SON DAKİKA

Tamam, Ben Kıbrıs, Suçlu Benim!

Yazının Giriş Tarihi: 22.04.2025 15:24
Yazının Güncellenme Tarihi: 22.04.2025 15:24

Anneannemden kuru kayısılar. Babaannemden hevenkte üzümler. Elma, kış armudu da var. Pazar çantasında yerini bulurdu. Öğretmenimizin sıkı tembihi vardı:

Bu hafta yerli malı haftası, yarın kutlayacağız.

Mevsim itibarı ile portakal, mandalina da getirilirdi. O yerli değildi bizim için! Yerli dediğin şey Meram’da yetişendi. O kadar.

Yokluğun var edilmeye çalışıldığı günlerden bize hatıra kaldı 12-18 Aralık tarihleri arasında kutlanan “Yerli Malı” ya da resmî adıyla “Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası”.

Bizi buna iten kapitülasyonlarla yok edilen ülkede bir avuç su bulma, ayakta kalma arzusuydu. Yurt dışına para çıkışının önüne geçilmesi gayretiydi. Ekonomik darboğazın ardından 1929 yılında uygulanmaya başlandı.

Kutlama başlangıç tarihi ise 1946’dır. 1983 yılında adı Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası olarak değiştirildi. Bizim yerli ve milliden anladığımız bu kadardı.

Avuç avuç toplanan imkânların birikimleri ile yapılabileceği kadar, satılabilecek kadar bir şeyler yapıldı. Bizimkisi “ne kadar ekmek, o kadar köfte idi”.

O günler 1980 öncesinde kaldı. Bir anda küreselleşme sevdasına kapıldık. “Bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler” noktasına geldik. Maltepe, Samsun, Bafra, Birinci sigaralarından birden yabancı sigaralara geçildi. Herkesin önce kesesinde sonra, hesabında döviz olmaya başladı. “Serbest piyasa” dendi adına. Aslında bağlı olan yerliler, serbest olan yabancılardı.

O gün sorsanız; “neler serbest ülkede?” diye hep yabancı menşeli kelimeler sıralanacaktır.

Son günlerde konuşulan Kıbrıs konusunda benim bir sözüm yok. Avuç avuç topladığım suyla ancak bu kadar olabildi. Ben eskide kaldım. Yeniler geldi.

Yenilerden ilk defa dağın tepesinde “memleketin temiz suyu ile abdest alıyorum, gönlüm rahat namaz kılıyorum” duydum. Bu beni incitti. Kıbrıs’a, memleketin suyu sadece bunun için mi gitti. Sonra devasa bir cami. Karşı taraftan görülsün diye. Moldova’da Kopuzcu Sergey geldi aklıma:

“Bu Lenin heykeli bir tek burada herhalde” demiştim.

Güldü. “Dokunma ağa, bize çok şey hatırlatıyor.”

Semboller bazen var olan varlığınızın, yok olmasına da neden oluyor. Bence Kıbrıs bunu yaşıyor.

Hadi iki örnek vererek bitirelim işi. Rus savaş uçağını düşürdükten sonra yarışa giren stratejik öngörülü insanlarımızın derinliklerde “ben emir verdim” yaygaraları, “Allahuekber” nidaları sonucunda S400 savunma sistemi bize satıldı. Rusya bunu satarken kullanamayacağımızı bilmiyor muydu dersiniz.

Sizi gidi tavlacılar!

NATO ülkesi, ya da Amerikan savunma alanına Rus radarı. Tek celsede boşadılar. F35 uçak projesinden çıkarıldık. F35 projesini yürüten şirketin açıklaması Türkiye S400 krizi nedeniyle 2019’da projeden çıkarıldı”.

20 ülke şu anda proje ortağı. Para veriyorsun, kritik olmayan bazı parçaları üretiyorsun, sonrada uçak satın alıyorsun. Projeye ortak olanlar ilk malı alırlar. Mantık bu kadar.

Birincil müşteri ABD, birinci seviye ortak İngiltere, ikinci seviye ortak İtalya, Hollanda, Türkiye (2019’da Trump’ın birinci döneminde atıldı). Üçüncü seviye ortak Avusturya, Kanada, Danimarka ve Norveç. Ortak güvenlik katılımcıları İsrail ve Singapur. İlk kuruluşta paylaşım böyleydi. Detaya girmiyorum. Ama Yunanistan’ın F 35’i var. Bizim üç yaşındaki Almıla’nın anlayacağı dilden söyleyeyim “yavrum görünmez mikroplar bizi hasta eder.”

İşte el adamı işi nasıl yapıyor, nasıl pazarlıyor, nasıl da atıveriyor!

Kıbrıs’a dönelim. Kör gözümle ne yapayım.

Yerli Malı Haftasını itibarsızlaştırıp, yerli ve milli otomobil yapma gayretine giriştiğimiz günlerde Anadolu Grubu, BMC, Kök Grubu, Turkcell, Zorlu Holding ve TOBB’un katılımı ile 25 Haziran 2018’de kurulan TOGG’a (Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu Sanayi ve Ticaret A.Ş) koca koca masa başı kuruluşlar kuracağınız ve nepotizmin gereğini yapacağımız yerde Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Azerbaycan’ı ortak etseydik her halde güzel olurdu. Hayal aldık, hayal sattık. Hepimiz birer masa kaptık, buraya kadar.

Haklısınız, iki eşek yükü altına kaybettiğimiz söylenen, Toros tatbikatı sırasında verilen talimatla yıllara yayılan vazife ruhu ile bir kısmını geri alabildiğimiz tertemiz vatan suyunda abdest alınamayacak duruma düşüren benim.

Vatanı kumar, mafya, uyuşturucu, fuhuş merkezi yapan benim. Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’nın mezarını ararken kaybettim vatanı.

Yaz bakalım haritaya “Uluyurt” nerede diye, işte orada kaybettim vatanı.

Bir gece vakti kulağımda çınlayan ses:

“Kaymaklıdan delmişler!”

Yalınayak. Koş. Nere. Rum’a dur demeye!

İşte orada bıraktım ruhumu!

Sahtekarın cebinde kaybettim onurumu.

Tamam, Ben Kıbrıs! Suçlu Benim!

Sepetçioğlu’nun kalemimde, Sabır Ağacı, Dr. Küçük’ün dilinde bir dava, Denktaş’ın Annan’a karşı haykırışı ile iki bayraktan biri. Evin en küçüğü boynu bükük, hovarda biraderin rehin bıraktığı “emanet”.

Ört ki başım görmeyeyim.

Sen yaşa var ol, ben öleyim.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (1)
Yorumcu
Salih Güney - 11 gün önce

Sağolasın varolasın kardeşim

Yükleniyor..
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
Söz Bursa En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.