oyuncu bunu eleştiren sözler edince gülümsemişti. Aynı kültür müdürü, A sırasındaki 30 koltuğu sökmüş, oraya sehpa, su koymaya başlamıştı. Arka tarafta seyirci yer bulma sıkıntısı yaşarken, öndeki devletluların umurunda dahi olmamıştı. 700 bin nüfusun büyük çoğunluğu sanattan uzak kaldı. Yıldırım, doğduğum, büyüdüğüm ilçe olduğu için öfkeliyim.
Devlet Tiyatroları’nın bilet fiyatlarını eleştirmek yerine iki milyon kişinin yaşadığı üç ilçenin (Nilüfer, Osmangazi ve Yıldırım) sanat adına ne yaptığını, hangi çabayı gösterdiğini sorgulamalıyız.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Söz Bursa
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Uğur Ozan Özen
Bursa Tiyatro Festivali’nin ardından
Devlet Tiyatrolarının 2014 yılında başlattığı Balkan Ülkeleri Tiyatro Festivali, ‘Bursa Tiyatro Festivali’ haline geldi. Festivalin ilk yılından itibaren seyircisi olduğu için nerden nereye gelindiğine tanığım. Bu yıl, yönetmen Ayşe Emel Mesci’ye emek ödülü verildi. Bursa’da yönettiği Orkestra, Bernarda Alba’nın Evi, Çığ, Kadın Oyunları, İyi Geceler Anne, Troya: At Doğuran Savaş, Doğ Güneşim Doğ oyunları hâlâ hafızalarda.
Tamer Karadağlı’nın genel müdür olmasından sonra festival adeta kabuğunu kırdı. Eskiden, Merinos AKKM dahi kullanılamazdı. Değişen büyükşehir belediye yönetiminin de etkisiyle bazı kararlar daha kolay alınabiliyor. ÇEK Görükle Kültür Merkezi, Nâzım Hikmet Kültürevi, Merinos AKKM Osmangazi Salonu, Fetih Müzesi, Barış Manço Kültür Merkezi, Tayyare Kültür Merkezi, Bursa Devlet Tiyatrosu Ahmet Vefik Paşa Sahnesi, Feraizcizade Mehmet Şakir Oda Tiyatrosu’nda, 7-16 Nisan arasında 35 oyun sahnelendi. Oyun sayısının ve çeşitliliğinin artması benim gibi tiyatro sevdalıları için iyi oldu. Oyunlardan oyun beğen. Belli olmaz, belki seneye oyun sayısı 50’ye ulaşır.
Festival başlamadan önce bilet fiyatlarına zam yapıldı. Tam, öğrenci bilet fiyatlandırması yerine, salon birkaç parçaya bölünerek (özel tiyatrolar gibi) bilet fiyatları belirlendi. Sahneye yakın olan koltuklar (ilk üç sıra yüksek fiyat), orta sıralar (biraz daha düşük), balkon en az ücret. Devlet Tiyatroları, 1957’den beri (yani Bursa ve İzmir’de turne sahnelerinin açıldığı yıl) farklı bilet fiyatı uygulaması yapıyor. Sonrasında İstanbul, Adana, Antalya, Trabzon, Diyarbakır derken üç çeşit bilet uygulamasına geçmişti. Birinci bölge üç şehirden oluşuyordu: Ankara, İstanbul, İzmir. Bursa, Adana, Antalya gibi şehirler ikinci bölge, diğer şehirler ise üçüncü bölge. Bilet fiyatına yapılan her zamların eleştirilmesi doğru değil. Çünkü enflasyon diye bir şey var. Altı aya kalmaz, yüksek denilen fiyatlar normal gelmeye başlayacak. Devlet Tiyatrolarından ucuza bilet satmasını değil, kaliteli, çağdaş oyunları talep etmeliyiz.
Devlet Tiyatrosundan daha fazlasını talep ediyorum. Gelecek yıl yapılacak olan festivalin programına Gemlik, Mustafakemalpaşa, Yenişehir’deki kültür merkezleri de alınmalı. Kaç seyircinin geldiğinden ziyade, önemli olan oraya gitmek, ‘devletin çatısı altında’ bütünleşmektir.
Bu kadar sözden sonra festival hakkındaki düşüncelerimi de yazayım. Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı Gökyüzü yerine Konya Devlet Tiyatrosu yapımı Tac Mahal Muhafızları sahnelendi. On yıl önce turne yapan İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı Profesyonel ile geçen sene festivalde izlediğimiz Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı Gişe’nin bu yıl programda yer alması ise doğru değildi. Festival yönetimi, bu yıl ilk kez böyle bir yola başvurdu. Dilerim, tekrarlanmaz.
Seyrettiğim oyunlar: Drakula (İstanbul-Ankara Devlet Tiyatrosu ortak yapım), Inıshmorelu Yüzbaşı (Tiyatro Adrıana, Kosova), Ayaktakımı Arasında (Erzurum Devlet Tiyatrosu), Sefiller (Ankara Devlet Tiyatrosu), Tanrının Üç Yüzü (Tuzla Ulusal Tiyatrosu, Bosna Hersek), Tac Mahal Muhafızları (Konya Devlet Tiyatrosu), Lysıstrata (İstanbul Devlet Tiyatrosu), Kaza, Köpek, Kahvaltı ve Yumurta (Nilüfer Kent Tiyatrosu), Medea Materıal (İstanbul-Ankara Devlet Tiyatrosu Yapımı), On İkinci Gece (Toma Caragıu Tiyatrosu, Romanya), Mutlu Son (Antalya Devlet Tiyatrosu).
Sefiller oyununda Durukan Ordu’nun, Eda Aydınlı’nın, yönetmen İpek Atagün Gezener’in adını görünce heyecanlanmış, eski bir arkadaşı görmüş gibi olmuştum. Oyunda rol alan birçok oyuncuyu Ankara’da öğrenci olduğum yıllarda seyretmiştim. Victor Hugo’nun romanı, her unsuru ortaya çıkarılarak sahneye uyarlanmış. Romanı okumayan biri dahi oyunu anlar, etkilenir, bir daha unutamaz. Döner sahne, hikâyenin anlatılmasında, duyguların ifadesinde çok iyi düşünülmüş. Büyük dekorlar yerine, sahnenin can alıcı kısmına odaklanılmış. Örneğin, kilisedeki intihar sahnesinde, sadece çan kulesinin dekoru yapılmış. Oyunun kadrosu geniş olduğu için buraya yazamıyorum. Emek veren herkesi kutluyorum.
Aristophanes’in yazdığı Lysıstrata’yı, Barış Erdenk çok farklı şekilde uyarlamış, yönetmiş. İlk savaş karşıtı oyunu dönüştürmüş, günümüze göndermeleri olan çok iyi bir oyun çıkarmış. Döner sahne ile hareketlilik sağlanmış, oyundaki çatışmayı sürekli kılmış (Hasan Yavuz). Beş kadın oyuncu, bıyık, miğfer, kılıç ile değiştirdikleri kostümler (Medina Yavuz Almaç) ise Yasemin Yalçın’ı hatırlatmasaydı daha iyi olurdu. Müzik ve şarkının sözleri oyunla o kadar iç içe geçmişti ki (Emin Serdar Kurutçu) bu satırları yazarken dahi duyuyorum. Beş kadın oyuncu (Fulya Ülvan, Ebru Aytürk, Sevi Demirçivi, Çiğdem Aygün, Melodi Özkazanç), savaşı sona erdirmek, eşit olmak için erkeklerden uzak duran kadınları, erkek rollerine girerek, taklitler yaparak anlattılar.
Ayaktakımı Arasında’nın yönetmeni Vlad Trifaş, Romanyalı. İki yıl önce festivalde sahnelenen Tartuffe oyunu çok beğenilmişti. 1990 doğumlu, genç bir yönetmen olmasına rağmen rejisör olarak kendi bakış tarzını oluşturmuştu. Oyunların müziklerini kendisi yapıyordu. Festivalden sonra Bursa’da Othello’yu yönetmişti. Ardından Diyarbakır’da Kanlı Düğün, bu sezon ise Erzurum’da Ayaktakımı Arasında oyunlarını yönetti. Gorki’nin hayatından parçalar taşıyan romanda, ‘insancıkların’ yaşadığı bütün sıkıntılar gözümüzün önündeydi.
Medea Materıal festivalin adına yakışır bir oyundu. Heiner Müller’in oyunları Türkiye’de çok az oynanıyor. Oyuncu, yönetmen ve seyirci için anlaşılması zor bir yazar. Brecht sonrası Alman Tiyatrosu’nun en önemli yazarı. Postmodern tiyatroyu benimsemiş, hikâyeyi parçalarına bölerek kelimelerin yeniden anlam kazanmasını isteyen bir yazar. Yönetmen Ayşe Emel Mesci on yıl önce Hamlet Makinesi’ni İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda yönetmişti. Medea’nın trajedisi rüya gibi başlıyor, değişiyor, bugün tanık olduğumuz savaşları da içerecek şekilde devam ediyor, ancak sonlanmıyor… Müller bu nedenle farklı bir yazar. Oyun fuayede başlıyor. Katledilen insanların resimlerine bakan genç bir kadını seyrediyoruz. Sahnede ise, Antik Yunan’ı, mitolojiyi anlatan dekor tasarımı (Murat Gülmez), oyunun her detayına anlam katan ışık tasarımı (Yakup Çartık) sonra Sükûn Işıtan’ın olağanüstü oyunculuğunu, söyleyecek söz bulamıyorum.
***
Osmangazi Köprüsü’nün yapılmasıyla birlikte Bursa, İstanbul’un komşu kapısı oldu. Beş yıl öncesine göre turne yapan tiyatro sayısı ikiye katlanarak 500’ü aştı. Bu tiyatroların oyun sahnelediği salonlar, BAOB Salonu (Odunluk Mahallesi), Nâzım Hikmet Sahnesi (Yüzüncü Yıl Mahallesi), Aspera Sahne (Yüzüncü Yıl Mahallesi), Kafa Sahne (Yüzüncü Yıl), Ekim Sanat Sahnesi (Yüzüncü Yıl Mahallesi), Podyum Sanatmahal (Cumhuriyet Mahallesi), Das Das Bursa (İstiklal Mahallesi), Uğur Mumcu Sahnesi (Ataevler Mahallesi).
Nilüfer Belediyesi’nin aldığı yanlış karar sonucu artık Nilüfer Tiyatro Festivali yapılmıyor. Festivale harcanan paranın yarısı satılan biletlerden karşılanabiliyordu. Ne diyeyim, Nilüfer eskisi gibi değil. Mesele parasızlık değil, yeni projeler üretilememesi. 2029’da yapılacak yerel seçimlerden sonra yeni belediye yönetimi doğru kararlar alırsa, 2019’daki seviyeye ulaşılabilir.
Osmangazi Belediyesi’ni yirmi yıl yöneten parti ve kişiler, gelecek yüz yıla örnek olacak kültür merkezi (tiyatro salonu, sergi salonu, kütüphane, konferans salonu, kafe-yemek salonu) inşa edemedi. Kendilerinden önce yapılan Elmasbahçeler ve Akpınar Kültür Merkezlerini yıkmalarını muhalefet partileri dahi eleştirmedi. Reklam alamayız korkusuyla gazeteciler sus pus oldu. Osmangazi ilçesindeki 800 bin nüfus (özellikle çocuklar ve gençler) tiyatroya uzak kaldı. Okulda öğretmenleri bu konuda çaba göstermemiş ise, hayatları televizyon, bilgisayar, cep telefonu ekseninde geçecek.
Yıldırım Belediyesi’ni ise yirmi bir yıldır aynı parti yönetiyor. Geçen sürede üç farklı başkan değişti. Yıldırım Belediyesi Şehir Tiyatrosu 2005 yılında kapatılmamış olsaydı, ilçedeki tiyatro hayatı başka bir seviyede olurdu. Sonradan, özel tiyatrolarla anlaşarak, Adile Naşit Tiyatrosu’nda, pazar günleri ücretsiz çocuk oyunları sahnelendi. Tiyatronun ailenin sosyalleştiği bir sanat dalı olduğunu unutarak, anne-babalar dışarı çıkarılıyordu. 2008-2018 yılları arasında yakından takip ettiğim için biliyorum. İstanbul’dan özel tiyatro getiriyordu. Barış Manço Kültür Merkezi’ndeki salonun ilk bloğunu belediye çalışanları, müdürler ve partililere, kalan yerler halka ayrılıyordu. Ücretsiz olmasının sonucu olarak salonda hengâme oluyor, yer kalmayınca plastik sandalyeler konuluyordu. Süheyl & Behzat Uygur Tiyatrosu’nun bir oyununda, kültür müdürü, bebeğini dahi oyuna getirmişti. Sahnedeki oyuncu bunu eleştiren sözler edince gülümsemişti. Aynı kültür müdürü, A sırasındaki 30 koltuğu sökmüş, oraya sehpa, su koymaya başlamıştı. Arka tarafta seyirci yer bulma sıkıntısı yaşarken, öndeki devletluların umurunda dahi olmamıştı. 700 bin nüfusun büyük çoğunluğu sanattan uzak kaldı. Yıldırım, doğduğum, büyüdüğüm ilçe olduğu için öfkeliyim.
Devlet Tiyatroları’nın bilet fiyatlarını eleştirmek yerine iki milyon kişinin yaşadığı üç ilçenin (Nilüfer, Osmangazi ve Yıldırım) sanat adına ne yaptığını, hangi çabayı gösterdiğini sorgulamalıyız.