“Kalbin yetmiyorsa, sevemeyeceğin insanı yorma.
Cesaretin yoksa, yürüyemeyeceğin yola çıkma.” (Tolstoy)
Daha önce duymuş ya da okumuş olabilirsiniz bu cümleyi. Hatta defalarca üzerinde düşünmüş de olabilirsiniz.
Bir de Aile ve Çift Danışmanlığı üzerinde birlikte yorumlayalım. Benim yazdıklarım ile bir daha düşünmenizi ve düşünce sistemini ilerletmenizi istiyorum.
Öncelikle “Kalbin Yetmeme” ya da “Yetersiz Kalma” durumu üzerinde yazmak istiyorum.
Kalp; her kültürde sevginin oluşturulduğu, büyütüldüğü, sürdürüldüğü ve gerektiğinde söndürüldüğü yerdir. Sadece bir organ değil; bir mahaldir, var edilen, değiştirilip, dönüştürülen alandır. “Kalbin Yetmeme” durumu ise 3 nedenden oluşur. Ya insan kendini dahi sevmeyi bilmiyordur ya da sevgisini; sadece kendine yani, kendini de kendine hapsetmiştir. Bir diğer neden de süregelen yaşamsal deneyimlerine istinaden sevmeye cesaret edememe hali içindedir.
Bazen kalbin yetmemesi, kişinin kendi içinde çözümlemediği bazı duygusal engellerden kaynaklanır. Kimi zaman kişi, kendisini yeterince sevmiyordur. İçindeki değersizlik duygusu, bir başkasından sevgi almaya izin vermez. Bazen de sadece kendisini seviyordur; başkasının varlığını ilişkiye dahil etmek, kontrolünü kaybetmek gibi gelir veya kök ailesinde sevgiyi olması gerektiği gibi deneyimleyememiştir. Bazen de geçmiş deneyimlerin izleri bugünün önüne perde olur. Aldatılmak, terk edilmek, yok sayılmak gibi kırık anılar; yeniden sevmeye, yeniden güvenmeye cesaret bırakmaz. Kalbinin yetmemesi, aslında çoğu zaman kalbin yorgunluğu ya da korunma çabasıdır. İşte tam burada cesaret gerekli!
Cesaret ile kalp yürek olur…
Evet cesaret!
Sıklıkla bir savaş meydanında, uçurum kenarında ya da bir felaket anında aranan bir özellik gibi düşünülür. Oysa en büyük cesaret, bir başkasına kalbini açabilmektir. Çünkü duygusal yakınlık, fiziksel tehlikelerden çok daha fazla korkutabilir insanı. Hele ki bir romantik ilişkinin tam ortasında, savunmasız kalma ihtimali canımızı en çok acıtan yerden sınar.
Aşk, yalnızca hissetmek değil; hissettiğini taşıyabilmek, sürdürebilmek ve derinleştirebilmektir. Kalbinin yetip yetmediğini bilmeden sevmeye çalışmak hem kendini hem karşındakini yorar. Tıpkı Tolstoy’un dediği gibi, cesaretin yoksa çıkılmayacak yollar vardır hayatta…
En çok da duygusal bağ kurulan yollar.
Cesaret, sadece savaş meydanlarında aranmaz. Asıl sınav, iki insan arasında kurulacak köprüde verilir. “Ben buradayım, kalbimle” diyebilmek, anlaşılma ihtimalinden önce yanlış anlaşılmayı göze almayı gerektirir. Duygularını açıkça ifade etmek, "kırılabilirim ama yine de yakınına geleceğim" diyebilmektir. Cesaret; savunmalarını bırakmak, sevildiğinden emin olmasan da sevmeye devam etmektir.
Ancak bu yolda yürüyebilmek için bazı taşıyıcı duygu ve beceriler gerekir. Öncelikle öz-farkındalık; ne hissediyorum, neye ihtiyacım var? Ardından güvenli bağlanma, yani bir ilişkide kaybolmadan bağlanabilmek. Benlik saygısı, kişinin kendi değerini ilişkide koruyabilmesini sağlar. Ve en önemlisi; duygusal dayanıklılık… Yani yaralansan da yeniden açılabilme kapasitesi.
Romantik ilişkilerde cesaret, sevgi kadar gereklidir. Çünkü yakınlık, her zaman mutluluk değil, bazen geçmiş acıların da tetiklendiği bir alan olabilir. "Seviyorum" demek kolaydır.
***
"Korkuyorum ama yine de buradayım" demek cesaret ister. Gerçek bağ, duygusal çıplaklıkla kurulur. Maskesiz, filtresiz, olduğu haliyle.
Romantik ilişkide cesaretin 3 temel rolü vardır:
Başlangıç Cesareti (Kalbi Açma Cesareti): Duygularını açığa vurmak, birine yaklaşmak, “Ben buradayım” demek cesaret ister. Reddedilme, yanlış anlaşılma ya da karşılık bulamama ihtimaliyle yüz yüzeyizdir. Kalbini açmak, savunmalarını indirip bir başkasına görünür olmak; aslında tüm kırılganlığınla o kişiye “beni görebilir misin?” deme halidir.
Sürdürme Cesareti (Bağ Kalabalığında Kalabilmek): Günlük hayatın, stresin, beklentilerin ve bireysel yaraların arasında ilişkiyi dengede tutabilmek ayrı bir cesarettir. Bazen susarız, bazen anlaşılmayız. Cesaret, bu anlarda duvar örmek yerine köprü kurmayı seçebilmektir.
Dönüştürme Cesareti (Kendini Görme ve Değişebilme Gücü): Belki de en zor olanı budur. Çünkü ilişki, iki kişinin geçmişinden bugününe taşıdığı izleri de barındırır. Ve bazen sevgi, olduğu haliyle sürdürülemez. Değişim gerekir. "Beni eleştirdiğinde neden bu kadar öfkeleniyorum?", "Acaba gerçekten dinliyor muyum, yoksa sadece savunuyor muyum?" gibi sorularla yüzleşebilmek cesarettir.
Cesur insanlar, sevgiye değer verir. Çünkü bilirler ki ilişki, “haklı çıkmak” değil, “bağ kurmak” sanatıdır. Özür dilemeyi, empatiyi, dönüşmeyi bilirler. Cesaret, "ben buyum" diyebilmek kadar, karşındakinin "bu sensen, seni anlamaya hazırım" demesini beklemektir.
Ve belki de en çok şunu hatırlamak gerekir:
Aşk, ancak yola cesaretle çıkanlara kendini açar. Kalbinle yürümüyorsan, yol sana ait değildir. Sevmek, cesaret işidir. Çünkü sevgi, risk içerir; ama o riski göze alabilenler, gerçek yakınlığın ödülünü yaşarlar.
Son olarak;
Bu defa son cümlelerimi, alandaki konu çalışmalarıma istinaden sizin için derleyip sunacağım.
Özellikle romantik ilişkilerde kadınlar, ilişkinin başlangıç, geliştirilme ve sürdürülme süreçlerinde erkelerin cesaretlerini somut olarak görmek istiyorlar. Cesaretli erkekleri güvenilir buluyorlar. Günümüzde romantik ilişkiler de sosyal medya ile başlayabiliyor sürdürülmesi de yine cesaret ilişkinin içine dahil edilince oluyor. Bir ilişkinin sürdürülebilmesi ise iki cinsin de cesaret odaklı çabası ile oluyor. Bu defa yazımı sevdiğim bir şarkı ile bitirmek istiyorum:
“90’lı yıllar” diye bir tanımlama vardır. Özellikle müzikal anlamda eserler bir başkadır. “Gülay” (Gülay Sezer) isimli sanatçımıza ait olan ve diriliği süregelen eserlerdendir:
Cesaretin var mı aşka?
İyi dinlemeler diliyorum!
Ülkemizin geleceği olan nesillerin gelişimlerine katkı sağlarken, zorbalık ile onlara “Zor Okulluk” yaşamı sunmamak adına, genelde gazetecilerin kullandığı “5N 1K” formülü ile zorbalık konusunu anlatacağım ve çözümler sunacağım. Bilmeyenler için bu formülü açacak olursam; Tam 5 adet “N” harfiyle
Bu ders yılında ara döneme geldik. LGS ve YKS sınavlarına daha da yaklaştık. Bu durum hem sınava dahil olacak gençlerde hem de ailelerinde; kaygı ve buna bağlı olarak strese neden olmaktadır. Sınav kaygısının neden oluştuğunu bilip, çözümler üretebilmek kaygıyı azaltacaktır. Bu yazımdaki amacım da b
Hayatımızın her döneminde farklı rollere bürünür, yeni deneyimlerle öğrenir ve gelişiriz. Bu sürecin aile özelindeki yansımasına "Aile Yaşam Döngüsü" diyoruz. Her aile, kendi yapısı ve dinamikleriyle bu döngünün farklı aşamalarından geçer. Bu yazımda, bu aşamaları inceleyerek, her bir dönemin kendin
Geride bıraktığımız 21 Ocak; Birçok ülkede “Dünya Sarılma Günü”, İngilizcesiyle de “National Hugging Day” olarak kutlanıyor. İlk kez 1986’da ABD’de kutlanmaya başlanan “Sarılma Günü” zamanla bir dünya farkındalık gününe dönüşmüştür. Bu özel günün amacı, fiziksel ve duygusal bağları güçlendirmek, s
“Neler oluyor bize yine neler oluyor gülüm/ Neler oluyor sana bana neler oluyor/ Neler oluyor bize yine neler oluyor gülüm/ Neler oluyor sana bana neler oluyor?” *** Güfte ve bestesi İlhan Şeşen'e ait bu eser, şu aralar sürekli dilimde! Mırıldanırken gözlerim doluyor. Birçok insanın sevdiği insan
Kaleminize yüreğinize sağlık
Kalemine yüreğine sağlık. Çok güzel ifade edilmiş. Sade ve net. Yolların kalbi yeten ve cesareti olanlarla kesişmesi dileğiyle;)
Mükemmel bir anlatım, ellerinize sağlık