O günkü adı Makedonya olan ve bugün güneyinin ve doğusunun nerede olduğunu bildiğimiz Kuzey Makedonya’da seçimler vardı. Biz de eşimle beraber Makedonya’daydık. Devlet sanatçısı olan Armağan Coşkun (Elçi) da vardı. Birçok ilde konserler verildi. Halk bir araya geldi. Vrapçişte’de kadınlar da ilk kez konsere gelmişti. Ülkenin her yerine bir heyecan sarmıştı.
Ben de konuşmalar yapıyordum. Vatan, millet, Sakarya atıyor, tutuyordum.
En çok söylediğim ise Makedonya’daki soydaşlarımıza neden çifte pasaport verilmesin!
Amaç belliydi.
O günkü adıyla Makedonya, şimdiki adıyla doğusunun ve güneyinin nerede olduğunu bildiğimiz Kuzey Makedonya’daki soydaşları, “bir tutmak, iri tutmak ve diri tutmaktı”.
Devletin bakanları bu işe böyle bakıyordu.
Son konser ve büyük buluşma ise Üsküp’te on bin kişiyle yapıldı.
Ben de soydaşları selamladım. Türkiye’den selamlar getirdim.
Sonra yazının başlığında kaleme aldığım sözü söyledim:
“Glavata Gore…”
Bu o zaman dörde ayrılmamış Türklerin içinde bulunduğu “SDSM Koalisyonu”nun değil, karşı taraftaki “WMRO-DPNE Koalisyonu”nun sloganıydı. Bu sloganı tekrar söyledim…
Karşımda sessiz bir salon vardı. Herkes birbirine bakıyordu.
Bu sloganla, her dağın başına yeni dikilen ve kısa süre sonra da çok elektrik tükettiği için geceleri yakılmasında kısıtlamaya gidilen devasa haçlara vurgu yapılıyordu.
Sonra devam ettim:
“Yeterince başınızı kaldırınca size ıssız gecelerde umut olan Ay-Yıldız’ı göreceksiniz…”
Ve salon yine sessizdi ama bu sefer şaşkınlık değil, kadınların makyajını bozan erkeklerin gözlerini sakladığı gururla akan gözyaşlarıydı.
Daha sonra gittiğim Makedonya’da birkaç kez “çifte pasaport nerede?” sorusuyla karşılaştım.
Sonra bu soruların arkası kesildi.
Zamanla Makedonya’nın Ankara Büyükelçiliği, İstanbul Başkonsolosluğu, Ataşelerinin de teşviki ile “kaybedilen vatanın aziz hatıraları olan” Rumeli’nin Selanik, Manastır ve Kosova vilayetlerinden gelen kardeşlerimizin kendilerine yakıştırdıkları “göçmen” tanımının arkasında vatandaşlık peşinde koştukları acısı ile kahroldum.
Sekizbin başvuru olmuş. Bu rakam azdır. Yok sayılır. Ama sonuçta rakamdır. Bunlardan 25-30’una vatandaşlık verilmiş. Türk asıllı olduğunu ifade eden bir milletvekili paylaşmış, Türkiye’deki STK başları da “copy-paste” yapmış.
Ey ehli mümin,
Ey ehli vatan,
“Glavata gore/başlar yukarı”
Uyan, uyan.
Ve dahi utan!
Derin yara, ağır sızı,
Mahzun etme Ay Yıldızı.
Kalın sağlıcakla.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Abdullah ULUYURT
Glavata Gore!
2002 yılıydı sanırım.
O günkü adı Makedonya olan ve bugün güneyinin ve doğusunun nerede olduğunu bildiğimiz Kuzey Makedonya’da seçimler vardı. Biz de eşimle beraber Makedonya’daydık. Devlet sanatçısı olan Armağan Coşkun (Elçi) da vardı. Birçok ilde konserler verildi. Halk bir araya geldi. Vrapçişte’de kadınlar da ilk kez konsere gelmişti. Ülkenin her yerine bir heyecan sarmıştı.
Ben de konuşmalar yapıyordum. Vatan, millet, Sakarya atıyor, tutuyordum.
En çok söylediğim ise Makedonya’daki soydaşlarımıza neden çifte pasaport verilmesin!
Amaç belliydi.
O günkü adıyla Makedonya, şimdiki adıyla doğusunun ve güneyinin nerede olduğunu bildiğimiz Kuzey Makedonya’daki soydaşları, “bir tutmak, iri tutmak ve diri tutmaktı”.
Devletin bakanları bu işe böyle bakıyordu.
Son konser ve büyük buluşma ise Üsküp’te on bin kişiyle yapıldı.
Ben de soydaşları selamladım. Türkiye’den selamlar getirdim.
Sonra yazının başlığında kaleme aldığım sözü söyledim:
“Glavata Gore…”
Bu o zaman dörde ayrılmamış Türklerin içinde bulunduğu “SDSM Koalisyonu”nun değil, karşı taraftaki “WMRO-DPNE Koalisyonu”nun sloganıydı. Bu sloganı tekrar söyledim…
Karşımda sessiz bir salon vardı. Herkes birbirine bakıyordu.
Bu sloganla, her dağın başına yeni dikilen ve kısa süre sonra da çok elektrik tükettiği için geceleri yakılmasında kısıtlamaya gidilen devasa haçlara vurgu yapılıyordu.
Sonra devam ettim:
“Yeterince başınızı kaldırınca size ıssız gecelerde umut olan Ay-Yıldız’ı göreceksiniz…”
Ve salon yine sessizdi ama bu sefer şaşkınlık değil, kadınların makyajını bozan erkeklerin gözlerini sakladığı gururla akan gözyaşlarıydı.
Daha sonra gittiğim Makedonya’da birkaç kez “çifte pasaport nerede?” sorusuyla karşılaştım.
Sonra bu soruların arkası kesildi.
Zamanla Makedonya’nın Ankara Büyükelçiliği, İstanbul Başkonsolosluğu, Ataşelerinin de teşviki ile “kaybedilen vatanın aziz hatıraları olan” Rumeli’nin Selanik, Manastır ve Kosova vilayetlerinden gelen kardeşlerimizin kendilerine yakıştırdıkları “göçmen” tanımının arkasında vatandaşlık peşinde koştukları acısı ile kahroldum.
Sekizbin başvuru olmuş. Bu rakam azdır. Yok sayılır. Ama sonuçta rakamdır. Bunlardan 25-30’una vatandaşlık verilmiş. Türk asıllı olduğunu ifade eden bir milletvekili paylaşmış, Türkiye’deki STK başları da “copy-paste” yapmış.
Ey ehli mümin,
Ey ehli vatan,
“Glavata gore/başlar yukarı”
Uyan, uyan.
Ve dahi utan!
Derin yara, ağır sızı,
Mahzun etme Ay Yıldızı.
Kalın sağlıcakla.