SON DAKİKA
Hava Durumu

Bu cami yetim bu cami öksüz!

Yazının Giriş Tarihi: 15.07.2024 15:42
Yazının Güncellenme Tarihi: 15.07.2024 15:44

Bir cami düşünün ki;

Bizans’a çok sayıda imparator yetiştiren Angelos Hanedanı’ndan gelen bir Osmanlı Sadrazamı tarafından yaptırılsın…

Hem de Osmanlının Avrupa’daki Merkezi Sofya’ya…

Yapımı 40 yıldan fazla sürsün ve dahası banisinin dahi ömrü, yaptırdığı bu eserin tamamlandığını görmeye yetmesin!

Bu öyle bir cami olsun ki;

Devleti Aliye’nin Rumeli’deki merkezinde olsun ve 384 yıl boyunca “53 camili” Sofya’nın ‘Cami-i Kebir’i olsun,

Ulu Cami, Büyük Camii ve Cami-Atik isimleriyle anılsın…

Osmanlı’nın Bulgaristan’da yaptığı iki ulu camiden biri olarak kabul edilsin

400 yıl “cami-i kebir” olduktan sonra önce hastaneye, ardından müzeye dönüştürülsün…

Ve en acısı uçaklarla bombalansın!

***

Evet, Sofya’daki Mahmud Paşa Camii’ni anlatıyorum.

Caminin banisi;

Bizim bildiğimizi adı ile Veli Mahmud Paşa, doğduğu topraklardaki adıyla Mahmud Paşa Angelović…

Teselya’dan Sırbistan’a göç eden Bizans’a çok sayıda imparator yetiştiren Angelos ailesine mensup.

Devşirme yöntemi ile ailesinden alınan Mahmud Paşa, Edirne’de İslamiyet’i seçtikten sonra Rumeli Beylerbeyliği ve Fatih Sultan Mehmed’in veziriazamlığına kadar yükseldi…

Banisi ayrı bir hikâye, Sofya’ya yaptırdığı camisi ayrı bir hikâye…

42 yılda ancak tamamlanabilen Sofya Mahmud Paşa Camii, tam tamına 387 yıl boyunca, 53 camili Sofya’da Devlet-i Aliye’nin Rumeli’ndeki en önemli şehrine ‘ulu cami’i olarak hizmet etti.

Coğrafya insanın kaderidir’ sözü ne kadar doğru bilmiyorum lakin, ‘İnsan coğrafyanın kaderidir’ ifadesinin yansımasıdır adeta Mahmud Paşa Camii’nin hikayesi.

Millet ile birlikte şekillenmiş ulu mabedin kaderi…

Millet yüceldikçe cami atik olmuş, millet büyüdükçe o kebir olmuş!

Hal böyle olunca, milletin mahzunlaşması ile başlamıştır Mahmud Paşa Cami’nin kederi…

***

Türk tarihin en önemli kırılma noktalarından olan 93 Harbi yalnız insanları mahsun, mağdur etmedi.

Coğrafyaları da mağdur etti.

Camiler, hanlar, hamamlar, medreseler, çeşmeler, imaretler, yalnızlaştı, sahipsiz kaldı…

Tarih boyunca ibadethaneler, toplumların algılarında, devletlerin güç, kuvvet göstergesi olarak önemli yer işgal etti.

Bunun yansıması olarak feodal dönemlerde, fethedilen şehirlerde; belli kiliseler camiye dönüştürülürken, aynı uygulamanın tersi ise Hristiyanların kontrolüne geçen şehirlerde gerçekleştirildi.

Bu uygulama o çağların en önemli “egemenlik ritüellerinden” birisiydi.

Daha geç dönemlerde “milliyetçilik çağı” dediğimiz süreçte; bu uygulama bir taraftan devam etse de daha ağır bir hal aldığı durumlar da oldu…

Öyle ki;

Bazı bölgelerde, camileri kiliseye dönüştürmekle tatmin olmayan bir zihniyet, yıllarca biriktirdiği öfkeyi dışa vurmak veya karşısındaki insanları rencide etmek adına Müslüman ibadethanelerini, ahıra veya içkili mekânlara dönüştürdü.

Ne acı ki Rumeli’de bu sakat zihniyetin imzasını taşıyan onlarca örnek var!

***

İşte bu anlayışla, sözde terk edildiği iddiasıyla önce hastaneye sonra arkeoloji müzesine dönüştürüldü Sofya’nın Cami-i Kebiri Mahmud Paşa Camii

Cemaatinden koparılarak mahzunlaşan Koca Camii’n kederi bununla da bitmedi;

1944’te şehir bombalandığında ağır hasar aldı…

Mahzun ve mazlum Mahmud Paşa Camii, o gün bugün Arkeoloji Müzesi olarak hizmet veriyor…

Günümüzde ise bu konulara yaklaşım karşılıklı iyi niyet ve iş birliği çerçevesinde oldukça değişti.

Artık devler, kendi ülkelerinde farklı medeniyetlerden, kültürlerden, topluluklardan kalmış eserleri kaderine terk etmek veya başka bir amaçla kullanmak yerine işlevine uygun olarak ayağa kaldırıyorlar.

Sahip oldukları tarihi mirası aslına döndürmeyi de kültürel bir zenginlik olarak kabul ediyorlar.

Dolayısı ile bu yaklaşım toplumların etkileşimine, barışa ve yakınlaşmasına önemli katkılar sağlıyor

***

Bakın İstanbul’un Balat Semti’ndeki Sveti Stefan Bulgar Kilisesi’ne

Daha çok bilinen adıyla Demir Kilise’ye…

Türkiye Cumhuriyeti’nin destekleri ile restore edildi. Restorasyon sonrasında açılışını iki ülkenin devlet başkanları yaptı.

Din adamları bir araya geldi. Kilisenin ziyaretçi sayısı arttı…

Günümüz dünyasında kültürel miras kapsamında Türkiye’de ve Balkanlarda birçok ibadethane ayağa kaldırılırken;

Yüzyıllar boyunca, abdestlerin tazelendiği,

Alınların secdeye vardığı cami avlusunda,

Ulu mabedin duvarlarına yaslanılarak içki satışı ve servis edilmesi,

Özetle ibadethanenin meyhaneye dönüştürülmesi sadece Mahmud Paşa’nın mı ruhunu incitir?

İstanbul’da kiliselerin mağrur edildiği çağda, saygıdan dolayı kiliselere şapka ile dahi girilemeyen Sofya’da;

400 yıllık öksüz ve yetim Cami Kebir’i ile Rum olarak doğan,

Slav olarak büyüyen,

Osmanlı olarak ölen,

Ve nihayetinde bir Balkan İnsanı olarak tarihe geçen Mahmud Paşa, daha fazla saygıyı hak etmiyor mu?

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.