Tenimize batmaya başlayan bir kazak gibi hissettirir yılın son günleri. Teselliyi, yeni bir yılın enerjisinde buluruz. Eskiye dair ne varsa geçmişin muhasebesini yapar, sanki ertesi gün yepyeni bir insanlığa uyanacakmışız gibi umuda daha da anlam katarız. Her yılın sonunda evreni eğip bükerek yerine daha güven verici bir dünya betimlemesi yapılır. Herkes herkesi kurtarmanın peşine düşer. Tüm bu olasılıklar, gözümüzü açtığımız her yeni günde saklı değil midir? Yoksa ertesi sabah, bitişleri kutladığımız yeni başlangıçların habercisi mi?
Yusuf Atılgan’ın şu sözleri, adeta yeniye tutunmanın hissini açıklıyor; “Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır.” Tutunduğumuz geleceğimizdir aslında. Kendimizle yaşam arasına bir “düş” koyarız. Aldığımız kararları zedeleyecek herhangi bir şüphenin içeri girmesine izin vermeyecek şekilde düşlerimize yoğunlaşırız. Yılın son gününü kendimce şöyle betimlerim. Bir karınca yuvası misali oradan oraya koşturan insanlara bir an olsun tepeden kuşbakışı baktığınızı düşünün. Bu sahneyi tek bir tuşla dondurmuş olsak, herkesin aynı anda dileklerini kalplerinden geçirdiği yılın yegâne günü… Sanki zaman yokmuşçasına, “düşler” var olan en gerçekçi şeye dönüşmek üzere hazır bekliyor…
Çiçeklere polen taşıyan arılar gibi, en kıymet verdiğimiz düşlerimizi sanki evrenin dilek kutusuna bırakırız o gece… Kulağımıza bir ses “Dünya, senin onu düşlediğin gibidir” diye fısıldasa, kim bilir nasıl da arınırdık tüm korkularımızdan. Geçmişin göbek bağının kesildiği, bizi yeni bir geleceğe hazırlayan açılıp kapanan köprüye yetişen yolcular gibi atlardık hayallerimize.
Yeni bir yılın enerjisine biraz tılsım katınca gerçeklerden çok mu uzaklaştık? Yoksa kendimizi gerçekleştireceğimiz yolda, en büyük engelimizin kendimiz olduğu gerçeğine biraz daha mı yakınlaştık? İşte yeni bir yılın diğer günlerden farklı olmasının tek sebebi, senede sadece bir gün rastlantısal düşler kurmuyor olmak. Yılın diğer günleri herkes ne olmayı seçmişse, o olarak yaşamını sürdürürken bir anda gidişata yükselen itirazların sesi çıkmaya başlar.
Devekuşu mantığını bir çoğunuz bilir. Bir sorun yaşadığında kafasını kuma gömer ve sorunun varlığını inkâr eder. Mantığı şudur, eğer göremiyorsan sorun yoktur. İşte milyonlarca insan da yılın son günlerinde kafasını kumdan çıkarır, ertesi sabah tekrar kuma gömer. Her yeni günün seçim yapmak üzere bize verilmiş bir fırsat olduğunu unutarak...
Yaşam bir gerçeklik makinesidir. Krizler, zorluklar, acılar bize kendimizi göstermek için gelir. Düşümüzü içimizde uyandırmak için fırsattır. Geleceğe dair yaptığımız planlar, geçmişi aratmayacak cinsten olmalı. İnsan ancak kendisini gözlemlediğinde en karanlık köşelerine ulaşır. Kendimizin, her şeyin gerçek sebebi olduğumuzun farkına vardığımızda dışarısı ile uyumu yakalarız. Düşlerimize ve tüm niyetlerimize ancak onların sorumluluğunu alabileceğimiz ölçüde sahip olabiliriz. Dünya da kendisini bizim sorumluluk düzeyimize göre biçimlendirir.
Hala insanlığı kurtarmaya niyetli misiniz?
Yoksa kendimizden gözlerimizi bir an olsun ayırmazsak, dünya da bize göre şekillenir mi?
Ne bilete vuran amorti misali fazla kanaatkâr bir hayat seçimi, ne de büyük ikramiyenin isabet etmesi beklenen piyango bileti gibi günler…
Sağlık ve farkındalık dolu yepyeni bir yıl diliyorum…
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ayşegül ELİAÇIK GÜDÜK
Yarın, kalan hayatımızın ilk günü
Tenimize batmaya başlayan bir kazak gibi hissettirir yılın son günleri. Teselliyi, yeni bir yılın enerjisinde buluruz. Eskiye dair ne varsa geçmişin muhasebesini yapar, sanki ertesi gün yepyeni bir insanlığa uyanacakmışız gibi umuda daha da anlam katarız. Her yılın sonunda evreni eğip bükerek yerine daha güven verici bir dünya betimlemesi yapılır. Herkes herkesi kurtarmanın peşine düşer. Tüm bu olasılıklar, gözümüzü açtığımız her yeni günde saklı değil midir? Yoksa ertesi sabah, bitişleri kutladığımız yeni başlangıçların habercisi mi?
Yusuf Atılgan’ın şu sözleri, adeta yeniye tutunmanın hissini açıklıyor; “Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır.” Tutunduğumuz geleceğimizdir aslında. Kendimizle yaşam arasına bir “düş” koyarız. Aldığımız kararları zedeleyecek herhangi bir şüphenin içeri girmesine izin vermeyecek şekilde düşlerimize yoğunlaşırız. Yılın son gününü kendimce şöyle betimlerim. Bir karınca yuvası misali oradan oraya koşturan insanlara bir an olsun tepeden kuşbakışı baktığınızı düşünün. Bu sahneyi tek bir tuşla dondurmuş olsak, herkesin aynı anda dileklerini kalplerinden geçirdiği yılın yegâne günü… Sanki zaman yokmuşçasına, “düşler” var olan en gerçekçi şeye dönüşmek üzere hazır bekliyor…
Çiçeklere polen taşıyan arılar gibi, en kıymet verdiğimiz düşlerimizi sanki evrenin dilek kutusuna bırakırız o gece… Kulağımıza bir ses “Dünya, senin onu düşlediğin gibidir” diye fısıldasa, kim bilir nasıl da arınırdık tüm korkularımızdan. Geçmişin göbek bağının kesildiği, bizi yeni bir geleceğe hazırlayan açılıp kapanan köprüye yetişen yolcular gibi atlardık hayallerimize.
Yeni bir yılın enerjisine biraz tılsım katınca gerçeklerden çok mu uzaklaştık? Yoksa kendimizi gerçekleştireceğimiz yolda, en büyük engelimizin kendimiz olduğu gerçeğine biraz daha mı yakınlaştık? İşte yeni bir yılın diğer günlerden farklı olmasının tek sebebi, senede sadece bir gün rastlantısal düşler kurmuyor olmak. Yılın diğer günleri herkes ne olmayı seçmişse, o olarak yaşamını sürdürürken bir anda gidişata yükselen itirazların sesi çıkmaya başlar.
Devekuşu mantığını bir çoğunuz bilir. Bir sorun yaşadığında kafasını kuma gömer ve sorunun varlığını inkâr eder. Mantığı şudur, eğer göremiyorsan sorun yoktur. İşte milyonlarca insan da yılın son günlerinde kafasını kumdan çıkarır, ertesi sabah tekrar kuma gömer. Her yeni günün seçim yapmak üzere bize verilmiş bir fırsat olduğunu unutarak...
Yaşam bir gerçeklik makinesidir. Krizler, zorluklar, acılar bize kendimizi göstermek için gelir. Düşümüzü içimizde uyandırmak için fırsattır. Geleceğe dair yaptığımız planlar, geçmişi aratmayacak cinsten olmalı. İnsan ancak kendisini gözlemlediğinde en karanlık köşelerine ulaşır. Kendimizin, her şeyin gerçek sebebi olduğumuzun farkına vardığımızda dışarısı ile uyumu yakalarız. Düşlerimize ve tüm niyetlerimize ancak onların sorumluluğunu alabileceğimiz ölçüde sahip olabiliriz. Dünya da kendisini bizim sorumluluk düzeyimize göre biçimlendirir.
Hala insanlığı kurtarmaya niyetli misiniz?
Yoksa kendimizden gözlerimizi bir an olsun ayırmazsak, dünya da bize göre şekillenir mi?
Ne bilete vuran amorti misali fazla kanaatkâr bir hayat seçimi, ne de büyük ikramiyenin isabet etmesi beklenen piyango bileti gibi günler…
Sağlık ve farkındalık dolu yepyeni bir yıl diliyorum…