IŞİD'in "Türkiye Emiri" olduğu iddia edilen, "silahlı terör örgütü kurma veya yönetme" suçundan 12 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan suikastının planlayıcısı Hacı Bayancuk’un oğlu Halis Bayancuk (Ebu Hanzala), Silivri Cezaevi'nden “kaçma şüphesi bulunmadığı” gerekçesiyle tahliye edilen memlekette;
Gözbebeğimiz Arama Kurtarma Derneği’nin (AKUT) kuruluşuna öncülük ve başkanlık eden, 1998’de Adana-Ceyhan, 17 Ağustos 1999’da ise Gölcük Depremindeki çalışmalarıyla Türk Milleti’nin kalbinde taht kuran, aynı zamanda Sultan II. Mahmud döneminin Kaptan-ı Deryası Nasuhzade Ali Paşa'nın 5. kuşak torunu olan Nasuh Mahruki, sosyal medyadan "halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaydığı" gerekçesiyle tutuklandı.
“Ebu Hanzala” bu haliyle çıkartıldığı televizyon kanalında “Anayasal ilke olan laikliği savunanları ‘kafir’ diyerek hedef almaya” yani bildiğini(!) okumaya devam ededursun, madem halkı yanıltıcı bilgileri yaymak suç!
O zaman biz de merceğimizi bu başlığa tutalım…
Özellikle teğmenlerin yemin merasimi üzerinden “yalanı ve iftirayı yayma yarışına” girenleri, yazdıkları ve söyledikleriyle ifşa ederek adli makamları göreve çağıralım…
Ve yazdıklarıyla memleketi kaosa sürükleyen Fuat Uğur denen zavallıdan başlayalım!
Şöyle demişti beyefendi:
“Belli ki bu organize bir iş. Aldığım duyumlar hiç iç açıcı değil. Öncelikle tek bir odak yok ortada. Çeşitli ideolojik, siyasal ve mezhepsel bağlantılar var. Hepsinin tepesinde bir generalin olduğu doğru mu? Ortak noktaları Erdoğan ve Cumhur İttifakı nefreti. (https://x.com/FUATUGUR/status/1834089076783247448)
Gülencilere yakınlığıyla bilinen eski CIA'cı Barkey'in ve eski CIA'cı Graham Fuller'in kitaplarını Türkiye'de yayınlayan isim olan Cem Küçük de şöyle demişti:
“Millete kılıç çekip yanınıza kâr kalacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz! Darbeden bu millet çok çekti. Ağır bedeller ödedi. Milletin darbe heveslilerine sabrı kalmadı. Teğmenlerin yaptığı cunta yapılanmasıdır.” (https://www.instagram.com/politicturk_/reel/DChwB6MgiCG/)
Ebu Hanzala gibilerini göklere çıkaran Yeni Akit Gazetesi de “Teğmenlerin avukatları bakın kim çıktı?” başlığıyla yaptığı haber bile FETÖ sözcüsü ve aparatı olan Taraf Gazetesinin yayın anlayışını bizlere hatırlatacak türden idi. Akit’in bu hali bile teğmenlere yönelik linç kampanyasının Ergenekon kumpaslarıyla nasıl örtüştüğünü anlatmaya yetiyordu. (https://www.yeniakit.com.tr/haber/yeni-yetme-tegmenlerin-avukatlari-bakin-kim-cikti-1901027.html)
Yeni Şafak Gazetesi de yayınladığı bir video ile teğmenlerin tören sonrası yaptığı yemini; 28 Şubat ve darbelerle ilişkilendirmeye çalışmış, yetmemiş yeminin tarihsel süreciyle ilgili yanıltıcı bilgi vermekten kaçınmamıştı. (https://www.youtube.com/watch?v=IVTfVEAMVpk)
***
Devam edelim;
Emekli Albay Eray Güçlüer de yönergelerde yıllarca yer alan “subay andı”nın yönetmeliklerde olmadığını, bunun ancak bir beyan olabileceği gibi “cahilce” bir açıklama yapmaktan geri durmamıştı. Link yolu “https://clips.medyatakip.com/bc/clip/DKytksDo62SkPkNQ7WVpB” şeklinde olan bu vidoyu 30. dakikasından itibaren izleyecek olursanız teğmenlere yönelik kışkırtmanın en bariz örneklerinden birini işitmiş olursunuz.
Yine emekli Albay ve Gazeteci(!) Yusuf Alabarda da darbelerin Atatürk söylevleri üzerinden yapıldığını ifade ederek, demişti ki:
“Laik, demokratik, hukuk devletini korumak gibi 28 Şubat söylemlerini andıran bu söylemler teğmenlerin ağzına nereden pelesenk oldu?”
Kişi ve kurum örneklerini çoğaltmadan; 30 Ağustos’tan bugüne geçen süreçte hangi başlıklarda "halkı yanıltıcı bilgiler” sunulduğunabir bakalım:
-Teğmenler darbecilikle itham edildi.
-“Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı kullanılarak, darbelerin hep Atatürk ismi kullanılarak yapıldığını öne sürüldü.
-Yemin töreninde “FETÖ izi var” denildi.
-“Bu yemin nereden çıktı, yönetmeliklerde olmayan korsan metindir” nutukları atıldı.
-“Subay yemini edenler 300-400 kişilik gruptu” yalanı yayıldı.
-Teğmenlerin okuduğu yemin metnini “FETÖ’cü bir subay yazdı” denildi.
-Ve teğmenler “millete kılıç çekti” cümlesi kuruldu.
Lakin yukarıda isimlerini zikrettiğimi kişi ve kuruluşların bu şekilde "yanıltıcı bilgiler” yaydıkları, Türk Milleti’ni kandırdıkları gerçeği, teğmenlerle ilgili soruşturma sonrası Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklama ile ortaya çıkmış oldu.
Devletin haber ajansı olan Anadolu Ajansı’nın buraya link yolunu bıraktığım https://www.aa.com.tr/tr/gundem/msb-kaynaklarindan-tegmenlerin-disipline-sevkine-iliskin-aciklama/3399823) haberini okuduğunuz takdirde adı geçen kişi ve kuruluşların iddia, iftira ve yalanlarına dair tek bir bulgunun saptanamadığını net bir şekilde anlamış oluruz.
Bu gerçeklerin ışığında şimdi soruyorum;
Nasuh Mahruki’ye uygulanan tarifenin bu iddia sahiplerine de uygulanması gerekmez mi?
Buradan TSK adli müşavirlerine ve savcılara açık çağrı yapıyorum:
TSK’nın itibarını korumak adına gerekli hukuki süreci başlatın lütfen.
***
Şunu da söyleyeyim:
MSB’nin teğmenlerle ilgili yaptığı açıklamada yemin töreninden yaşananların “disiplinsizlik olduğu” değerlendirmesine pek çok emekli asker gibi ben de katılmıyorum.
Açıklamada yer alan diğer bir husus da “TSK’nın itibarsızlaştırılması ve kamuoyunda tartışmaya” açılmasıydı. Türk ordusunun milletin nezdine itibarsızlaşması söz konusu olmadığını biliyoruz. Çünkü bu millet teğmenlerine siyasi parti durumuna bakmaksızın sahip çıktı.
Eğer bunu görmüyorsanız ya halkın içinde değilsiniz ya da birilerini memnun etmek derdindesiniz.
Tartışma konusuna gelecek olursak;
Meseleyi bu boyuta getirenler yukarıda da isimlerini zikrettiğim kişiler ve onların muadillerinden başkası değil.
Sanki “İç cepheyi çökertme emri almış gibi” davranan, yazan, çizen ve nutuklar atan bu çevrelerin, bir koro halinde her meselede şakımasına neden izin veriliyor anlamış da değiliz!
Son olarak;
Madem sorunun kaynağı disiplinsizlik! O zaman 15 Temmuz darbe girişiminde FETÖ’cü komutanların emirlerini dinlemeyen vatan evlatlarını nereye koyacaksınız.
“Askerliğin temeli disiplin” diyerek FETÖ’ye itaat etmeyenlere de ceza verecek misiniz?
Ya da Teğmen Ebru’ya yapılan hakaretler karşısında personelini korumayan/koruyamayan komuta kademesine hangi asker, nasıl güvenecek?
En iyisi mi bu açmazdan çıkabilmeniz için size bir tavsiyede bulunayım:
Malumunuz, tam 110 yıl önce Balkan ve Trablusgarp savaşlarından ağır bir yenilgiyle ayrılan Osmanlı Devleti’nin iki genç subayından;
İlkin Nuri Conker’in kaleme aldığı, sorun ve çözümleri anlattığı “Zabit ve Kumandan” kitabını, sonra da çocukluk arkadaşı Mustafa Kemal’in bu kitaba cevap olarak kaleme aldığı “Zabit ve Kumandan ile Hasbihal” isimli eserini bir daha okuyunuz lütfen!
“Teğmenler”, “Disiplin” ve en önemlisi “Komutanlık Sanatı” hakkında yazılanları bir daha gözden geçirin. İcra ettiğim görevlerde ve muharebe sahalarında tecrübe eden emekli bir komutan olarak bilmenizi isterim ki Türk askeri zaferler kazanabilmek için tek bir şeye ihtiyaç duyar:
Başında inandığı ve güvendiği bir komutana…
Eğer başında böyle bir komutan yoksa kullanılan silah ve teknoloji ne olursa olsun bozgun ve hezimet kaçınılmazdır. Tıpkı Balkan harbinde bozguna uğrayan asker gibi…
Silaha ve teknolojiye sahip değilken bile Türk askerinin başına öyle bir komutan gelir ki ordusuna destanlar yazdırır. Çanakkale destanını yazdıran Mustafa Kemal gibi.
Ne Mutlu Mustafa Kemal’in Askerlerine,
Ne Mutlu Türküm Diyene!
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Orkun ÖZELLER
Türk Askeri tek bir şeye ihtiyaç duyar!
IŞİD'in "Türkiye Emiri" olduğu iddia edilen, "silahlı terör örgütü kurma veya yönetme" suçundan 12 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan suikastının planlayıcısı Hacı Bayancuk’un oğlu Halis Bayancuk (Ebu Hanzala), Silivri Cezaevi'nden “kaçma şüphesi bulunmadığı” gerekçesiyle tahliye edilen memlekette;
Gözbebeğimiz Arama Kurtarma Derneği’nin (AKUT) kuruluşuna öncülük ve başkanlık eden, 1998’de Adana-Ceyhan, 17 Ağustos 1999’da ise Gölcük Depremindeki çalışmalarıyla Türk Milleti’nin kalbinde taht kuran, aynı zamanda Sultan II. Mahmud döneminin Kaptan-ı Deryası Nasuhzade Ali Paşa'nın 5. kuşak torunu olan Nasuh Mahruki, sosyal medyadan "halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaydığı" gerekçesiyle tutuklandı.
“Ebu Hanzala” bu haliyle çıkartıldığı televizyon kanalında “Anayasal ilke olan laikliği savunanları ‘kafir’ diyerek hedef almaya” yani bildiğini(!) okumaya devam ededursun, madem halkı yanıltıcı bilgileri yaymak suç!
O zaman biz de merceğimizi bu başlığa tutalım…
Özellikle teğmenlerin yemin merasimi üzerinden “yalanı ve iftirayı yayma yarışına” girenleri, yazdıkları ve söyledikleriyle ifşa ederek adli makamları göreve çağıralım…
Ve yazdıklarıyla memleketi kaosa sürükleyen Fuat Uğur denen zavallıdan başlayalım!
Şöyle demişti beyefendi:
“Belli ki bu organize bir iş. Aldığım duyumlar hiç iç açıcı değil. Öncelikle tek bir odak yok ortada. Çeşitli ideolojik, siyasal ve mezhepsel bağlantılar var. Hepsinin tepesinde bir generalin olduğu doğru mu? Ortak noktaları Erdoğan ve Cumhur İttifakı nefreti. (https://x.com/FUATUGUR/status/1834089076783247448)
Gülencilere yakınlığıyla bilinen eski CIA'cı Barkey'in ve eski CIA'cı Graham Fuller'in kitaplarını Türkiye'de yayınlayan isim olan Cem Küçük de şöyle demişti:
“Millete kılıç çekip yanınıza kâr kalacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz! Darbeden bu millet çok çekti. Ağır bedeller ödedi. Milletin darbe heveslilerine sabrı kalmadı. Teğmenlerin yaptığı cunta yapılanmasıdır.” (https://www.instagram.com/politicturk_/reel/DChwB6MgiCG/)
Ebu Hanzala gibilerini göklere çıkaran Yeni Akit Gazetesi de “Teğmenlerin avukatları bakın kim çıktı?” başlığıyla yaptığı haber bile FETÖ sözcüsü ve aparatı olan Taraf Gazetesinin yayın anlayışını bizlere hatırlatacak türden idi. Akit’in bu hali bile teğmenlere yönelik linç kampanyasının Ergenekon kumpaslarıyla nasıl örtüştüğünü anlatmaya yetiyordu. (https://www.yeniakit.com.tr/haber/yeni-yetme-tegmenlerin-avukatlari-bakin-kim-cikti-1901027.html)
Yeni Şafak Gazetesi de yayınladığı bir video ile teğmenlerin tören sonrası yaptığı yemini; 28 Şubat ve darbelerle ilişkilendirmeye çalışmış, yetmemiş yeminin tarihsel süreciyle ilgili yanıltıcı bilgi vermekten kaçınmamıştı. (https://www.youtube.com/watch?v=IVTfVEAMVpk)
***
Devam edelim;
Emekli Albay Eray Güçlüer de yönergelerde yıllarca yer alan “subay andı”nın yönetmeliklerde olmadığını, bunun ancak bir beyan olabileceği gibi “cahilce” bir açıklama yapmaktan geri durmamıştı. Link yolu “https://clips.medyatakip.com/bc/clip/DKytksDo62SkPkNQ7WVpB” şeklinde olan bu vidoyu 30. dakikasından itibaren izleyecek olursanız teğmenlere yönelik kışkırtmanın en bariz örneklerinden birini işitmiş olursunuz.
Yine emekli Albay ve Gazeteci(!) Yusuf Alabarda da darbelerin Atatürk söylevleri üzerinden yapıldığını ifade ederek, demişti ki:
“Laik, demokratik, hukuk devletini korumak gibi 28 Şubat söylemlerini andıran bu söylemler teğmenlerin ağzına nereden pelesenk oldu?”
(https://www.yeniakit.com.tr/haber/ataturk-soylemleri-ile-yapilan-darbeler-28-subat-soylemleri-tegmenlerin-agzina-nereden-pelesenk-oldu-1881883.html)
***
Kişi ve kurum örneklerini çoğaltmadan; 30 Ağustos’tan bugüne geçen süreçte hangi başlıklarda "halkı yanıltıcı bilgiler” sunulduğuna bir bakalım:
-Teğmenler darbecilikle itham edildi.
-“Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı kullanılarak, darbelerin hep Atatürk ismi kullanılarak yapıldığını öne sürüldü.
-Yemin töreninde “FETÖ izi var” denildi.
-“Bu yemin nereden çıktı, yönetmeliklerde olmayan korsan metindir” nutukları atıldı.
-“Subay yemini edenler 300-400 kişilik gruptu” yalanı yayıldı.
-Teğmenlerin okuduğu yemin metnini “FETÖ’cü bir subay yazdı” denildi.
-Ve teğmenler “millete kılıç çekti” cümlesi kuruldu.
Lakin yukarıda isimlerini zikrettiğimi kişi ve kuruluşların bu şekilde "yanıltıcı bilgiler” yaydıkları, Türk Milleti’ni kandırdıkları gerçeği, teğmenlerle ilgili soruşturma sonrası Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklama ile ortaya çıkmış oldu.
Devletin haber ajansı olan Anadolu Ajansı’nın buraya link yolunu bıraktığım https://www.aa.com.tr/tr/gundem/msb-kaynaklarindan-tegmenlerin-disipline-sevkine-iliskin-aciklama/3399823) haberini okuduğunuz takdirde adı geçen kişi ve kuruluşların iddia, iftira ve yalanlarına dair tek bir bulgunun saptanamadığını net bir şekilde anlamış oluruz.
Bu gerçeklerin ışığında şimdi soruyorum;
Nasuh Mahruki’ye uygulanan tarifenin bu iddia sahiplerine de uygulanması gerekmez mi?
Buradan TSK adli müşavirlerine ve savcılara açık çağrı yapıyorum:
TSK’nın itibarını korumak adına gerekli hukuki süreci başlatın lütfen.
***
Şunu da söyleyeyim:
MSB’nin teğmenlerle ilgili yaptığı açıklamada yemin töreninden yaşananların “disiplinsizlik olduğu” değerlendirmesine pek çok emekli asker gibi ben de katılmıyorum.
Açıklamada yer alan diğer bir husus da “TSK’nın itibarsızlaştırılması ve kamuoyunda tartışmaya” açılmasıydı. Türk ordusunun milletin nezdine itibarsızlaşması söz konusu olmadığını biliyoruz. Çünkü bu millet teğmenlerine siyasi parti durumuna bakmaksızın sahip çıktı.
Eğer bunu görmüyorsanız ya halkın içinde değilsiniz ya da birilerini memnun etmek derdindesiniz.
Tartışma konusuna gelecek olursak;
Meseleyi bu boyuta getirenler yukarıda da isimlerini zikrettiğim kişiler ve onların muadillerinden başkası değil.
Sanki “İç cepheyi çökertme emri almış gibi” davranan, yazan, çizen ve nutuklar atan bu çevrelerin, bir koro halinde her meselede şakımasına neden izin veriliyor anlamış da değiliz!
Son olarak;
Madem sorunun kaynağı disiplinsizlik! O zaman 15 Temmuz darbe girişiminde FETÖ’cü komutanların emirlerini dinlemeyen vatan evlatlarını nereye koyacaksınız.
“Askerliğin temeli disiplin” diyerek FETÖ’ye itaat etmeyenlere de ceza verecek misiniz?
Ya da Teğmen Ebru’ya yapılan hakaretler karşısında personelini korumayan/koruyamayan komuta kademesine hangi asker, nasıl güvenecek?
En iyisi mi bu açmazdan çıkabilmeniz için size bir tavsiyede bulunayım:
Malumunuz, tam 110 yıl önce Balkan ve Trablusgarp savaşlarından ağır bir yenilgiyle ayrılan Osmanlı Devleti’nin iki genç subayından;
İlkin Nuri Conker’in kaleme aldığı, sorun ve çözümleri anlattığı “Zabit ve Kumandan” kitabını, sonra da çocukluk arkadaşı Mustafa Kemal’in bu kitaba cevap olarak kaleme aldığı “Zabit ve Kumandan ile Hasbihal” isimli eserini bir daha okuyunuz lütfen!
“Teğmenler”, “Disiplin” ve en önemlisi “Komutanlık Sanatı” hakkında yazılanları bir daha gözden geçirin. İcra ettiğim görevlerde ve muharebe sahalarında tecrübe eden emekli bir komutan olarak bilmenizi isterim ki Türk askeri zaferler kazanabilmek için tek bir şeye ihtiyaç duyar:
Başında inandığı ve güvendiği bir komutana…
Eğer başında böyle bir komutan yoksa kullanılan silah ve teknoloji ne olursa olsun bozgun ve hezimet kaçınılmazdır. Tıpkı Balkan harbinde bozguna uğrayan asker gibi…
Silaha ve teknolojiye sahip değilken bile Türk askerinin başına öyle bir komutan gelir ki ordusuna destanlar yazdırır. Çanakkale destanını yazdıran Mustafa Kemal gibi.
Ne Mutlu Mustafa Kemal’in Askerlerine,
Ne Mutlu Türküm Diyene!