SON DAKİKA
Hava Durumu

#Orhan Sarıbal

Bursa Haber - Orhan Sarıbal haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Orhan Sarıbal haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Sarıbal: “İktidar, çiftçiyi borca sürüklerken, ülkeyi şeker ithalatına muhtaç etti” Haber

Sarıbal: “İktidar, çiftçiyi borca sürüklerken, ülkeyi şeker ithalatına muhtaç etti”

Şeker pancarının Türkiye için stratejik bir tarım ürünü olduğunu vurgulayan Sarıbal, AKP iktidarı’nın 2002 yılından bu yana uyguladığı tarım politikalarıyla Türkiye’yi kendi kendine yeten bir ülke olmaktan çıkararak, dışa bağımlı hale getirdiğini belirterek,  “Şeker fabrikalarını satan, pancara kota koyan iktidar, ithalat lobilerinin çıkarlarını üreticimizin alın terinden daha değerli görüyor” dedi. Türkşeker’in açıkladığı 2024 yılı şeker pancarı alım fiyatı ile çiftçilerin alın terinin hiçe sayıldığını ifade eden Sarıbal, kota tamamlama primiyle birlikte ton başına 2.375 TL olarak belirlenen fiyatın, üretim maliyetlerini bile karşılamaktan uzak olduğunu belirtti. Üreticilerin en düşük fiyat beklentisinin 2.500 TL olduğunu kaydeden Sarıbal, “İktidarın belirlediği avans fiyat, resmi enflasyonun altında kaldı. Türkiye Şeker Fabrikaları, 2023 ürünü şekerpancarı alım fiyatını ton başına kota tamamlama primi dahil 1.855 lira olarak açıkladı. 2022 yılında fiyat, prim dahil 1.450 TL’ydi. Buna göre artış oranı yüzde 27.9’da kalmış; açıklanan alım fiyatı, pancar üreticisinde büyük bir hayal kırıklığına yol açmıştır. Şekerpancarında yeni hasat dönemi başlamış ve Türkiye Şeker Fabrikaları ilk olarak 4 Eylül’de Malatya’da pancar alım kampanyasını başlatmıştır. Verilen bu fiyat artış oranı yüzde 28’de kalmıştır. Bu, çiftçinin emeğine, geleceğine ve ülkemizin yerli üretimine vurulan bir darbedir. Maliyetler ortada: Artan mazot fiyatları, gübreye gelen zamlar, elektrik maliyetleri ve genel ekonomik kriz altında ezilen çiftçimiz, bu fiyatlarla nasıl geçinecek? Tarımda sürdürülebilirlikten bahsediyorsak, üreticinin alın terine hak ettiği değeri vermek zorundayız. Şeker pancarı gibi stratejik bir üründe dışa bağımlı olmak, ülkemiz adına büyük bir risktir” diye konuştu. ÇİFTÇİ KOTA VE ÖZELLEŞTİRME KURBANI 1998 yılında başlayan kota uygulamasının 2001 yılında çıkarılan 4634 sayılı Şeker Kanunu ile yasal zemine oturtulduğunu, üretimin sınırlandırıldığını hatırlatan Sarıbal, kota sisteminin, ülkemizin tarımsal üretim kapasitesine darbe vurduğunu belirterek, “Bu süreçte nişasta bazlı şeker üretimine tanınan ayrıcalıklar ise yerli şeker üreticisinin rekabet gücünü zayıflatmıştır. 2002 yılında kamu şeker fabrikalarının pazar payı %74 iken, AKP’nin özelleştirme politikaları sonucu bu oran hızla düşmüştür. 2018’de yapılan özelleştirme ile birlikte kamu fabrikalarının pazar payı %37’ye kadar gerilemiştir. Bu süreç sadece fabrikaların satışıyla sınırlı kalmamış, aynı zamanda yüz binlerce çiftçinin gelir kapısı da elinden alınmıştır. Kamuya ait 15 fabrika sektörde lider konumunu korusa da bu, giderek zayıflamaktadır. Özelleştirmenin ardından nişasta bazlı şeker üretimi yapan 5 özel şirkete sağlanan kolaylıklar, gıda güvenliğini riske atan bir diğer büyük sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de şeker üretimindeki bu dönüşüm, çiftçiyi üretimden koparmış, şeker ithalatını artırmış ve yerli üretimi baltalamıştır. Ortaya çıkan tablo, AKP’nin tarım politikalarının bir özeti gibidir: Kendi çiftçimizi ve üreticimizi desteklemek yerine, ithalatı ve büyük sermaye gruplarını önceleyen bir anlayış. Yerli ve milli üretim söylemleriyle halkın karşısına çıkan iktidar, uygulamalarıyla çiftçiyi borca, tarımı da dışa bağımlılığa sürüklemiştir. Oysa Türkiye, şeker pancarı gibi katma değeri yüksek bir üründe dünya çapında rekabet gücüne sahip bir ülkedir. Bu böyle gitmez! Şeker pancarı üretimini ve yerli üreticiyi koruyacak politikaların devreye alınması gerekmektedir. Üreticilerimizin emeklerinin karşılığını aldığı, maliyetlerini karşılayabildiği ve sürdürülebilir üretim yapabildiği bir sistem kurulmalıdır. Buradan iktidara sesleniyoruz: Çiftçinin sesini duyun! Bu ülkenin toprağını, üretimini, alın terini yok sayarak bir yere varamazsınız. Bu vebali ödeyemezsiniz! Şeker pancarından tahıla, pamuktan meyveye kadar tarımsal üretimde yeniden güçlü ve bağımsız bir Türkiye’yi kurmak, çiftçinin emeğine sahip çıkmakla mümkün olacaktır” diye konuştu.    İKTİDAR, ÇİFTÇİYE “ŞEKER PANCARI EKMEYİN, BİZ İTHAL EDERİZ” DİYOR 2023 yılında küresel şeker üretiminin yüzde 79’unun şeker kamışı, yüzde 21’inin de şeker pancarından elde edildiğini vurgulayan Sarıbal, şeker pancarının şekerin hammaddesi olmanın yanı sıra yan ürünleriyle katma değeri en yüksek ürünlerden biri olduğuna da değindi. Sarıbal, “İktidar çiftçiye şeker pancarı ekmeyin, vazgeçin, biz ithal ederiz diyor. Çiftçinin 780 milyar lira borcu var. Bu tarihi bir rekordur. Öte yandan şeker pancarı yalnız sanayi hammaddesi değil, aynı zamanda besi hayvancılığında yaprak, baş ve posa ile çok değerli bir yem bitkisidir. Şeker üretimimizin azalması halinde, oluşacak açığın kapanması nişasta bazlı şeker ile sağlanacak. Şeker pancarı üretimi yapan çiftçilerin sayısındaki düşüş ve aynı dönemde şeker tüketimindeki artış, Türkiye'nin şeker üretiminde dışa bağımlılık riskini artırmaktadır. Çiftçi sayısında yüzde 20 oranında azalma yaşanırken, kişi başı şeker tüketiminin yüzde 9,5 artması bu dengeyi daha da zorlaştırmaktadır. Günümüzde pancar üreten çiftçi sayısı 99 bine gerilemiş olmasına rağmen kişi başına yıllık şeker tüketimi 33,5 kilograma ulaşmıştır. 2023 yılında 303 bin ton olan şeker ithalatı, bu yılın ilk 9 ayında 121 bin ton olarak gerçekleşmiştir. Türkiye, pancardan şeker üretiminde dünyada beşinci, Avrupa’da dördüncü sıradadır. Türkiye’de 2023 yılında 23.5 milyon ton şekerpancarı üretilirken; kendine yeterlilik 2022 - 2023’de yüzde 91,1’e geriledi. TÜİK Bitkisel Üretim 1.Tahminine göre 2024 yılında üretimin yüzde 2,1 oranında azalarak 23 milyon ton tahmin edilmektedir” açıklamasını yaptı. “SEPETTEKİ ÇÜRÜK ELMA AKP’DİR” CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nun "Yenidoğan çetesi"ne ilişkin "Bizim için bu operasyonun adı, 'çürük elma operasyonu'; çetenin adı da 'insanlıktan nasibini almamışlar çetesidir" ifadelerini eleştirdi. Sarıbal, “Ben çiftçiyim. Çürük olmayan elmayı da çürük elmayı da iyi bilirim. Sepete bir çürük elma koyarsanız, tüm sepeti çürütür. O sepetteki çürük elma Saray iktidarıdır, AKP’dir. Türkiye’nin sepetteki çürük elmadan kurtulması için acil erken seçim gereklidir!” diye konuştu.

Orhan Sarıbal: “Yenişehir Kirazlıyayla yıkımın eşiğinde” Haber

Orhan Sarıbal: “Yenişehir Kirazlıyayla yıkımın eşiğinde”

CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal, Meyra Madencilik’in çinko, kurşun, bakır zenginleştirme tesisi ve atık barajı nedeniyle toprak kaymalarının yaşandığı Yenişehir ilçesine bağlı Kirazlıyayla’da köylülerle bir araya geldi. CHP Yenişehir İlçe Başkanı Deniz Dörtkardeş, Kirazlıyayla Muhtarı Hasan Açar, Reşadiye Muhtarı Mesut Torun ve köylülerle birlikte bölgede incelemelerde bulunan Sarıbal, maden faaliyetlerinin yaşamı, tarım alanlarını ve su kaynaklarını geri dönülemez şekilde tehdit ettiğini belirtti. Son dönemde bölgede toprak kaymasının arttığını, tarlalarda büyük yarıklar ve çöküntüler yaşandığını belirten köylülerin CİMER’e, AFAD’a, Kaymakamlığa ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na defalarca başvuruda bulunduğunu ancak herhangi bir önlem alınmadığını belirten Sarıbal, halkın büyük bir endişe içinde olduğunu söyledi. Sarıbal, “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı duyarsız, kamu kurumları harekete geçmiyor. Sular kirli, atıkların nereye gittiği belirsiz. Artık insanlar konuşmaktan bile yorulmuş durumda. Halk, kendi kaderine terk edilmiş. Alınan su numunelerinin sonuçlarının ne çıktığı belli değil. Burada büyük bir ekolojik yıkım söz konusu. 1 metre genişliğinde 5 ila 20 metre derinliğinde çatlaklar var, bölge, heyelan riskiyle karşı karşıya. İnsanlar hayatını kaybettikten sonra mı ses çıkaracaksınız?” diyerek tüm kamu kurumlarını göreve çağırdı.

Sarıbal: İktidarın ihmali çiftçiyi kuraklığa mahkum ediyor Haber

Sarıbal: İktidarın ihmali çiftçiyi kuraklığa mahkum ediyor

. Bursa Ovası’nın tarımsal sulama kaynağı olan Kestel ilçesindeki Gölbaşı Göleti’nde kuraklık alarm verirken, CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal 20 bin dekarlık bir alana hizmet veren göletin güçlendirilmesi ya da tabanının boşaltılması gerektiğini vurgulamış, göletin yatırım kapsamına alınıp alınmadığını sormuştu. Bakan Yumaklı, “1938 yılında inşa edilen Gölbaşı Göleti’nin yapılış amacı taşkın koruma olup 1962 yılında rehabilite edilerek 15 bin dekar sulama sahası işletmeye açılmıştır. 15 bin dekar sulamada 2002 öncesi sulama randımanı yüzde 45 iken şimdi yüzde 62’dir. Buna mukabil Bursa Kestel Gölbaşı Barajı Yükseltilmesi Proje Yapımı işi kapsamında proje çalışmaları devam etmektedir” ifadelerini kullandı. Aynı açıklamada Türkiye’de ekonomik olarak sulanabilir alanın 85 milyon dekar olduğunu belirten Bakan Yumaklı, “Ülkemiz genelinde 2002 yılı sonuna kadar 48 milyon dekar alan sulanırken 2024 yılı sonu itibarıyla sulanan alan büyüklüğü 72 milyon dekara çıkarılmış olacaktır” dedi. ÇİFTÇİLERİN BEKLENTİLERİ SOMUT VE ACİL ÇÖZÜMLERLE KARŞILANABİLİR CHP Bursa Milletvekili Sarıbal, Bakan Yumaklı’nın verdiği yanıtta, Gölbaşı ile ilgili somut bir adım atılacağına dair bir açıklama bulunmadığını söyledi. Gölet Bursa Ovası’nın tarımsal sulama kaynağı açısından kritik bir öneme sahipken, kuraklık tehdidinin giderek daha belirgin hale geldiğini belirten Sarıbal, “Bakan Yumaklı, sadece proje çalışmalarının devam ettiğini belirtmekle yetinmiş ve bu çalışmaların sonuçlarıyla ilgili net bir zaman çizelgesi ya da kesin bir çözüm önerisi sunmamıştır. Oysaki bölgedeki tarımın sürdürülebilirliği ve çiftçilerin geçim kaynaklarının güvence altına alınabilmesi için daha hızlı ve somut adımlar atılması gerektiği ortada. Bakanlık durumu ciddiyetle ele alıp, bu konuda hızla bir çözüm üretmeli ve sulama altyapısının güçlendirilmesi için net bir yol haritası belirlemelidir. Bu noktada, sadece genel sulama stratejilerinin açıklanması yeterli değildir; yerel sorunların çözülmesi için çiftçilerin beklentilerine uygun somut ve acil planlama gerekiyor” ifadelerini kullandı. İKTİDARIN ÇİFTÇİYE FAYDASI YOK! İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin en fazla tarım sektöründe hissedildiğini kaydeden Sarıbal, ülke genelindeki kuraklığın kalite ve verim düşüklüğüne, üretim maliyetlerinin artmasına neden olduğunu vurgularken, su kaynaklarının sürdürülebilir yönetilmesi gerektiğini söyledi. Geride bıraktığımız yaz mevsiminde yağışların normaline göre yüzde 9, geçen yıl yağışlarına göre ise yüzde 30 azaldığına dikkati çeken Sarıbal, “2023 yılının ekim ayında yağışlar normaline göre yüzde 26 oranında azaldı. Buğday ve arpada ekim dönemi ileri tarihlere kaydı. Bu sezon da bölgelere göre değişmekle birlikte yağışların ekim ayında istenilen seviyede olmaması ve bazı bölgelerde çok geç gelmesi nedeniyle ekimler 20 gün ile 1 ay kadar ileri kaydı. Kuraklık nedeniyle çiftçimiz hububat ekimi yapamadı. Ekonomik olarak sulanabilir arazi varlığımız 8,5 milyon hektarken, sulamaya açılan arazi miktarımız hala 7,1 milyon hektar. İktidarın ihmali sorunları giderek daha da derinleştirecek. Çiftçinin umudu yağışa kalmıştır” diye konuştu. 2025 yılı bütçesindeki tarımsal destek planlamasına ilişkin ise üretim desteklerinin sadeleştirildiği belirtti. İlk kez 3 yıllık bir dönem için destek planlaması yapıldığı ifade edilen yanıtta, “Bitkisel üretim destekleri temel, planlı üretim ve üretimi geliştirme desteği olarak 3 ana kaleme indirilmiştir. Bitkisel üretimde yeni destek modeli temel destek, planlama desteği ve üretimi geliştirme desteği olarak planlanmıştır. Bakanlık kayıt sistemindeki üreticilere mazot maliyetinin ortalama yüzde 50’si, gübre maliyetinin ise yüzde 25’i kadar temel destek verilecektir. Planlama kapsamına alınan ürünler, belirlenen ilçelerde üretilirse ilave planlama desteği de verilecektir. Böylece mazot maliyetinin tamamı, gübre maliyetinin ise yarısı karşılanmış olacaktır. Temel ve planlı üretim desteğine ilave olarak, yeraltı su kısıtı bulunan 52 ilçede, az su tüketen arpa, buğday, yağlık ayçiçeği, mercimek, nohut, aspir, fiğ ve yem bezelyesi yetiştiren üreticilerimize su kısıtı desteği verilecektir. Bu ilçelerde belirlenen ürünleri üreten çiftçilerimizin hem gübre hem de mazot maliyetinin tamamı karşılanmış olacaktır. Destek katsayısı olarak ifade edilen sayı temel, planlı üretim ve üretimi geliştirme destekleri için tarımsal üretimde kullanılan mazot ve gübre maliyeti baz alınarak ürün kategorilerine göre belirlenmiştir. Bu katsayı 2025 üretim yılı için 244 TL/dekar olup girdi fiyatlarındaki değişim dikkate alınarak her yıl güncelleme yapılacaktır” denildi.

CHP'li Sarıbal: Haber

CHP'li Sarıbal: "Bursa Gölbaşı yatırım kapsamında mı?

CHP Bursa Milletvekili ve PM üyesi Orhan Sarıbal, 2025 yılı bütçe görüşmeleri kapsamında yanıtlaması için Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’ya, sulama alanlarında yapılacak yatırımların kapsamına Bursa Gölbaşı’nın dahil edilip edilmediğini sordu. Bursa Ovası’nın tarımsal sulama kaynağı olan Kestel ilçesindeki Gölbaşı göletinde kuraklık nedeniyle çekilme yaşandığını vurgulayan Sarıbal, özellikle yaz aylarında kuraklığın ciddi boyutlara ulaştığını ve su sıkıntısının da kritik seviyelere geldiğini söyledi. Gölbaşı’ndaki su seviyesinin kritik noktaya gelmesinin meyve üretimini olumsuz etkilediğini ifade eden Sarıbal, ‘‘Gölbaşı 20 bin dekarlık bir alana hizmet vermektedir. Bölgede meyve üretimi çok önemli bir yerdedir. Dolayısıyla göletin gövdesinin mutlaka güçlendirilmesi ya da tabanının boşaltılması gerekmektedir” dedi. Gölbaşı’nda su kapasitesinin minimize olmasını, yalnızca kuraklığa bağlamanın yeterli olmayacağını dile getiren Sarıbal, “Bu gölet Aksu deresinin üzerinde olması ve Nilüfer çayına bağlanması açısından çok önemli. Uludağ’dan gelen suların beslediği gölet, suların şirketlere satılması, yanlış yapılaşmalardan dolayı da yeterli bir rezerve ulaşamıyor. 1938 yılında içme suyu ve tarımsal sulama alanı olarak yapılan gölet,  uzun zamandır bütün uyarılarımıza rağmen, ilgililerin yönetememesi, yeterli kaynak ayrılmaması, 20 yıldır konuşulmasına rağmen tabanının temizlenmemesi, defalarca ihale sözleri verilmesine rağmen hiçbir şey yapılmaması nedeniyle kuraklığın en dip dönemini yaşıyor. Tarım ve toprakla ilgili net bir tutarlılığınız var mıdır? Suyun verimli kullanılması kapsamında, sulanan alanlar içerisinde gündeme getirdiğiniz yatırımlara 40 yıl önce yapılan ama bugün artık işlevsiz olan alanlar dahil midir?’’ ifadelerini kullandı.

Orhan Sarıbal'dan zeytin üreticilerine destek! Haber

Orhan Sarıbal'dan zeytin üreticilerine destek!

Türkiye’nin bulunduğu coğrafi konum ve sahip olduğu Akdeniz iklimi nedeniyle İtalya, İspanya, Yunanistan ve Tunus gibi Akdeniz ülkeleriyle birlikte dünyanın önde gelen zeytin üreticilerinden olduğunu kaydeden Sarıbal, zeytin ülkesi Türkiye’de üreticilerin mağdur edildiğini söyledi. İktidarın uyguladığı yanlış politikalar nedeniyle yıllardır zeytin bahçelerinde emek veren, bu topraklara değer katan üreticilerin ekonomik olarak zor durumda kaldığını, zeytin üreticisinin geçim kaygısı yaşadığını belirten Sarıbal, “Çok kısa süre önce bir açıklama yapmıştım. ‘Bu yıl zeytinde var yılı’ demiştim. Bu yıl Cumhuriyet tarihinin rekoru kırılacak. Önce 2.9 milyon ton dediler, yüzde 30 sofralık, yüzde 70 yağlık dediler. Şimdi yeni bir rekolte tahmini var. O da 3.6 milyon ton. Gerçekten büyük bir rekor. Bunun yüzde 20’si sofralık, yüzde 80’i yağlık olarak düşünülüyor. Çünkü kuraklıktan dolayı zeytin sofralık olamadı. Ancak sulanabilen kısımlar sofralık olabildi. Zeytinin dane büyüklüğü 1 kilograma giren 250 - 300 danelilere çok iyi fiyat verilmesi gerekiyor ve yağlık zeytine de iyi fiyat verilmesi gerekiyor. Bu yıl o ürünü yeterli değerlendiremezsek gelecek 2 yıl da ekonomik olarak çöküş yılı olacaktır. Marmarabirlik var, TARİŞ var, Tarım Kredi Kooperatifleri var, Toprak Mahsulleri Ofisi var. Bunlar kısmen özel kısmen kamu kurumlarıdır. Zeytinimiz var, ürünümüz var ama dizimizi dövüyoruz. Marmarabirlik yağlık zeytinde temel fiyat olarak öngördüğü fiyatı artırmadı. Kendine göre kurumun gerekçeleri olabilir. Avrupa Birliği şu anda zeytin ve zeytinyağına ihtiyaç duyuyor. Oysa biz kısıtlamadan sonra sofralık zeytinde de zeytinyağında da daha az ihracat yaptık. Bu iki alanda da kısıtlama döneminde geriye düştük. Şimdi büyük bir fırsatçılık geçiyor piyasadan. Ürün çok ama ortada bu ürünü düzene sokacak, bir sistem yok. Çiftçi kendi kaderiyle baş başa. Derhal hükümeti göreve çağırıyoruz. Çiftçi kumpasta. Bugün satılan yağ, 6 ay sonra kat be kat üzerine çıkacak. Çiftçi yağını satmasın, çiftçinin borçlarına yapılandırma getirilsin, iktidar çiftçiyi tüccarın eline bırakmasın” diye konuştu. “İKTİDAR, ÇİFTÇİNİN CANI ÇIKSIN POLİTİKASI YÜRÜTÜYOR”  İktidarın dört defa zeytinyağı ihracatını kısıtlaması, son kısıtlamanın 14 Eylül 2024’te bitmesinin 200 bin ton civarında zeytinyağının içeride kalmasına neden olduğunu açıklayan Sarıbal, “Bu yetmedi, dış piyasada pazarımızı kaybettik. Tamamen iktidarın yanlış zeytin politikasıydı. 2024-25 sezonuna 200 bin ton civarında zeytinyağı stoğu ile gelindi. Şimdi beklentimiz 450 bin ton civarında. İkisini üst üste ilave ettiğimizde 600 bin ton gibi tarihsel bir zeytinyağı üretimi beklentimiz var. Bu bir yandan çok kıymetli ve çok değerli. Ama bu taraftan iktidarın uyguladığı ağır tarım politikaları, Mehmet Şimşek ve Recep Tayyip Erdoğan, gıda enflasyonunu düşürmek için akıllarına gelen ihracatı durduralım, kısıtlayalım ama çiftçinin canı çıksın politikası zeytinde de açık bir şekilde hayata geçmiş görülüyor. Bugün zeytinin bölgelere göre dalında 1 kilogram maliyeti 35-50 lira arasında. Yani yağlığa da gitse en düşük olan yerde 35 lira, en yüksek 50 lira maliyet vardır. Ortalama kilogram üzerinde zeytinin 45 lira maliyeti var. Bu dekar başına ya da ağaç üzerindeki verime göre değişir. Bazı ağaçlarda yüzde 50-60 liralara kadar çıkabilir, bazılarında 35 liraya kadar düşebilir. Ama günün sonunda bu çiftçinin bir yaşam maliyeti var. Çiftçinin bir arazi kirası var. En önemlisi gelecek yıl zeytin olmayacak ya da çok az olacaktır. Bugün büyük bir fırsatçılık sistemin içerisinden geçiyor. Zeytin üreticilerimizin emeğinin karşılığını alabilmesi, zeytin ağaçlarının geleceğinin korunması için adil bir fiyat politikası uygulanması gerekiyor. Üreticilerimizin desteklenmesi, yalnızca onların ekonomik refahı için değil, ülkemizin tarımsal üretim gücü ve zeytin kültürünün sürdürülebilirliği için de önemli” ifadelerini kullandı.

CHP'li Orhan Sarıbal 2025 Tarım Bütçesi'ni eleştirdi Haber

CHP'li Orhan Sarıbal 2025 Tarım Bütçesi'ni eleştirdi

CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, 2025 yılı bütçesinde tarıma yönelik desteklerin yetersiz olduğunu belirterek, "Gelecek yıl, iktidarın tarıma vereceği en düşük destek olacak" ifadesini kullandı. İktidarın tarım ve hayvancılık politikalarını eleştiren Sarıbal, 2002 yılında üretim yapılan tarım alanının 266 milyon dönümden 239 milyon dönüme gerilediğini belirtirken, “Tam 26 milyon dönüm tarım alanı vasfından çıkarıldı. Gayri Safi Milli Hasıla içerisinde tarımın payı yüzde 10.2 iken 2024 itibariyle 5.2’ye yani tam yüzde 50 oranında düştü” diye konuştu.  Sarıbal ayrıca tarımdaki istihdamın yüzde 35’ten 14’e gerilediğini ve hayvan varlığının son iki yılda 6,6 milyon azaldığını ifade etti. TÜRKİYE İTHALATA TESLİM OLDU Türkiye’nin ithalata teslim olduğunu kaydeden Sarıbal, “Hayvancılıkta kullanılan yemin yüzde 50’sinden fazlası dışarıdan geliyor. 2023 yılında sadece canlı hayvan ve kırmızı ete 1 milyar 383 milyon dolar ödeme yaptık. Bunun karşılığı da 32,7 milyar TL, hayvancılığa ayrılan rakamsa 15,3 milyar, yani yarısı. Gelişmiş ve kalkınmış ülkelerde tarım planlamasının temel aracı destekleme politikalarıdır. 2006 yılında çıkan bir kanunla GSMH'nin yüzde 1'ine denk gelen bir tarımsal destek vaat edildi, fakat 2007-2023 yılları arasında tarımsal destek oranı %0,5’a düşürüldü ve 2025 bütçesinde bu oranın beşte birine indirildi" ifadelerini kullandı. TARIMA VERİLEN DESTEĞİN 14 KATINI FAİZE VERDİLER 2025 yılının AKP iktidarında tarımın en düşük destekleneceği bir dönem olacağını vurgulayan Sarıbal, “2024’te faize ödeyecekleri para 1,3 trilyon, tarıma verdikleri desteğin tam 14 katını faize verdiler. Aynı dönemde çiftçinin 2022 yılında bankalara borcu 2,4 milyarken, bugün eylül ayı itibariyle 768 milyar. 2002’ye göre tam 320 kat, 2004’e göre 112 kat arttı. Oysa 2007’den bugüne tarım destekleri sadece 21 kat arttı. 2007’den 2025’e çiftçiye çıkardıkları kanuna göre destekleme miktarı 1 trilyon 865 milyar TL olması gerekiyordu ama ödedikleri miktar 495 milyar. 2025’te ise ödeyecekleri 135 milyar, ancak ödemeleri gereken miktar 645 milyardır. Bu da yeni bir AKP rekorudur. 2023 yılında ihracat 9,6 milyar dolar, ithalat 13,8 milyar dolardır. Fark 4,2 milyar dolar. Her zaman olduğu gibi toplumu algıyla yönettikleri gibi, ihracatta artış var diyecekler. Bütün kısıtlamalara rağmen, 2024 yılında ocak- eylül ayı sonu itibariyle 1,8 milyar dolar yine açık var. Bisküvi, kösele, gazlı içeceklerin ihracatını tarımsal ihracatın içine koymuşlar, işlenmiş ürünlerle tarımsal ürünleri harmanlayıp algı yönetiyorlar. TÜİK tarımsal girdi fiyatlarının yüzde 52 arttığını söylüyor. Buğdaya yüzde 11-12 arasında artış verdi. Arpada yüzde 3,8, çeltikte yüzde 25-30, fındıkta yüzde 57, çayda yüzde 60, şeker pancarında yüzde 28 artış yaptılar. Kendi açıkladıkları enflasyon fiyatlarına bile uymadılar” diye konuştu. BÜTÇE ÇİFTÇİNİN DEĞİL, İKTİDARIN BÜTÇESİDİR Bütçede tarıma ayrılan payın 0,8 olduğunu vurgulayan Sarıbal, çiftçinin hayvancılıkta toplam giderinin 600 milyar TL, buna karşılık 27 Milyar TL destekleme verildiğini, çiftçinin kaderiyle baş başa bırakıldığını belirterek, “Bu bütçe çiftçinin, halkın bütçesi değil. Bu bütçe, sarayın bütçesidir. Patentli, Mehmet Şimşek bütçesidir. İktidar değişmeden çiftçinin sorunları çözülmez” dedi.

CHP'li Sarıbal'dan 'zeytine ve çiftçiye sahip çıkalım' mesajı Haber

CHP'li Sarıbal'dan 'zeytine ve çiftçiye sahip çıkalım' mesajı

Zeytin üreticilerinin sesi olarak Bursa'dan merkezi hükümete seslenen CHP Bursa Milletvekili Parti Meclis Üyesi Orhan Sarıbal, bölgede zeytin alanında belirleyici ve etkin olan Marmarabirlik ve Tarım Kredi Kooperatifleri'nin güçlerini kullanarak fiyatları maliyet ve refah payı gözeterek, enflasyonu gözardı etmeden belirlemesi gerektiğini kaydetti.  Bursa'nın Gemlik ilçesinde zeytin üreticileri ve partililerle birlikte basın açıklaması düzenleyen Milletvekili Sarıbal, piyasadaki fiyat belirsizliğinin hızla giderilmesi gerektiğini kaydetti. Zeytin alımında Marmarabirlik ve diğer kurumların 180 adet/kg ile 230 adet/kg için kota uygulanmaması gerektiğinin altını çizen Sarıbal, "Yağlık ürün alımları kota dışı tutulmalı ve kısıtlama getirilmemelidir. 230 ile 300 barem için fiyat yüksek belirlenmelidir çünkü bu barem, ağırlıklı ortalamayı belirleyen ürün baremi olduğu için çiftçinin gelirinde önemli rol oynamaktadır. Piyasadaki tüm alıcılar, ekonomik koşulları, çiftçinin girdi maliyetlerini ve verimli yılı göz önünde bulundurarak çiftçinin ihtiyaçlarına hitap edecek şekilde fiyatlandırma yapmalıdır. Zeytin hasat sezonunun çiftçimize, halkımıza, ülkemize yararlar getirmesini bereketli olmasını diliyoruz" dedi. Açıklamasında merkezi hükümetten ve Tarım Bakanlığı'ndan beklentilerini de sıralayan CHP'li Orhan Sarıbal, tane desteğinin 5 yıl boyunca 15 kuruştan 20 kuruşa çıkarılması yetersiz kaldığına dikkati çekerek, "Hızla daha yüksek bir seviyeye çıkarılması gerekmektedir. Zeytinyağı desteğinin ise 7 yıldır   kilogram başına 80 kuruştan 1 TL'ye çıkarılması da yeterli olmamıştır ve daha gerçekçi bir seviyeye yükseltilmesi beklenmektedir" dedi.  "İhracatta kaybedilen pazarın geri kazanılması için kota, yasak ve kısıtlamaların yeniden gündeme getirilmemesi; yurtdışı pazarına güven veren söylem ve politikaların hayata geçirilmesi gerekmektedir" önerisini sunan Sarıbal, "Dış ticarette kaybedilen rekabet gücünü yeniden sağlamak için zeytinyağı ihracatçılarına özel teşvikler sağlanmalıdır. Zeytin ve zeytinyağı alım-satımını yapan kurum, kuruluş ve işletmelere 1 yıl düşük faizli kredi sağlanmalıdır. Bakanlık, zeytin ve zeytinyağının önemini ve değerini kavratacak eğitim, reklam ve kültürel yöntemler uygulayarak başta okullar olmak üzere tüm kamu kurumlarında zeytin ve zeytinyağı tüketimini teşvik etmelidir, özendirmelidir" çağrısında bulundu. 

CHP Bursa İl Başkanı Yeşiltaş eğitim sistemini eleştirdi Haber

CHP Bursa İl Başkanı Yeşiltaş eğitim sistemini eleştirdi

Cumhuriyet Halk Partisi Bursa İl Başkanlığı, tüm Türkiye’de olduğu gibi eş zamanlı olarak eğitim sistemindeki sorunları dile getirmek için basın açıklaması gerçekleştirdi. Düzenlenen basın açıklamasına, CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş, CHP Bursa Milletvekili ve Parti Meclisi Üyesi Orhan Sarıbal, CHP İl Kadın Kolları Başkanı Fatma Özgür, CHP Osmangazi İlçe Başkanı Cengiz Çelikten, CHP Orhangazi İlçe Başkanı Berna İl, İl Yöneticileri ve partililer katıldı. Konuşmasında Tunceli'de zırhlı aracın kaza yapması ve Irak'ın kuzeyinde hain terör örgütü ile girilen çatışmada şehit olan Mehmetçiklerimizi ve Diyarbakır'da cansız bedenine ulaşılan Narin Güran'ı anarak başlayan Eğitim sisteminin siyasallaştırıldığına vurgu yaparak konuşmasına başlayan CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş, “Okullarımızda 2024-2025 eğitim-öğretim yılının ilk ders zili çaldı. Ne yazık ki ne okullarımız ne de AKP iktidarının eğitim sistemini getirdiği koşullar öğrencilerimizin, velilerimizin, öğretmenlerimizin, idarecilerimizin ve eğitim çalışanlarının heyecanlarını, isteklerini ve ihtiyaçlarını karşılamaya hazır değildir. 22 yıllık AKP iktidarında eğitim sistemi bilerek ve isteyerek siyasallaştırılmış, iktidarın ideolojik hedefleri için araç haline getirilmiştir. Bu süreçte, var olan sorunlar çözülmek yerine, yenileri eklenmiştir. 22 yılda 9 Milli Eğitim Bakanı değişmiş, Bakanların ortalama ömrü iki buçuk yıl olmuştur. Her gelen bakan bir önceki sistemi eleştirmiş, yerle bir etmiş ve kendi ortaya attığı fikirleri apar topar uygulamaya koymuştur. 9 bakan toplamda irili ufaklı 18 sistem değişikliği yapmış, lise ve üniversite sınavları defalarca değiştirilmiştir. Hiçbir değişiklik etkisini değerlendirmeye yetecek kadar bile uygulamada kalamamıştır” ifadelerini kullandı. “ÖĞRETMENLER KENDİ HAKLARINA YAPILAN SALDIRIYLA KARŞI KARŞIYADIR” Yeşiltaş, “Çocuklarımızın geleceği AKP’nin ve bakanlarının elinde oyuncak edilmiştir. Bu yıl okul öncesi, 1., 5. ve 9. sınıf öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz bir eğitim programı olmaktan öte iktidarın çağdışı eğitim manifestosu olma niteliğini taşıyan, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile döneme başlıyorlar. İhtiyaç analizi ve pilot çalışması yapılmamış, hazırlanma ve onaylanma süreci katılımcı ve şeffaf yürütülmemiş, kaynakçası, bilimsel dayanakları ve yazarları belli olmayan, tüm uzmanların karşı çıkmasına rağmen onaylanan bu modele karşı Cumhuriyet Halk Partisi olarak idari işlemin iptali ve yürütmenin durdurulması talebiyle Danıştayda dava açtık. Öğrencilerimizin ve öğretmenlerimizin vakti ve emeği AKP’nin siyasi hırsları nedeniyle daha fazla ziyan edilmeden bir an önce eski programlara dönülmesi için mücadele etmeye devam edeceğiz. Öğretmenlerimiz bir yandan AKP iktidarının eğitimde yarattığı tahribatla mücadele etmeye çalışırken, bir yandan da kendi haklarına yapılan bir saldırıyla karşı karşıyadır. Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi geçtiğimiz dönem meclise sunulmuş, partimizin milletvekillerinin gösterdiği başarılı muhalefet sonucunda görüşmeler Ekim ayına ertelenmiştir. Teklif öğretmenlik mesleğini düzenleyecek nitelikte değildir; yalnızca atama bekleyen öğretmenleri elemek için hazırlanmıştır” dedi. Başkan Yeşiltaş sözlerine şu şekilde devam etti: Öğretmenlerin hakları tanımlanmamış, diğer eğitim çalışanlarıyla ilgili bir düzenleme yapılmamış, özel sektörde çalışan öğretmenlere yer verilmemiş, basamaklandırma sistemine çözüm sunulmamıştır. Amaç öğretmenlik mesleğinin itibarını yükseltmek, öğretmenlerimizin ve eğitim bileşenlerinin haklarını tanımlamak değil; öğretmenlerin diplomasını çalmaktır. Üstelik bu yıl okullarımız yeni öğretmen ataması yapılmadan açılmıştır; okullarımızda öğretmen ihtiyacı devam etmektedir. Bakan Yusuf Tekin, 2 Eylül’de yaptığı açıklamada "İhtiyacımız açısından şu anda yüzde 95'e yakın öğretmen normumuz dolu" dedi. Bakanın ifadesine ve MEB istatistiklerine göre 48.700 öğretmen ihtiyacı bulunuyor. Ancak 2023-2024 eğitim öğretim yılında valiliklerden alınan bilgiye göre 91 bin norm açığı bulunuyor. Geçtiğimiz yıl ise 85 bin ücretli öğretmen görevlendirildi. Veriler arasındaki tutarsızlıklar sürüyor. Bakanın açıklamasını doğru kabul etsek dahi bu yıl yapılacak olan 20 bin atama ile bu açığın kapatılamayacağı ortadadır. “ÖĞRETMENLER KENDİLERİNE VERİLEN SÖZÜN TUTULMASINI BEKLİYOR” 50 bin öğretmen ataması yapılmadığı takdirde öğrencilerin öğretmensiz, öğretmenlerin ise öğrencisiz kalacağını belirten Yeşiltaş, “Öğretmen açığı yine ücretli öğretmenlik adı verilen emek sömürü sistemi ile kapatılmaya çalışılacaktır. Oysa AKP iktidarının seçim dönemlerinde vaatler verdiği KPSS mağdurları, engelli öğretmenler, memur öğretmenler, norm kadro sözü verilen PDR’ciler, çifte mağduriyet yaşayan depremzede öğretmenler, ek atama sözü verilen öğretmenler kendilerine verilen sözlerin tutulmasını bekliyor. AKP iktidarı bol keseden vaatler veriyor, ancak sözünü tutma noktasında hiçbir faaliyet göstermiyor. Öğretmen ataması gibi, okullar açılmasına rağmen okullarımıza temizlik ve güvenlik görevlisi ataması da yapılmamıştır. Okulların ve çevresinin temizliğinin ve güvenliğinin sağlanması sorumluluğu da okullara, dolayısıyla okul-aile birliklerine, dolayısıyla da velilere bırakılmıştır. Okulların kadrolu bir güvenlik görevlisi yoktur. Devlet okullarında 613.785 derslik bulunmaktadır. 10 dersliğe bir temizlik görevlisi ataması yapılması gerektiği göz önüne alındığında yaklaşık 65 bin temizlik görevlisine ihtiyaç olduğu ortaya çıkmaktadır. Son düzenlemelerden anlaşıldığı kadarıyla bu ihtiyaçların İşgücü Uyum Programı kapsamında giderilmesi planlanmaktadır” dedi. “MEB BÜTÇESİNİN YÜZDE 80’İ PERSONEL GİDERLERİ İÇİN HARCANDI” Eğitim sistemiyle ilgili bazı verileri paylaşan de Yeşiltaş, “Okullarda yeterli bütçe olamadığı için küçük tadilat ve temizlik işlerini yaptırabilmek için yöneticiler zorunlu bağış almaktadır. Milli Eğitim Bakanı “okul yöneticilerinin böyle bir hakkı yok” demek yerine okul bütçelerini oluşturmalıdır. Zorunlu eğitim kapsamında, devlet okullarında örgün eğitim içerisinde 15 milyon 887 bin 296 öğrenci vardır. MEB'in bütçesi ise 1 trilyon 92 milyar 129 milyon 668 bin liradır. Okullara her eğitim öğretim yılının başında eğitim öğretime hazırlık amacı ile öğrenci başına en az 1000 lira bütçe gönderilmelidir. Öğrenci başına 1000 lira gönderildiği takdirde MEB'in bütçesinin sadece 15,88 milyar lirası (yüzde 1,45) kullanılmış olacaktır. MEB bütçesi yıllar içinde giderek erimiş, yalnızca personel bütçesine dönmüştür. 2016 yılından bu yana MEB bütçesinin merkezi yönetim bütçesi içerisindeki payı giderek azalmıştır. 2016 yılında MEB’in payı yüzde 13,38 iken 2024 yılında bu oran yüzde 9,84’e gerilemiştir. Aynı şekilde 2016 yılında MEB bütçesinin gayri safi milli hasılaya oranı yüzde 2,93’iken 2023 yılında bu oran yüzde 2,65’e gerilemiştir. MEB bütçesinin yüzde 81’i personel giderleri için harcanmaktadır. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay yüzde 17,18 iken, 2024 yılı itibariyle bu oran yüzde 9,15’e gerilemiştir” dedi. “AİLELER, ÖZEL OKUL FİYATLARINI KARŞILAYAMAYACAK HALE GELDİ” Yeşiltaş, “Devlet okulları, toplumun en yoksul ve çaresiz kesimlerinin çocuklarının AKP’nin eğitim politikalarına dolaysız maruz kaldığı mekanlara dönüşmüştür. 4+4+4 süreci öncesi 4.664 olan özel öğretim kurumu sayısı 14 bin 281’e, 535 bin 788 olan öğrenci sayısı ise 1 milyon 670bin 729’a yükselmiştir. Özel okul sayısındaki artış oranı yüzde 206 olarak gerçekleşmiştir. Öğrenci sayısı ise yüzde 211 oranında artmıştır. Öte yandan, özel okul ücretlerine yapılan fahiş zamlarla ve kitap, yemek, servis, kıyafet, etüt gibi ekstra ücretlerle aileler özel okulların ücretlerini de karşılayamayacakları bir noktaya gelmiştir. Nitelikli eğitime erişim hakkı hem devlet okullarında hem özel okullarda toplumun küçük bir kesiminin erişebileceği bir ayrıcalığa dönüşmüştür. Bakan Yusuf Tekin 2 Eylül’de yaptığı açıklamada, fahiş özel okul ücretleri sorulduğunda özel okulların da haklarının korunması gerektiğini, çoğu okulda fahiş ücretlerin olmadığını, pandemide özel okulların zor duruma düştüğünü, ekstra ücretlerle ilgili denetlemelerin sadece Milli Eğitim Bakanlığıyla ilgili olmadığını söyleyerek özel okulları ve fiyat politikalarını savunmuştur” diye konuştu. “İKTİDARIN AÇTIĞI YARALARI SARMAK İÇİN CANLA BAŞLA ÇALIŞACAĞIZ” Yeşiltaş sözlerini şöyle sürdürdü: Sayın Bakan aynı tutumunu özel okullarda çalışan öğretmenlerin haklarıyla ilgili de sürdürmektedir. Taban ücreti düzenleyen maddenin kaldırılması ile birlikte özel öğretim kurumlarında çalışan eğitim emekçileri patronların insafına terk edilmiştir. Özel sektör öğretmenleri asgari ücretle, belirli süreli sözleşmelerle, güvencesiz çalıştırılmaktadır. Bakan Tekin bu konuda sorulan bir soruya da “Taban ücretle ilgili yasal düzenlemeye gerek yok. Özel okul sahipleri bu konuda söz verdiler, sözlerini tutacaklardır” diye yanıt vermiştir. Bakan özel okullarla ilgili açıklamalarıyla bakanlığın tarafının özel okullarda çalışan eğitim emekçileri, veliler ve öğrenciler değil özel okul sahipleri olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Ülkemizin kurtarıcısı, cumhuriyetimizin kurucusu, başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşı esnasında Maarif Kongresini toplayarak eğitimin ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Bundan 100 yıl önce, savaş günlerinde, koşullar elvermese dahi eğitimin önemine vurgu yapan Atamızın izinde, biz de eğitim sistemimizi bugünden daha iyiye götürmek, 22 yıllık iktidarın açtığı yaraları sarmak için canla başla çalışacağız. Çocuğun ve gencin üstün yararını gözeten, nitelikli, laik, bilimsel, kamusal ve erişilebilir bir eğitim için mücadele etmeye, Cumhuriyet aydınlanmasından aldığımız ilhamla çalışmaya devam edeceğiz. YARATTIĞI BÜYÜK EKONOMİK BUNALIMI HALKIN ÖDEMESİNİ İSTİYOR” CHP Bursa Milletvekili ve Parti Meclisi Üyesi Orhan Sarıbal da yaptığı konuşmada, “Narin meselesinin bu ülkede konuşuluyor olması, eğitimle, çağdaşlıkla doğrudan ilgilidir. Sorunları çözmek yerine sorunları derinleştiren bir anlayışın olduğunu net bir şekilde tanıklık ediyoruz. Türkiye tarihin en büyük ekonomik krizini yaşıyor. Toplumun 85 milyon insanın tümü bir kriz yaşıyordur. Bunun sorumlusu AKP iktidarı, Recep Tayyip Erdoğan krizidir. Erdoğan ve Bakan Şimşek ortaklığı, ülkeyi derin bir krizin içerisine sürüklemiştir. Eğitimin bir hak olduğu eşit, erişilebilir, kamucu eğitimin tamamen yok edildiği, piyasacı bir anlayışın egemen kılındığı, devlet okullarının yerine özel okulların aldığı, aileler ve çocukların belirli sınıflarda toplandığı, kayıt ücretinin zorunlu hale geldiği, bütün bu yaşadıklarımızın bile isteye ortaya konduğunu görmek zorundayız.  9 defa bakan değiştiriyor olması tesadüf değildir. Temel amacı laik, demokratik, bilimsel bir eğitime meydan okumaktır. Aklın, felsefenin, bilimin yerine dogmayı ısrarla dayatmaktadır. Maarif Modeli üzerinden gençleri tek tip yetiştirmek istemektedir. Cumhuriyeti değersizleştiren, tarihin içini boşaltan, dinsel eğitimi öne çıkaran bir modeli bilinçli bir şekilde seçmiştir. Aydınlıktan yana herkesin bunu görmesi gerekmektedir. Velileri tamamen bir müşteri görmesi, öğrenciler bir yemeği bile hak görmemesi, bütün bunları tesadüfen yapmıyorlar. Yarattığı büyük ekonomik bunalımı halkın ödemesini istiyor. Tek çare vardır. Bu iktidar gitmeden ekonomi, yoksulluk düzelmez, demokrasi gelmez. Bursa’da yeterli derslik yok. Tüccar, iş insanı aranıyor ki derslik yapılsın. Bursa’nın Il Milli Eğitim Müdürlüğü yolsuzluklarla gündeme gelmiş, ekonominin güçlü olduğu bir kentte eğitimde iyi olamadık. Eğitim karnemiz kötü. Bu çocuklar, bu ülkeye insanca yaşamak için geliyorlar, aç kalmak için değil. Taciz, tecavüz yaşamak istemiyorlar. Demokrasinin inşa edileceği eğitime varıncaya kadar hep birlikte mücadele edeceğiz” diyerek sözlerini sonlandırdı.

CHP'li Sarıbal: Ayçiçeğinde hem rekolte, hem alım fiyatları düşük! Haber

CHP'li Sarıbal: Ayçiçeğinde hem rekolte, hem alım fiyatları düşük!

CHP Bursa Milletvekili ve Parti Meclis Üyesi Orhan Sarıbal, Türkiye’de ayçiçeği bitkisel yağ üretiminin yaklaşık yüzde 80’ini karşıladığını belirterek, "Dünya ayçiçeği üretiminin yüzde 75.8’i Rusya, Ukrayna ve Avrupa Birliği’nde yapılmaktadır. Buna karşılık AB en büyük ithalatçı, Çin ise en büyük ihracatçı konumdadır" dedi. "Türkiye ayçiçeği üretiminde dünyada 9’unucu sırada olup; yağlık ayçiçeği üretiminin yarısından fazlası Trakya ve Batı Karadeniz illerinde gerçekleştirilmekte; en çok üretim Edirne (yüzde 13), Adana’da (yüzde 12) Tekirdağ (yüzde 10), Kırklareli (yüzde 10) ve Konya’da (yüzde 8) yapılmaktadır. Bu 5 ilin toplam üretimdeki payı yüzde 50’yi geçmektedir" diyen Sarıbal, AK Parti'nin ithalata dayalı tarım politikaları ayçiçeği üreticisini de zora soktuğunu, TÜİK’e göre, Türkiye’nin ayçiçeğindeki yeterlilik derecesinin 2002 yılında yüzde 84.8 iken, 2023 yılında yüzde 51.3’e gerilediğini ifade etti. "Yağlı tohum ve türevleri Türkiye’nin en önemli ithalat kalemlerinden birini oluşturmaktadır" diyen Sarıbal, "Türkiye ayçiçeği ithalatında Avrupa Birliği’nin ardından dünyada ikinci sırada gelmektedir. Ayçiçeği tohumu, yağı ve küspesi için ödenen toplam bedel 2023 yılında 2 milyar dolar olmuştur. İthalatın yüzde 44’ü Ukrayna’dan, yüzde 25’i ise Romanya’dan yapılmıştır. Son 5 yılda ödenen bedel yüzde 117 oranında artmıştır.  AKP döneminde yağlı tohum ve türevleri için ödenen bedel ise 26 milyar dolara yaklaşmıştır. 2024 yılı 6 aylık verilerine göre yaklaşık 1 milyar dolar değerinde ithalat yapılmıştır. İthalat daha çok yağlı tohum ve ham yağ olarak yapılmakta, ithalatın çoğunlukla ham yağ şeklinde yapılması katma değer kaybına yol açmakta ve sanayinin kırma kapasitesinin atıl kalmasına neden olmaktadır. Türkiye’nin ayçiçeğinde net ithalatçı konumdadır. Bu nedenle yurtiçi ayçiçeği tohumu ve yağ fiyatları dünya fiyatlarındaki değişimlerden etkilenmektedir. İthalat fiyatlarının artmasıyla Türkiye’de fiyatlar da artışa geçmektedir. Dünyada döviz kurlarının yükseldiği ve petrol fiyatlarının arttığı yıllarda, Türkiye’de de fiyatlar artmaktadır" diye konuştu. Milletvekili Sarıbal, ğüretici örgütleri tarafından da dile getirilen önerileri de şöyle sıraladı: Ayçiçeği tohumu ve ham ayçiçeği yağı ithalatında gümrük vergileri rekoltenin gıda güvencesini tehlikeye sokacak seviyeye düştüğü durumlar hariç hiçbir zaman düşürülmemelidir. Yağlık ayçiçeğinde 2 lira 25 kuruş fark ödemesi (prim) desteği 5 TL’ye yükseltilmelidir. Kuraklıktan zarar gören ayçiçeği üreticilerinin zararları en kısa zamanda ödenmelidir. Kamu araştırma kuruluşlarının kuraklığa dayanıklı çeşit geliştirme çalışmaları hızlandırılmalıdır. Yıl içerisinde yapılan zamlar dikkate alınarak mazot ve gübre destekleri revize edilmelidir.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.