Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ilk Cumhurbaşkanı, Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatının 86. yıl dönümünde; Büyük Önder’e dair düşüncelerimi kaleme almak istedim…
Bir milleti yeniden ayağa kaldıran, düşman postalı altında ezilen vatan toprağını tertemiz hale getiren ve bu uğurda bin bir zorlukla mücadele eden Gazi Paşa; yılmadı, gericilere, saltanatçılara, mandacılara karşı da dimdik durdu.
İstanbul işgal altında iken Samsun’a çıktı. Yurdu işgal ordularından temizledi. Ankara Başkent oldu.
Yıl 1929…
Bütün dünya büyük bir ekonomik buhran içerisinde... O ise fabrikalar açıyor, memleketin kalkınması için gerekli olan bütün yatırımları bir bir hayata geçiriyordu.
Krizi fırsata çevirmeyi beceren bir dahi lider.
1929 Buhranı olarak adlandırılan kriz, New York borsasının çöküşüyle başlamış, ABD ve Avrupa merkez olmak üzere diğer ülkeleri de olumsuz olarak etkilemiştir. 1929'da başlayan kriz, özellikle 1930'lu yılların sonuna kadar etkisini artırarak devam ettirmiştir. 1929 Buhranından doğal olarak Türkiye de etkilenmiştir. Bu etkiyi en aza indiren uygulama yöntemleri ile milli kalkınma hamleleri ile büyümeye katkılar sunulmuştur.
Ulu önder, vefatına kadar projeler üretmeye devam edilmiştir. Üretime dayalı yerli kalkınma ekonomisini destekliyor idi. O krizde ülkesini korumayı bildi. Vatanı işgal güçlerinden temizler temizlemez, ülkesinin barış ve güvenliğini sağlayacak anlaşmalar yapar,
Bilim camiasına ışık tutacak araştırmaların önünü açar,
Meksika ve başka ülkelere elçiler atayarak, özellikle tarih ve arkeoloji alanında başlatılan bilimsel çalışmalara önayak olur.
Vefatının hemen sonrasında basiretsiz yönetimler aracılığıyla Türk Tarih Tezi, rafa kaldırılsa da bugün bu yöndeki düşüncelerinin ne denli yerinde ve gerçek olduğu ortaya çıkarılan belge, bilgi ve bulgulardan anlaşılmaktadır.
***
Mustafa Kemal Atatürk, İkinci Dünya Savaşı’nın eşiğinde, Orta Doğu ve Balkanlar’daki güç dengesinde Türkiye’nin taşıdığı ağırlığı, yani jeopolitik konumunu çok iyi değerlendirmesini bilmiştir…
Karşılık vermeden ve herhangi bir savaşa yol açmadan Hatay’ı elde etmeyi başarmışlardır. Bu sonucun elde edilmesini de sağlayan, hiç şüphesiz başından itibaren Hatay davasını şahsî meselesi olarak niteleyerek sahip çıkan ve Türkiye’nin politikasını uluslararası konjonktürü iyi tartarak belirleyen, kan dökmeden en son aşamasına vardıran Atatürk olmuştur.
Hatay Millet Meclisi, 29 Haziran 1939'da oy birliği ile Türkiye'ye katılma kararı aldı. 23 Temmuz 1939 Pazar günü saat 11.40'ta yapılan Ana Vatana Katılış Töreninde, Antakya Kışlası’ndan Fransız bayrağı indirilerek, yerine Türk Bayrağı çekilmiştir.
***
Mustafa Kemal Atatürk'ün ileri görüşlülüğü, vefatından sonraki dönemlerde daha iyi anlaşılmıştır.
Örneğin;
Sovyetlerin dağılacağını görmüş ve Türk ulusunu uyarmıştır:
“Bugün Sovyetler Birliği, dostumuzdur; komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugün de kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir…
Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır. Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür… İnanç bir köprüdür… Tarih bir köprüdür… Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların (Dış Türklerin) bize yaklaşmasını beklemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli…”
Nitekim 1990'lı yıllarda Sovyetler Birliği dağıldı. Türkiye’de milyonların haberi olmayan, hatta haritada yerini bilmedikleri Türk Devletleri bir bir bağımsızlığını ilan etti.
Atatürk’ün uzun yıllar önceden uzağı görüş ve sezişinin örnekleri pek çoktur. Ondaki bu yetenek yakınları arasında O’nun her düşünce ve buyruğunun yerinde olduğu inancını kökleştirmiştir.
Şu da unutulmamalıdır ki;
Atatürk kesin kararlarını önce halk arasında belirli belirsiz yoklamalarda bulunarak, sonra da bütün ilgilileri dinleyerek ve onlarla tartışarak verirdi.
Bu istişareler sonrası aldığı karar karardı ve herkes O’nun en doğru ve uygun olduğuna inanırdı. Hal böyle iken O’nun birtakım çevrelerce yersiz olarak “diktatörlük”le suçlanması oldukça büyük bir haksızlıktır.
Aristo’nun şu sözleri, bu nedenle oldukça anlamlıdır:
“Kendisi için düşünen ve etrafı inceleyen kimse bir bilgedir. Eğer O bundan da ileri giderek başkalarının düşünceleriyle kınamalarını göz önünde tutar ve önemsiz sayılan kimselerin görüşlerini de hor görmezse Yüzyılların Efendisidir”.
***
Son olarak;
Devletimizin banisi Mustafa Kemal Atatürk vefat ettiği gün İtalyan Radyosu şu Anonsu geçmiştir;
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İlhan ERDEM
Mustafa Kemal Atatürk
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ilk Cumhurbaşkanı, Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatının 86. yıl dönümünde; Büyük Önder’e dair düşüncelerimi kaleme almak istedim…
Bir milleti yeniden ayağa kaldıran, düşman postalı altında ezilen vatan toprağını tertemiz hale getiren ve bu uğurda bin bir zorlukla mücadele eden Gazi Paşa; yılmadı, gericilere, saltanatçılara, mandacılara karşı da dimdik durdu.
İstanbul işgal altında iken Samsun’a çıktı. Yurdu işgal ordularından temizledi. Ankara Başkent oldu.
Yıl 1929…
Bütün dünya büyük bir ekonomik buhran içerisinde... O ise fabrikalar açıyor, memleketin kalkınması için gerekli olan bütün yatırımları bir bir hayata geçiriyordu.
Krizi fırsata çevirmeyi beceren bir dahi lider.
1929 Buhranı olarak adlandırılan kriz, New York borsasının çöküşüyle başlamış, ABD ve Avrupa merkez olmak üzere diğer ülkeleri de olumsuz olarak etkilemiştir. 1929'da başlayan kriz, özellikle 1930'lu yılların sonuna kadar etkisini artırarak devam ettirmiştir. 1929 Buhranından doğal olarak Türkiye de etkilenmiştir. Bu etkiyi en aza indiren uygulama yöntemleri ile milli kalkınma hamleleri ile büyümeye katkılar sunulmuştur.
Ulu önder, vefatına kadar projeler üretmeye devam edilmiştir. Üretime dayalı yerli kalkınma ekonomisini destekliyor idi. O krizde ülkesini korumayı bildi. Vatanı işgal güçlerinden temizler temizlemez, ülkesinin barış ve güvenliğini sağlayacak anlaşmalar yapar,
Bilim camiasına ışık tutacak araştırmaların önünü açar,
Meksika ve başka ülkelere elçiler atayarak, özellikle tarih ve arkeoloji alanında başlatılan bilimsel çalışmalara önayak olur.
Vefatının hemen sonrasında basiretsiz yönetimler aracılığıyla Türk Tarih Tezi, rafa kaldırılsa da bugün bu yöndeki düşüncelerinin ne denli yerinde ve gerçek olduğu ortaya çıkarılan belge, bilgi ve bulgulardan anlaşılmaktadır.
***
Mustafa Kemal Atatürk, İkinci Dünya Savaşı’nın eşiğinde, Orta Doğu ve Balkanlar’daki güç dengesinde Türkiye’nin taşıdığı ağırlığı, yani jeopolitik konumunu çok iyi değerlendirmesini bilmiştir…
Karşılık vermeden ve herhangi bir savaşa yol açmadan Hatay’ı elde etmeyi başarmışlardır. Bu sonucun elde edilmesini de sağlayan, hiç şüphesiz başından itibaren Hatay davasını şahsî meselesi olarak niteleyerek sahip çıkan ve Türkiye’nin politikasını uluslararası konjonktürü iyi tartarak belirleyen, kan dökmeden en son aşamasına vardıran Atatürk olmuştur.
Hatay Millet Meclisi, 29 Haziran 1939'da oy birliği ile Türkiye'ye katılma kararı aldı. 23 Temmuz 1939 Pazar günü saat 11.40'ta yapılan Ana Vatana Katılış Töreninde, Antakya Kışlası’ndan Fransız bayrağı indirilerek, yerine Türk Bayrağı çekilmiştir.
***
Mustafa Kemal Atatürk'ün ileri görüşlülüğü, vefatından sonraki dönemlerde daha iyi anlaşılmıştır.
Örneğin;
Sovyetlerin dağılacağını görmüş ve Türk ulusunu uyarmıştır:
“Bugün Sovyetler Birliği, dostumuzdur; komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugün de kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir…
Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır. Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür… İnanç bir köprüdür… Tarih bir köprüdür… Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların (Dış Türklerin) bize yaklaşmasını beklemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli…”
Nitekim 1990'lı yıllarda Sovyetler Birliği dağıldı. Türkiye’de milyonların haberi olmayan, hatta haritada yerini bilmedikleri Türk Devletleri bir bir bağımsızlığını ilan etti.
Atatürk’ün uzun yıllar önceden uzağı görüş ve sezişinin örnekleri pek çoktur. Ondaki bu yetenek yakınları arasında O’nun her düşünce ve buyruğunun yerinde olduğu inancını kökleştirmiştir.
Şu da unutulmamalıdır ki;
Atatürk kesin kararlarını önce halk arasında belirli belirsiz yoklamalarda bulunarak, sonra da bütün ilgilileri dinleyerek ve onlarla tartışarak verirdi.
Bu istişareler sonrası aldığı karar karardı ve herkes O’nun en doğru ve uygun olduğuna inanırdı. Hal böyle iken O’nun birtakım çevrelerce yersiz olarak “diktatörlük”le suçlanması oldukça büyük bir haksızlıktır.
Aristo’nun şu sözleri, bu nedenle oldukça anlamlıdır:
“Kendisi için düşünen ve etrafı inceleyen kimse bir bilgedir. Eğer O bundan da ileri giderek başkalarının düşünceleriyle kınamalarını göz önünde tutar ve önemsiz sayılan kimselerin görüşlerini de hor görmezse Yüzyılların Efendisidir”.
***
Son olarak;
Devletimizin banisi Mustafa Kemal Atatürk vefat ettiği gün İtalyan Radyosu şu Anonsu geçmiştir;
Sezar, İskender, Napolyon ayağa kalkın, büyüğünüz geliyor!
Ruhun şad mekânın cennet olsun Büyük Önder,
Türk Milletinin Büyük Evladı…
***
Kaynaklar:
Belleten Dergisi,
Türk Tarih Kurumu Atatürk Ansiklopedisi,
Ali Bektan-Atatürk'ün Kehanetleri