SON DAKİKA

Bir ‘Karagöz Meselesi’

Yazının Giriş Tarihi: 21.03.2025 13:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 21.03.2025 14:34

Karagöz’ü araştırmaya başladığım 2010 yılından itibaren kostümlü Karagöz’e yapılan itirazları, Karagöz’ün gölge oyunu değil, kukla olduğunu okumuş, birçok kere konuşulanlara tanık olmuştum. 2023 yılında yapılan Karagözcüler Bayramı’nda, iki mevzu tartışılmış, sonuca bağlanamamıştı. Üzerinden iki yıl geçti.

Çözüm için, Bursa’da “Karagöz’ün Tarihi’nin Tarihi” başlıklı sempozyum düzenlenmesini öneriyorum. Konuşulmayan, yazılmayan bir şey kalmasın. Kasım ayından itibaren dile getirmiş, ancak sonuç alamamıştım. Bu işin öncüsü UNIMA Bursa Şubesi, paydaşları Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı, Bursa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Müdürlüğü, Müzeler Şube Müdürlüğü, Kent Tarihi Araştırmaları Arşiv Şube Müdürlüğü olabilir.

Karagöz araştırmalarının en önemli problemi, metodoloji bilmeyen kişilerin kaynakları sorgulamadan yazdıklarıdır. Bilgilerin alt alta yazılmasının araştırma zannedilmesidir. Problemin ortaya çıkışının nedeni, Karagöz ustalarının hayal güçleri ile süsledikleri hikâyelerdir. Enver Behnan Şapolyo’nun Karagöz’ün Tarihi kitabında okuyabilirsiniz. Usta, rivayetleri, gerçekten, ustasından mı duymuş, yoksa hayal gücünü mü kullanmış? Karagöz oyunları 1886’da yazıya geçirilmeye başlanmışken, metinlerde Bursa’nın geçmesi (Orhan Camii, Ulu Camii, Pirinç Hanı gibi), Karagöz’ün Bursa’da başladığına kanıt olarak gösterilebiliyor. 1886-1950’lere kadar uzanan süreçte yazılı hale getirilmiş metinlerin, geriye doğru götürülerek kaynak olarak kullanılması metodoloji problemini göstermektedir. Edebi eserlerde, “gölge oyunu, Bursa” kelimeleri anlamından kopartılarak kaynak bilgi zannedilmektedir. Akademisyenlerin çeviri eserler üzerinden hareket etmeleri sonucunda, nedense Karagöz’e kök ararken bu toprakları değil, Orta Asya’dan Mısır’a kadar her şey yazılmaktadır.

Gazetelerin, mecmuaların, matbaaların, kitapçıların yaygınlaştığı dönemde, Karagöz’ün Milli kimlik oluşumdaki payının göz ardı edilmesi üzücüdür. Benedict Anderson’un Hayali Cemaatler kitabını okumanızı tavsiye ediyorum. Modern dönemde milli kimliğin nasıl oluştuğunu göreceksiniz. Böylece, 1860’lı yıllardan sonra Karagöz’deki değişimi, yaygınlaşmasını daha iyi anlayabilirsiniz.

Birkaç hafta önce Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği, Bursa Turizminde Sürdürülebilirlik Çalıştayı’nda, Başkan Mustafa Bozbey’in şu sözü söylediğini duyunca üzüldüm: “Biz daha Hacivat-Karagöz’ü tanıtamadık. Konusu Orhan Cami’de geçiyor ama onları Çekirge’de tanıtmaya çalışıyoruz. Mekân-hikâye uyumu yok…”

Başkan Mustafa Bozbey’in basın ve sanat danışmanlarına şunu açıklamak istiyorum. Karagöz-Hacivat, Hacivat-Karagöz değil sadece Karagöz denilmeli. Başkahraman, hikâyenin akışını sağlayan bir kişi var. Orhan Camii, beş rivayetten biri. Söylentileri neden doğru kabul ediyoruz?

Çekirge bahsini açıklayayım. Şeyh Küşteri’nin olduğuna “inanılan” mezar, Tayyare Kültür Merkezi’nin karşısında, Akbank’ın olduğu yerdeydi. Boşnak bir kadının bahçesindeydi. Karagöz’ün olduğuna “inanılan” mezar, Çekirge’de dağınık serviler mezarlığı, Yoğurtçu Baba Tekkesi’nin mezarlığının olduğu yerdeydi. Fotoğrafları vardır. Birçok yazı kaleme alınmıştır. Hacivat’ın olduğuna “inanılan” mezar ise, Hacivat köprüsünün yanında olduğu söz edilir. Bu konuyu ayrıntılı olarak Bursa Tiyatro Tarihi Araştırmaları kitabımda yazdığım için biliyorum. 1960’li yılların başında Şeyh Küşteri’nin mezarı, Karagöz’ün mezarının yanına taşındı. 1980’li yıllarda park düzenlemesi yapıldı. Sonrasında sanatsal değeri olan Karagöz anıtı yapıldı. Karşı taraftaki trafo boşalınca, Şinasi Çelikkol’un girişimiyle, UNIMA Bursa Şubesi kuruldu, 1997 yılında Karagöz Sanat Evi açıldı. On yıl sonra müze oldu. Mezarların Çekirge’de olması, biraz tesadüf, biraz da eldeki fırsatların değerlendirilmesinden ibaret.

1930’lu yılların Cumhuriyet, Akşam gazetelerinde yer alan dönemin ideolojisine uygun (Türk Tarih Sentezi, Güneş Dil Teorisine) tarihsel kök arayışının sonucu uydurulan rivayetlerin doğru kabul edilmesine ne diyeceğimi bilemiyorum.

17. Yüzyıl kaynağı olan Evliya Çelebi’nin Bursa’ya geldiği sırada neden Karagöz’den bahsetmediği sorgulanmıyor. Karagöz’den bahsettiği satırları hangi şehirde, ne zaman yazdığı, amacının ne olduğunu anlamak için çaba gösterilmiyor. Üç yüz yıl önceki Karagözcüleri nereden bilebiliyor? Çünkü onun yazdıklarını aktarmak, sorgulamaktan daha kolay.

Bursa’da mezarlardan (Karagöz, Hacivat, Şeyh Küşteri) seyyahların neden bahsetmediği, 1880’li yıllardan önce mezarlardan söz eden yazılı bir kaynağın neden olmadığı sorusuna cevap verilemiyor. Gazeteci, kitapçı Murad Emri’nin Bursa gazetesinde, başkasından duyduklarını yazıya geçirmesi kaynak zannediliyor.

Şu sorunun zamanı geldi. Karagöz gölge oyunu mudur, kukla oyunu mudur? Kostümlü Karagöz nedir? Düşüncemi açıkça yazayım. Karagöz kukla oyunudur. Bursa ile ilgisi yoktur. Kostümlü Karagöz, sanatın yaygınlaşması değil yozlaşmasıdır.

1929 yılında faaliyete başlayan Union International De La Marionette kısaca UNIMA’nın, merkezi Paris’tedir. Türkiye Milli Merkezi, 1990 yılında Ankara’da kurulmasının ardından Bursa şubesi 1997 yılında, İstanbul şubesi 2008 yılında faaliyete geçmiştir. UNIMA’nın Karagözcü, kuklacı, tasvir yapımcısı, araştırmacı, meraklılar olmak üzere 200 civarı üyesi vardır. UNIMA’nın açılımı Milletlerarası Kukla Birliği’dir. Yani Karagöz birliği veya gölge oyunu birliği değildir. Bu bir.

Eskiden mum veya fener ışığında, günümüzde ise lambanın aydınlattığı perdeye kuklanın yansımasını seyrediyoruz. Karagöz oyunundaki tipler perdeden uzakta değil, tam tersine perdeye yakın durumda tutularak oynanıyor. Oyun boyunca gölgeyi değil, renkli olarak boyanmış, deriden yapılmış kuklayı görüyoruz. Hayal-i zıll sözünün gölge oyunu olarak çevrilmesi, 1960’lı yıllarda başlayarak akademisyenlerin eserleriyle yaygınlaşan bir galattır. Bu iki.

Kostümlü Karagöz ise, nüfusun, siyasi sistemin değiştiği 1920 ve 1930’lı yıllarda ortaya çıkan, devletin kurumları tarafından yaygınlaştırılan yanlış bir uygulamadır. Yetişkin oyunu olan Karagöz, çocuk oyunu haline gelmiş, kostümlü Karagöz ile birlikte anlam kaybına uğramıştır. 2000’li yıllarda belediyeler ve organizasyon şirketleri aracılığıyla yaygınlaşmıştır. Açıkçası, kukla oynatma el becerisi, sesi olmayan kişilerin başvurduğu kolay kazanç kapısıdır. Bu da üç.

Birkaç ay önce, nur topu gibi yeni bir tartışma alanımız ortaya çıktı: Kadın Karagözcü olur mu, olmaz mı? Hali hazırda bu işi yapan, ekmeğini bu işten kazanan kadınlar var, var olmaya da devam edecekler. Olmaz diyen kişiler, Osmanlı döneminde sadece erkeklerin bu işi yaptığını ve kadın sesinin uygun olmadığını neden olarak gösteriyor. Tabii, tarihi kaynakları yazan kişinin erkek olduğunu, kamusal alanda (kahvehane, bahçe, meydan) erkek Karagözcülerin işini yapabildiği unutulmaktadır. Kadın Karagözcünün seyirci kitlesi, mecburen, evdeki kadın ve çocuklar oluyordu. Tarihi yazan kadın olmayınca, kadınların yapıp ettiklerini kim anlatacak? Bu konuda yeterince çalışılmadı. Araştırılması, yazılması lazım…

Size, Linda Nochlin’in Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok? ve Rozsika Parker ve Griselda Pollock’un Eski Gözdeler: Kadınlar, Sanat ve İdeoloji kitaplarını okumanızı tavsiye ediyorum.

Kadınların işi her zaman erkeklerden daha zor.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
Söz Bursa En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.