SON DAKİKA
Hava Durumu

#Orhan Sarıbal

Söz Bursa - Orhan Sarıbal haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Orhan Sarıbal haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Sarıbal: “Türkiye hukuksuzluğun bedelini ağır ödüyor” Haber

Sarıbal: “Türkiye hukuksuzluğun bedelini ağır ödüyor”

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin denetimi sonrası turizm işletme belgesi iptal edilen ve tahsis süresi sona erdiği için kapatılan Kervansaray Otel’de çıkan yangında hayatını kaybeden Türkiye Kayak ve Snowboard Öğretmenleri Derneği Başkanı Yahya Usta ve Dünya Alp Disiplini Şampiyonu Berkin Usta’nın ailesine baş sağlığı ve sabır dileyen Sarıbal, “Bu yangın, denetimlerin ve Uludağ’daki yetki paylaşımının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Bolu Kartalkaya Kayak Merkezi'nde 78 kişinin yaşamını yitirdiği Grand Kartal Otel ile ilgili çıkan gözaltı ve tutuklama kararları, yangına dair İstanbul Teknik Üniversitesi’nden uzmanların hazırladığı bilirkişi heyeti raporunun Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunulmasının ardından geldi. Aynı raporda otelin denetimini özensiz ve eksik yapan Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bolu İl Özel İdaresi ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile yangın önlemi açısından eksiklikleri tespit edip gereğini yapmayan Bolu Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü yetkililerinin birinci derecede etkili olduğu belirtildi. 78 canımızı kaybettiğimiz Bolu Kartalkaya yangınında sorumluluğu bilirkişi raporlarıyla da kesinleşen Kültür ve Turizm Bakanlığı aynı sorumsuzluğun başka bir yerde, başka bir faciaya yol açmasını mı bekliyor?” diye sordu. “İNSANCA YAŞAM HAKKINI GASP ETTİNİZ, YATACAK YERİNİZ YOK” İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın açıklamalarına göre son yapılan eylemler sonrası bin 879 kişinin gözaltına alındığını, bunların 260’ının tutuklandığını hatırlatan Sarıbal, Türkiye’nin bir açık hava hapishanesine dönüştüğünü vurguladı, cezaevlerindeki yaşam koşullarının insanlık dışı bir hal aldığını belirtti. Bursa E Tipi Cezaevi, Marmara Ceza ve İnfaz Kurumu ile Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde yaptığı ziyaretlerde gündeme gelen koşulları anlatan Sarıbal, “Mahkumlar vardiyalı uyumak zorunda kalıyor. Ranzalar yetersiz, birçok mahkum yer yatağında kalıyor. Tuvalet sırası saatler sürüyor. Kadın mahpuslar hijyen malzemelerine ulaşamıyor. Türkiye’deki cezaevlerinin kapasitesi 299 bin kişi olmasına rağmen 384 bin kişi tutuluyor. Yani kapasitenin %28 üzerinde mahpus var. 84 bin kişi, insanlık dışı koşullarda yaşıyor. İçeride de dışarıda da insanca yaşam hakkını gasp ettiniz, yatacak yeriniz yok! Bu ülkenin cezaevlerine sığdırmaya çalıştığınız halk korkmayacak” diyerek mücadele çağrısı yaptı. TÜRKİYE ADALETSİZLİK GÖÇÜĞÜNDE KALDI Milletvekili Orhan Sarıbal, Bartın Ağır Ceza Mahkemesi’nin 43 madencinin hayatını kaybettiği Amasra maden faciasına ilişkin kararıyla ilgili yaptığı açıklamada ise; “Adaleti ara ki bulasın... Mahkeme heyeti bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olmak suçundan Müessese Müdürüne 17 yıl, İşletme Müdürü ve Başmühendisine 16 yıl 6’şar ay, iş güvenliği ve eğitim başmühendisine 15 yıl hapis cezası verdi. Tutuksuz yargılanan 16 sanık, aynı suçtan 3 yıl ila 9 yıl arasında değişen oranlarda hapis cezası aldı. Ölen işçilerin aileleri, sanıkların olası kast ile cezalandırılmasını talep ediyordu. Dün nasıl Madımak katliamcılarını serbest bıraktılarsa, Amasra maden faciası davasında da adalet çıkmadı. Saray iktidarı Türkiye’yi adaletsizliğin göçüğü altında bıraktı” ifadelerini kullandı.

Sarıbal: “Sivil darbeden kurtulmanın tek yolu, dayanışma içinde bir halk hareketidir” Haber

Sarıbal: “Sivil darbeden kurtulmanın tek yolu, dayanışma içinde bir halk hareketidir”

Sarıbal, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, “Bu iktidar, hukuksuzluğu tarihe kazımakta ısrarcı. Basını susturmak için ise her türlü aracı kullanıyor. Kendilerine biat etmeyen, talimatla haber yapmayan, mikrofonu yalnızca muktedire uzatmayan gazetecileri hedef alıyorlar. Görevini yapan gazeteciyi suçlu ilan eden, muhalefeti ‘suç örgütü’ gibi gösteren, her protestoyu ‘kalkışma’ sayan bir iktidar mekanizması işliyor. Türkiye artık nefes alamıyor. Bu ülkeyi yoksulluğa, açlığa, sefalete mahkum eden Saray, sokakları da insanlara dar etti. Bu ülkenin sokaklarında adalet isteyenler, onuruyla yaşamak isteyenler var. Ama karşılarında zorbalıkla, hukuksuzlukla, baskıyla ayakta durmaya çalışan bir iktidar var. Sokakta nasıl mücadele ediyorsak, üretimden ve tüketimden gelen gücümüzü de kullanacağız. Tek kurtuluş yolu, örgütlü, güçlü ve dayanışma içinde bir halk hareketidir. Bizi sindirmek, mücadelemizi bölmek, eylemlerimizi terörize etmek istiyorlar. Sokakları, meydanları korkuyla doldurmak, halkı susturmak istiyorlar. Buradan dönme şansımız yok. Saray baskıyı artırdıkça daha çok haykıracağız. Baskıyı artırdıkça yalnızlaşacak, tek adam, tek kalacak. Nefes aldığımız her yerde direnişi büyüteceğiz” dedi. “ÇOCUKLARIMIZI, GENÇLERİMİZİ SERBEST BIRAKIN!” Tek adam rejiminin artan otoriter dayatmalarına karşı meydanların dolduğunu kaydeden Sarıbal, “Gençler, kadınlar, emekliler, laiklik savunucuları, geçinemeyenler Saray’dan hesap soruyor. Mesele, açlık, yoksulluk, haksızlık, adaletsizlik, eşitsizlik. Mart ayı açlık sınırı: 25 bin 720, yoksulluk sınırı ise 78 bin 230 lira. Gençlerin yüzde 61’nin gelir kaynağı yalnızca ailesi. Üniversiteyi bitiren işsiz, çalışan geçinemiyor. Adalet desen yok, liyakat desen hak getire. Sınav sorularını çaldılar, kurumları çökerttiler, eğitimi tarikatlara teslim ettiler. Bir nesli bile isteye karanlığa mahkum ettiler. Resmi her 3 işsizden 1'i üniversite mezunu.  Şimdi de hakkını savunan, onurlu bir yaşam isteyen gençleri dövdüler, işkence ettiler, tutukladılar. Bu ülkenin gençleri, hayallerini, umutlarını, özgürlüklerini savundukları için zindanlara atıldı. Gençlerimizin eğitim hakkı, gelişim hakkı, ifade özgürlüğü hiçe sayılarak alınan bu kararlar temel insan haklarının ihlalidir. Çocuklarımızı, gençlerimizi, gazetecileri derhal serbest bırakın” diye konuştu. “BU ÜLKENİN EVLATLARINA KARŞI SORUMLULUĞUNUZ VAR” “Bu ülkenin vicdanlı, namuslu, onurlu savcılarını göreve çağırıyorum” diyen Sarıbal, “Sizler Türkiye Cumhuriyeti adına karar veriyorsunuz. Sizler hukukun, adaletin, devletin temel direğisiniz. Kendi çocuklarınıza nasıl bir ülke bırakmak istiyorsunuz? Bu ülkenin evlatlarına karşı sorumluluğunuz var. Hukuka, vicdana, ettiğiniz yemine karşı sorumluluğunuz var” ifadelerini kullandı.

CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal: ''Devletin malı deniz, yemeyen domuz'' Haber

CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal: ''Devletin malı deniz, yemeyen domuz''

Türkiye’de büyükbaş ve küçükbaş hayvan varlığına göre hayvanların toplam kaliteli kaba yem ihtiyacının yılda 85 milyon ton olduğunu belirten Milletvekili Sarıbal, karma yem üretimi için kullanılan hammaddelerin yaklaşık yüzde 50’sinin ithalat yoluyla temin edildiğini ve yem katkı maddeleri hariç 5.1 milyar dolar ödendiğini söyledi. Kuraklığın yem bitkileri tarımını etkilediğini kaydeden Sarıbal, karma yem üretiminde kullanılan yağlı tohumlar ve küspeleri, bazı hububatlar ve yan ürünleri gibi hammaddelerin ithal edilme zorunluluğu olduğunu hatırlattı, “Yağlı tohumlar ve hububat üretimini artırılmasının yanı sıra; meralardan daha etkin bir şekilde yararlanılmasını sağlayacak mera ıslahı ve otlatma planlanması konularında gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Hayvancılıkta dışa bağımlılıktan kurtulmak isteniyorsa öncelikle Mera Kanunu’nun 14’üncü maddesinde tahsis amacı değişikliğini kolaylaştıran düzenlemeler yürürlükten kaldırılmalıdır. Meralar ve tarım arazilerinin amaç dışı kullanımına asla izin verilmemeli; bu alanlar hiçbir gerekçe ile yapılaşmaya açılmamalıdır” diye konuştu. DEVLETİN MALI DENİZ, YEMEYEN DOMUZ Verimli ve karlı bir hayvancılıkta hedeflenen seviyeye ulaşmak için yüksek kalitede kaba yem üretiminin büyük öneme sahip olduğunu kaydeden Sarıbal, Türkiye’de kaba yem üretiminin yetersiz olduğunu söyledi. Milletvekili Sarıbal, “Kaliteli kaba yemler, çayır-meralar ve yem bitkileri tarımı olmak üzere başlıca iki kaynaktan sağlanmaktadır. Meralar, hayvanların besin ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılayarak gıda güvenliğine katkı sağlamaktadır. 1949 yılında yaklaşık 40 milyon hektar olan meralar, 1950’lerden sonra tarımda mekanizasyonun artmasıyla yoğun bir şekilde sürülerek tarım arazilerine dönüştürülmüş; son 80 yılda mera alanların yaklaşık üçte ikisi kaybedilerek, günümüzde toplam 14.6 milyon hektara düşmüştür. Hayvan yeminin İrlanda’da yüzde 97’si, İngiltere’de yüzde 83’ü, Fransa’da yüzde 71’i, Hollanda’da ise yüzde 54’ü meralardan sağlanmaktadır. Dünyada toplam 4,8 milyar hektar tarım alanının 3,2 milyar hektarını mera alanları oluşturmaktadır. Türkiye 14.6 milyon hektar ile dünya mera alanı sıralamasında 42. sırada yer almaktadır. 15 yıldır canlı büyükbaş hayvan ithal ettiğimiz Güney Amerika ülkelerinden Brezilya’da 160, Arjantin’de ise 95 milyon hektar mera alanı bulunmaktadır. Meralar, ‘devletin malı deniz, yemeyen domuz’ anlayışıyla özellikle AKP döneminde, meralar kolayca rant sağlanabilecek ve yağmalanabilecek alanlar olarak algılanmıştır” diye konuştu. TÜRKİYE’NİN KALİTELİ KABA YEM İHTİYACI 85 MİLYON TON Yem bitkileri tarımının sürekli ve güvenli kaba yem üretimi için önemine değinen Sarıbal, “Hayvancılığı gelişmiş AB ülkelerinde toplam tarla arazisinin Almanya’da yüzde 36’sında, Hollanda’da yüzde 31’inde, İtalya’da yüzde 30’unda, Fransa ve İngiltere’de yüzde 25’inde yem bitkileri yetiştirildiği halde ülkemizde bu oran yüzde 17,6 kadardır. Türkiye büyükbaş ve küçükbaş hayvan varlığına göre hayvanların 2024 yılı toplam kaliteli kaba yem ihtiyacı yılda 85 milyon tondur. 2024 yılında yem bitkileri üretiminden toplam 19 milyon ton kuru ot ve silaj elde edilmiş; çayır-mera alanlarından ise 18 milyon ton kuru kaba yem sağlanmıştır.  Hububat tarlalarından yaklaşık 37 milyon ton kaliteli kaba yem elde edildi. Bu miktar 85 milyon tonluk kaliteli kaba yem ihtiyacının ancak yüzde 44’ünü sağlamıştır. Özellikle küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde kaba yemler çok önemli olup, kaba yemsiz sağlıklı ve ekonomik besleme mümkün değildir. Ancak Türkiye’de özellikle besi ve süt sığırı yetiştiriciliği ağırlıklı olarak kesif/karma yeme dayalı olarak yürütülmektedir. Nitekim 2024 yılında üretilen 29,3 milyon ton karma yemin yaklaşık yüzde 59’unu büyükbaş ve küçükbaş yemleri oluşturmaktadır” dedi. ÇİFTÇİ 2025’E FELAKETLERLE BAŞLADI Milletvekili Sarıbal, özellikle 23 Şubat gecesi Adana, Mersin ve Hatay başta olmak üzere birçok ilde yaşanan don olaylarının üreticilere büyük zarar verdiğini ve çiftçilerin şimdi de şiddetli kuraklıkla mücadele ettiğini söyledi. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün yayımladığı Şubat ayı kuraklık haritalarına dikkati çeken Sarıbal, ülkenin büyük bölümünde “acil durum” seviyesinde şiddetli kuraklık yaşandığını kaydetti. Özellikle Aydın ve Denizli’nin içinde bulunduğu Büyük Menderes Havzası’nda barajlardaki su seviyesinin kritik seviyeye gerilemesi nedeniyle Valiliğin, tarım alanlarının yarısına su verilmeyeceğini duyurduğunu belirtti. Pamuk, mısır, buğday, arpa, ayçiçeği ve yem bitkilerinin bu bölgede temel üretim kalemleri olduğunu, çiftçilerin ekim için yaptığı yatırımların boşa gittiğini kaydeden Sarıbal, “Yani çiftçiler ürettiklerinin yarısını feda edecek, emeğinin yarısını çöpe atacak. Çiftçiye denilen şu: ‘Kuru tarım yap, ne olursa olsun” ifadelerini kullandı. İZNİK ÇİFTÇİSİNE “ZEYTİNİNİ SULAYAMAZSIN” DENİLİYOR Kuraklık krizinin Bursa’yı da vurduğunu belirten Sarıbal, İznik Gölü’nde su seviyesindeki kritik düşüş gerekçesiyle tarımsal sulamanın yasaklandığını hatırlatarak şu ifadeleri kullandı: “İznik’in çiftçisine ‘Zeytinini sulayamazsın’ deniliyor. Zeytinciye, meyve üreticisine ‘Kendi başının çaresine bak’ diyorlar. Ama gölü besleyen su kaynaklarına ne oldu? Göl çevresindeki fabrikalar gölün suyunu hoyratça kullanırken, yer altı sularını dahi sömürürken neden kimse hesap sormuyor?” diyerek tepki gösterdi. KORUMA ALTINDAKİ AYIYA NE OLDU? Basın toplantısında Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü’ne bağlı bir tesisten kaçan koruma altındaki ayının bulunma süreciyle ilgili soru işaretlerini de gündeme getiren Sarıbal, “Ayının 16 Ocak 2025 tarihinde kaçtığı bilgisi kamuoyuna yansımıştı. Günler sonra bulunduğu, uyuşturularak koruma altına alındığı ve barınağa geri getirildiği söylendi. Ancak olayın gelişimi ve ardından yaşananlar ciddi soru işaretleri barındırıyor. Öncelikle, ayının kaçtığı alan yaban hayvanı geliştirme sahası statüsünde, yani avcılığın kesinlikle yasak olduğu bir bölge. Buna rağmen, ayının bulunması için bölgeye avcıların da yönlendirildiği bilgisi bize ulaşmış durumda. Bu, avcılığı denetlemekle yükümlü bir kurumun kendi koyduğu yasağı ihlal ettiği anlamına geliyor. Yetkililer, ayının veteriner hekimler tarafından uyuşturucu iğneyle yakalandığını öne sürdü. Ancak bu iddiayı destekleyen hiçbir resmi belge ya da görsel kayıt sunulmadı. Üstelik yakalandığı iddia edilen ayının kaçtığı bölgeye teslim edilmediği, avcılar tarafından öldürüldüğü iddia ediliyor. Ayının kaçmasında ihmali bulunan görevliler hakkında herhangi bir soruşturma başlatıldı mı? Ayının yakalandığına dair resmi bir kayıt veya belge var mı? Sorular ortada. Cevap bekliyoruz” ifadelerini kullandı.

Sarıbal: Süper diktatörlükte geçim de olmaz, ekonomi de düzelmez! Haber

Sarıbal: Süper diktatörlükte geçim de olmaz, ekonomi de düzelmez!

Bir ülkede adalet yoksa o ülkede geçim de olmaz, ekonomi de düzelmez. Artık ekmek aslanın ağzında değil midesinde, bıçak eti de kemiği de geçti. Eskiden kıt kanaat geçinmek diye bir şey vardı, şimdi kıtlık var. Çünkü demokrasi yoksa adalet yoksa, geçim de olmaz, ekonomi de düzelmez. Emeğin karşılığı verilmez, halk yoksulluğa mahkum edilir” dedi. SİBER SÜPER DİKTATÖRLÜK Milletvekili Orhan Sarıbal, iktidarın hukuk sistemini tamamen kendi çıkarlarına uygun hale getirdiğini vurguladı. TBMM Genel Kurulu’nda 14 maddesi kabul edilen Siber Güvenlik Kanunu teklifine de tepki gösteren Sarıbal, kanunun basın özgürlüğünü, özel hayatın gizliliğini ve demokratik hakları hedef aldığını belirtti. Kanunla birlikte, AKP’li Cumhurbaşkanı tarafından atanacak bir yetkilinin mahkeme kararı olmaksızın ilgili kurum ve kuruluşları denetleyebileceğini söyleyen Sarıbal, “Bu düzenleme, hukukun üstünlüğünü tamamen ortadan kaldırarak süper diktatörlüğe geçişin aracı haline getiriliyor” ifadelerini kullandı. EKONOMİK KRİZİN SEBEBİ TEK ADAM REJİMİ Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin getirdiği merkeziyetçi yapının, ekonomik göstergelerde olumsuzluklara yol açarken, denetim mekanizmalarının etkisiz hale geldiğini belirten Sarıbal, “Tek Adam” rejiminin Türkiye’yi ekonomik çıkmaza sürüklediğini rakamlarla anlattı: “Enflasyonun yükselmesi, alım gücünü ciddi şekilde düşürdü. Asgari ücret ve sabit gelirli kesimler için reel gelir kaybı yaşandı. Ekonomik kriz ve yüksek işsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizliği derinleştirdi. Aradan geçen 7 yılda açlık sınırı 14 kat, yardıma muhtaç hane sayısı 2.5 kat arttı. 252 bin 348 çocuğun ailesi, çocuklarının en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz duruma geldi. Enflasyon, 2018’de yüzde 20.30’ken, yüzde 39.05 oldu. Türkiye'de en büyük banknot olan 200 TL ilk kullanılmaya başlandığında 125 dolar veya 4,8 gram altın alınabiliyordu. Günümüzde sadece 5,9 dolar alınabiliyor. Ücret, maaş ve aylıklara yapılan zamların önemli bir kısmı daha yılın ilk iki ayında eridi. TÜİK enflasyonu yüzde 31 düşük göstererek milyonlarca memur ve emeklinin maaş zammını bilinçli olarak engelledi. Bir de dalga geçer gibi, emekliye bayram ikramiyesini 1000 liralık artışla 4000 lira yaptılar. Emekli ikramiyesi asgari ücretin yüzde 18’ine gerilerken, Meclis’e sunulan teklifle Cumhurbaşkanı'nın maaşı TBMM Başkanı'nın maaşının yüzde 5 fazlasına endekslendi. Cumhurbaşkanı ödeneği 2025 bütçesinde toplam 2 milyon 856 milyon lira, 12 ay boyunca aylık 238 bin lira olarak belirlendi. Buna göre Cumhurbaşkanı maaşının yüzde 40’ı üzerinden hesaplanan emekli aylığı 95 bin 200 lira olurken kanun teklifinde yer alan maddeye göre Cumhurbaşkanının emekli maaşı 142 bin 456 TL’ye çıkacak. Kanun değişikliği sonrası 2025 yılı için Cumhurbaşkanı emekli aylığı yüzde 52,8 oranında artmış olacak” ifadelerini kullandı. “İNSANLIK SUÇLARININ ZAMAN AŞIMI OLMAZ” Milletvekili Sarıbal, açıklamada 12 Mart Gazi Katliamı’nın 30. yılında katledilenleri andı, “İnsanlığa karşı işlenmiş bir suçun, adaletin terazisinde tartılması gerekirken, iktidarın terazisinde ölçüldüğünü görüyoruz. Gazi Davası, tıpkı Sivas, Çorum ve Maraş Davaları gibi katliamı aklayan ve mağdurları suçlayan ve cezalandıran sürece dönüştü. Katliamlarda cezasızılık ilkesi bu toprakların asırladır değişmeyen zihniyetidir. Gazi inkar, imha ve devlet eliyle hukuk dışı yapılanmaların cinayeti ve katliamının en belirgin örneğidir. Gazi Katliamı, devletin başrol üstlendiği böyle bir katliamdır. Hedefinde Madımak’ta eksik kaldığı düşünülen Alevi katliamının devamı vardı. Sadece Alevi toplumunun değil, tüm toplumsal kesimlerin aslında vicdanı bu ülkede rahat değil. Toplum, devletin katliamlarla yüzleşmesini ve tüm sorumluların açığa çıkarmasını bekliyor. Ve hukuksuzluk bir kez normalleşirse, çürüme her yere yayılır” diye konuştu. Sarıbal Suriye’de uluslararası hukukun açıkça tanımladığı bir insanlık suçunun işlendiğini belirterek, “Türkiye Suriye’de yaşananlara mezhepçilik çerçevesinden değil, insanlık ve vicdan penceresinden bakıp, katliamın durdurulması için Meclis nezdinde aktif rol almalıdır” ifadelerini kullandı.

CHP'li Sarıbal, İklim Kanunu Teklifi'ni eleştirdi Haber

CHP'li Sarıbal, İklim Kanunu Teklifi'ni eleştirdi

. Milletvekili Sarıbal, İklim Kanunu teklifinin doğayı koruma amacı taşımadığını, aksine sermayeye yeni rant alanları açan ve ekolojik yıkımı derinleştiren bir düzenleme olduğunu belirterek, doğaya karşı işlenen suçlara karşı ağır yaptırımlar getiren bir Ekokırım Yasası çıkarılmadan çevreyi korumanın mümkün olmayacağını vurguladı. Sarıbal, “Kim olursa olsun, doğaya, tarıma, çevreye ne yapamayacağını ve buna aykırı hareket ettiğinde neyle karşılaşacağını bilmelidir. Suçu işledikten sonra ‘düzenleme yapalım, idare edelim’ anlayışıyla bir yere varamayız” dedi. “BU KANUN, DOĞA VE İNSAN YERİNE SERMAYEYİ KORUYOR” İklim Kanunu teklifinin, halkın ve doğanın ihtiyaçlarını göz ardı ettiğini belirten Sarıbal, şu noktalara dikkati çekti: “Kanunda fosil yakıtların kaldırılmasına dair hiçbir madde bulunmuyor. Ormanların kesilmesini yasaklayan düzenlemeler yer almıyor. Maden tahsislerini durduracak bir karar bulunmuyor. Su kaynaklarının verimli kullanımı için bütçe ayrılmıyor. Buna karşılık teklifte, ‘yeşil büyüme’, ‘sürdürülebilir kalkınma’ ve ‘2053 sıfır emisyon hedefi’ gibi kavramlarla sermayenin ihtiyaçları önceleniyor. Bu süslü lafların arkasında, doğanın ve emeğin piyasa koşullarına teslim edilmesi yatıyor. Doğayı ve toplumu önceleyen halkın İklim Kanunu için kömür ve fosil yakıtlardan çıkış için net bir plan hazırlanmalı. Ekolojik yıkıma neden olan madencilik, enerji ve sanayi politikaları gözden geçirilmeli. Kuraklık, sel ve yangın gibi iklim krizinin etkilerine karşı uyum politikaları geliştirilmeli. Doğal ekosistemleri koruyacak tarım politikaları oluşturulmalı. İklim suçlarına karşı denetim ve yaptırımlar getirilmelidir” diye konuştu.

Orhan Sarıbal: iktidar bildiğimiz gibi: Sanayiye serbest, çiftçiye yasak Haber

Orhan Sarıbal: iktidar bildiğimiz gibi: Sanayiye serbest, çiftçiye yasak

Yaşanan kuraklık nedeniyle gölden tarımsal sulama yapılması yasaklanırken, sanayi tesislerinin su kullanımına yönelik herhangi bir kısıtlama getirilmemesi tartışma yarattı. Konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşıyan CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’a yazılı soru önergesi verdi. Milletvekili Sarıbal, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’a “İznik Gölü’nden kaç sanayi tesisinin su temin ettiğini, 5 yıllık kullanılan su miktarı verilerini, tarımsal sulama yasaklanırken, sanayi tesislerine su tahsis edilmesinin gerekçesini, sanayi tesislerinin İznik Gölü’ne bıraktığı atık suların denetlenip denetlenmediğini, kirlilik oranlarını, sanayi tesislerinin su kullanımına kısıtlama getirilip getirilmeyeceğini sordu. Devlet Su İşleri 1. Bölge Müdürlüğü tarafından hazırlanan “Kurak Şartlarda Sulama Yöntemi Faaliyetleri” raporuna göre, Marmara Bölgesi’nde yaşanan su krizinin belgelendiğini kaydeden Sarıbal, 2024 yılı Ocak ayına göre yağışlarda %42 azalma görüldüğünü, son 23 yılın en kurak Haziran ayının yaşandığını söyledi. Küresel ısınma ve yetersiz yağışların etkisiyle İznik Gölü'nü besleyen kaynakların giderek azaldığına dikkati çeken Sarıbal, “Rapora göre 2022’de %16, 2023’te %40 ve 2024’te %30 oranında su kaybı yaşanmaktadır. Buharlaşma nedeniyle İznik Gölü’ne giren toplam su miktarı yetersiz kalmakta ve su açığı yıllık 65 milyon metreküpe ulaştı. Gölün minimum işletme kotu 83,30 metre olmasına rağmen, 28 Şubat 2025 itibarıyla su seviyesi 82,80 metreye kadar düştü. Bu durum, gölden su çeken pompaların işlevsiz hale gelmesine ve 16 bin 28 hektarlık tarım arazisine sulama suyu verilememesine neden oldu. Bu veriler ışığında, İznik Gölü’nden su alan tüm pompaj sulamaları iptal edildi. Keramet, Gölyaka-Balarım-Orhangazi II, İznik ve Boyalıca pompaj sulamaları askıya alındı. İznik Gölü’nden su tahsisi durduruldu. Göl seviyesi 83,30 metreye ulaşmadıkça tarımsal sulama yapılmayacak. İznik Gölü ile birlikte Çakırlı Göleti ve Çavuşköy Göleti'nde de su kısıtlamasına gidildi. 2025 sulama sezonunda: Tarım arazilerinde %50 oranında kuru tarım uygulanacağı ifade edildi. Sulama alanı dışındaki bölgelere su verilmeyeceği belirtildi. Buna rağmen, İznik Gölü çevresinde faaliyet gösteren sanayi tesislerinin su kullanımıyla ilgili herhangi bir kısıtlama getirilmedi” ifadelerini kullandı. İznik Gölü Koruma Bölgesi’nin yıllar içinde sanayi bölgesi olduğunu, onlarca tesisin ya gölden su çektiğini ya da gölü besleyen su kaynaklarını sömürdüğünü dile getiren Sarıbal, “AKP iktidarı tarafından özel yasalarla korunan Heltaş ve diğer fabrikalar gölden su çekmeye devam ederken, gözden çıkarılan yine çiftçi oldu. Çiftçi tarım yapmasın, toprağını ekmesin, yağmur duasına çıksın, fabrikalar, İznik’in suyunu sömürsün. Çiftçinin tarlasını sulamasına izin vermezken sanayi tesislerine gölden su çekme ayrıcalığı tanımak çifte standarttır. Tarımı bitirmeye, üretimi durdurmaya, çiftçiyi toprağından koparmaya çalışan, ülkenin tüm kaynaklarını sermayeye peşkeş çeken bu anlayışı reddediyoruz” diye konuştu.

Sarıbal: ''Geçim sıkıntısı çeken halka Diyanet’ten avokado reçetesi'' Haber

Sarıbal: ''Geçim sıkıntısı çeken halka Diyanet’ten avokado reçetesi''

Meyve fiyatlarındaki artış yüzde 368, çay fiyatlarındaki artış yüzde 325, tereyağı fiyatlarındaki artış yüzde 321’i buldu. Halk neredeyse ekmek alamaz hale geldi. Çünkü son üç yılda ekmek fiyatları yüzde 293 oranında arttı. Tek ekonomistin ülkesinde işçinin, emeklinin cebinden çıkan her kuruş, yandaşın cebine giriyor. Mutlu azınlığın keyfi kaçmasın diye, milyonlar açlığa, borca, yoksulluğa mahkum ediliyor” dedi.   CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, tarımdaki büyüme rakamlarını ve Şubat ayı gıda enflasyonunu değerlendirdi. Özellikle enflasyon verilerinin manipüle edilerek halkın gerçek enflasyonla yüzleşmesinin engellendiğini kaydeden Milletvekili Sarıbal, gıda fiyatlarındaki artışın özellikle dar gelirli ve emekli kesim için büyük bir yük oluşturduğunu belirtti. Özellikle süt, tereyağı, peynir gibi temel gıda maddelerinin fiyatlarının ciddi şekilde arttığını belirten Sarıbal, TÜİK’in açıkladığı enflasyon verileri ile ENAG’ın verileri arasındaki büyük farklara dikkati çekti. Milletvekili Sarıbal; “TÜİK’e göre Şubat ayında aylık enflasyon yüzde 2,27, yıllık enflasyon ise yüzde 39,05 olarak açıklanırken, ENAG’a göre bu rakamlar aylık yüzde 3,37, yıllık yüzde 79,51 olarak kaydedildi. TÜİK’e göre 2003’ten bu yana ortalama fiyatlar 29 kat, gıda fiyatları ise 41 kat arttı. Fiyatlarda herhangi bir düşüş söz konusu değil; sadece artış hızı yavaşlıyor. TÜİK verilerine göre son üç yılda gıda enflasyonu yüzde 289 oldu. Halkımızın artık satın almasının hemen hemen mümkün olmadığı kuzu etinin fiyatı yüzde 537, dana etinin fiyatı ise yüzde 460 oranında arttı. Meyve fiyatlarındaki artış yüzde 368, çay fiyatlarındaki artış yüzde 325, tereyağı fiyatlarındaki artış yüzde 321’i buldu. Halk neredeyse ekmek alamaz hale geldi. Çünkü son üç yılda ekmek fiyatları yüzde 293 oranında arttı. Tek ekonomistin ülkesinde işçinin, emeklinin cebinden çıkan her kuruş, yandaşın cebine giriyor. Mutlu azınlığın keyfi kaçmasın diye, milyonlar açlığa, borca, yoksulluğa mahkum ediliyor” diye konuştu. ŞUBAT’TA ZAM ŞAMPİYONU KURU FASÜLYE Yüksek enflasyon ve gıda fiyatlarındaki artışın Ramazan'da mutfağa yansıdığını belirten Sarıbal, “Derinleşen ekonomik krizin gölgesinde günden güne artan gıda enflasyonu gündemdeki yerini koruyor. Gıda fiyatlarındaki artış dar gelirlileri ve çalışanları daha fazla etkiliyor. Örneğin 2023 yılında hissedilen enflasyon, açıklanan enflasyonun yaklaşık iki katı oldu. Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin tespitlerine göre; 2024 Şubat ayında üretici ve market arasındaki en yüksek fiyat farkı 3,2 kat ile kuru fasulyede görüldü. Kuru fasulyeyi 3,1 kat ile havuç, 3 kat ile kuru kayısı ve Antep fıstığı izledi. Üreticide 33 lira olan kuru fasulye markette 106 liraya, 13 lira olan havuç 40 liraya, 150 lira olan kuru kayısı 447 liraya, 250 lira olan Antep fıstığı 742 liraya satıldı. Üretici ve market arasındaki fiyat farkı nohutta 2,9 kat, kırmızı mercimekte 2,7 kat, yeşil mercimek, mandalina ve portakalda 2,5 kat, salatalık ve pırasada 1,9 kat, patlıcan, patates ve elmada ise 1,8 kat oldu” dedi. GEÇİM SIKINTISI ÇEKEN HALKA DİYANET’TEN AVOKADO REÇETESİ İktidarın sahte rakamlarla övünürken halkın cebindeki yangını görmezden geldiğini belirten Sarıbal, milyonlarca insan temel gıdaya ulaşamazken, Diyanet’in sahurda “Biraz peynir, birkaç zeytin, eğer severseniz avokado” önerisine “Tasarrufu hep halka, sabrı hep yoksula, lüksü ve bolluğu ise kendilerine rezerve edenler, milyonların açlık sınırında yaşadığını bilmiyor mu, yoksa bilmezden mi geliyor? Halkın iftar sofrasında ekmek küçülürken, rakamlarda büyüyen yalnızca yoksulluk ve borç” ifadelerini kullandı. EN DÜŞÜK YILLIK ORTALAMA GELİR ÇİFTÇİNİN Gelir Dağılımı İstatistiklerine göre, en düşük yıllık ortalama gelirin tarım sektöründe yaşandığını, çiftçiler emeğinin karşılığını alamazken, tüketicilerin de yüksek enflasyon nedeniyle uygun fiyatlı gıdaya erişemediğini kaydeden Sarıbal, “2003-2023 yıllık ortalama reel büyüme hızı Gayrisafi Yurt İçi Hasılada yüzde 5,5 olurken tarımda yüzde 2,7’de kaldı. TÜİK’in 28 Şubat’ta açıkladığı verilere göre 2024 yılında GSYH bir önceki yıla göre yüzde 3,2, tarım ise yüzde 3,9 büyüdü. Ancak tarımda maliyetler yaban otları gibi artarken çiftçinin ürünü geçen yılki kadar bile para etmedi. Saray iktidarının övündüğü ekonomik büyüme ne üreticiye ne de tüketiciye yansıdı. Bu süreçte kazananlar ise büyük gıda şirketleri, zincir marketler ve ithalatçı ve ihracatçılar oldu. Tarım ürünlerinde üretimin artırılması, üreticilerin desteklenmesi ve girdi maliyetlerinin düşürülmesi, gıda enflasyonuyla mücadelede kritik öneme sahip. Çiftçilerin kullandığı mazot, gübre, tohum ve yem gibi temel girdilerin sübvanse edilmesi, üretimin artırılması açısından büyük önem taşıyor” diye konuştu.

CHP Bursa Milletvekili Sarıbal: İklim kanunu ülke kaynaklarının sömürülmesinin yasası olacak Haber

CHP Bursa Milletvekili Sarıbal: İklim kanunu ülke kaynaklarının sömürülmesinin yasası olacak

Venezuela Devlet Başkanı Chavez’in uluslararası bir iklim kongresindeki konuşmasını hatırlatan Sarıbal, “Eğer küresel ısınma sizin banka kriziniz olsaydı, yirmi dört saatte çözerdiniz. İklim krizi denen temel mesele aslında sizin yönetim, rejim sorununuzdur. Eğer rejimi değiştirmiyorsanız, sorunları da çözemezsiniz. İklim Kanunu taslağında ‘sermaye’ kelimesi tam 21 defa geçerken, doğa ve ekoloji gibi ifadeler sadece 5 kez kullanılıyor. Kanun taslağında karbon piyasası, emisyon ticaret sistemi ve piyasa kelimelerinin sıklığı dikkat çekiyor. Ancak çevre, emek, sağlık ve iklim adaleti gibi temalar bu kanunda geçmiyor. Kanun, küresel kapitalizmle uyum sağlamak amacıyla çıkarılmaktadır. Yani aslında içinde kullandığınız kelimeler kanunun da içeriğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Sermaye sıkıntıda, ülke kapitalizmi sıkıntıda, küresel kapitalizme yeniden uyum sağlayabilmek, rekabet edebilmek, bu rekabeti kara dönüştürebilmek için acilen böyle bir kanuna ihtiyacımız var demişler. Bu kanunun direkt zenginlerin rekabet etmesi, kar etmesi için bu ülkenin kaynaklarının başka bir şekilde sömürülmesinin aracı olacak” açıklamasını yaptı. TARIM YOK SAYILDI Kanun teklifinin Meclis’e sunulmadan önce Tarım Komisyonu’nda değerlendirilmemesini büyük bir eksiklik olarak nitelendiren Sarıbal, şunları söyledi: “İklim değişikliği sadece çevre meselesi değildir; aynı zamanda gıda üretimi, su kaynakları ve çiftçilerin geçim mücadelesiyle doğrudan bağlantılıdır. Ancak bu teklif hazırlanırken çiftçilerin, üreticilerin, tarım uzmanlarının, ziraat mühendislerinin, meslek odalarının görüşleri alınmamış; Tarım Komisyonu sürecin dışında bırakılmıştır. Bu kabul edilemez!” Milletvekili Orhan Sarıbal, yıllardır uygulanan yanlış politikalar nedeniyle çiftçilerin yoksulluğa sürüklendiğini ve şimdi de bu teklifle tarıma ve doğaya büyük bir darbe vurulacağını belirtirken; “İklim krizi tarımı vuruyor, iktidar seyrediyor. Kuraklık büyüyor, su kaynaklarımız azalıyor, gıda fiyatları yükseliyor. Ancak iktidarın çıkardığı her düzenleme şirketleri zengin ediyor. Bugüne kadar yapılan her yanlış düzenleme toprağımızın çoraklaşmasına, sularımızın ticarileşmesine, ormanlarımızın yok edilmesine neden oldu. Bu iklim değil, karbon emisyonu ticareti kanunudur. Ticari kaygılarla yürütülen her yasal değişiklik, şirketlere yarıyor, dereler kurutuluyor, tarım arazileri yok ediliyor; ormanlarımızı ağaçsızlaştırıyor, soluduğumuz havayı kirletiyor. Bu kanun teklifinin geri çekilmesi şarttır! Eğer gerçekten bir İklim Kanunu çıkarılacaksa, bu kanun sermaye gruplarının değil, halkın, üreticinin, çiftçinin, bilim insanlarının söz sahibi olduğu bir süreçle hazırlanmalıdır” diye konuştu.

Sarıbal:  Tarım ve hayvancılığın üzerindeki kayyum Mehmet Şimşek'tir Haber

Sarıbal: Tarım ve hayvancılığın üzerindeki kayyum Mehmet Şimşek'tir

Bunun karşılığında 1 milyar 235 milyon dolar, yaklaşık 39 milyar TL ödendi. Ancak bunca ithalata rağmen kırmızı et fiyatları düşmedi, halk ucuz ete ulaşamadı, 33 milyon etin tadını unuttu” dedi. Tarım ve hayvancılık sektöründeki krizin giderek derinleştiğini vurgulayan Milletvekili Sarıbal, üreticilerin en büyük sorunlarının ekonomi yönetiminin politikalarından kaynaklandığını belirtti. “Tarım ve Orman Bakanlığı’nın üretimi desteklemesi, hayvancılığı güçlendirmesi ve ithalata bağımlı olmadan üreticiyi yaşatması gerekir. Ancak bu süreci yöneten Hazine ve Maliye Bakanlığı’dır” ifadelerini kullandı. Tarım ve hayvancılığın içinde bulunduğu çıkmazın en somut göstergelerinden birinin et ve süt sektöründeki kriz olduğunu söyleyen Sarıbal, Et ve Süt Kurumu Genel Müdürü Mustafa Kayhan’ın basına yansıyan açıklamalarına dikkati çekti: “Kayhan, ithalatın çözüm olmadığını, pazarın daraldığını ve özellikle Arap ülkelerinin fiyat artırmasıyla daha büyük sorunların ortaya çıktığını söylüyor. Buna rağmen ESK’nın kasasına girmesi gereken para bile Hazine’ye aktarılıyor.” Ayrıca, Hayvancılık Genel Müdürü Salih Çelik’in çiğ süt fiyatlarındaki sıkıntının çözümü için Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın devreye girmesi gerektiğini, ancak bütçe kısıtı nedeniyle hiçbir adım atılamadığını söylediğini hatırlatan Sarıbal, Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı Ahmet Gümen’in de süt tozu regülasyonu konusunda benzer engellerle karşılaşıldığına yönelik açıklamalarına değindi, “Hazine, ihracata destek için bütçe ayırmıyor, hayvancılığı ayakta tutacak politikaları engelliyor” dedi. Sarıbal, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Tarım ve hayvancılıkla ilgili alınacak tüm kararlar Tarım ve Orman Bakanlığı yerine Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan çıkıyor. Türkiye’de tarım ve hayvancılığın üzerindeki kayyum Mehmet Şimşek’tir.” HAYVAN VARLIĞI ALARM VERİYOR Milletvekili Sarıbal, Türkiye’nin ithalatla beslenirken, büyük yabancı şirketlerin ise bu durumdan kar sağladığını belirtti, ithalattan en büyük kazancı Uruguay ve Brezilya’daki büyük sığır işletmeleri ile Polonya ve Fransa’daki üreticilerin elde ettiğini açıkladı. Türkiye’de hayvan varlığının alarm verdiğini vurgulayan Sarıbal, “2024 yılında hayvan varlığında cüzi bir artış yaşansa da, halen 2021 seviyesinin 3,7 milyon baş altındayız. Tarımsal destekleme ödemeleri içinde hayvancılığın payı ise 5 yıl önce yüzde 36 iken bugün yüzde 21’e düştü. 2010 yılından bu yana Türkiye, 10,3 milyon baş canlı hayvan ve 419 bin ton kırmızı et ithal etti. Bunun için 12 milyar dolar ödendi. Ama ne kırmızı et fiyatları düştü ne de yoksullar ete ulaşabildi. Küçükbaş hayvan ithalatında ise tablo daha da vahim; 50 bin baş küçükbaş hayvan ithal edilirken, bunun 43 bini Suriye’den getirildi. Taşıma suyla değirmen dönmez ama AKP ısrarla bu kısır döngüyü sürdürüyor” ifadelerini kullandı. 33 MİLYONDAN FAZLA VATANDAŞ ETİN TADINI UNUTTU Türkiye’nin gıda enflasyonunda OECD ülkeleri arasında zirvede yer aldığını, sürekli artan tarımsal girdi fiyatlarının üreticileri zora sokarken, maliyet artışlarının doğrudan tüketiciye yansıdığını belirten Sarıbal, “Vatandaşlar için et ve tavuk artık lüks hale gelirken, bitkisel protein kaynakları bile erişilemez seviyeye geldi. Tarımsal üretimde yaşanan düşüş ve fiyat artışları, hem et ve tavuk tüketimini hem de bitkisel protein kaynaklarına erişimi olumsuz etkiliyor. Son verilere göre, Türkiye’de baklagil ekili alanlar son 35 yılda yüzde 35 azalırken, baklagil tüketimi de büyük bir düşüş yaşadı. 1980’lerde kişi başına 20 kg olan yıllık baklagil tüketimi, bugün 13,7 kg’a kadar geriledi. Artan fiyatlar nedeniyle et tüketimi de büyük ölçüde azaldı. Avrupa’da kişi başına düşen yıllık et tüketimi 70-100 kg arasında değişirken, ABD’de bu rakam 100 kg’nin üzerine çıkıyor. Türkiye’de ise kişi başına düşen et tüketimi sadece 35 kg. Daha da çarpıcı olan, nüfusun yaklaşık yüzde 40’ı iki günde bir et, tavuk veya balık tüketememesi. Yani, 33 milyondan fazla yurttaş, ekonomik sıkıntılar nedeniyle etin tadını unutmuş durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sık sık dile getirdiği ‘Türkiye uçuyor’ söylemine rağmen, halkın yaşadığı gerçeklik derinleşen yoksulluk ve gıda krizinden ibaret” dedi. HER YIL 500 BİN BUZAĞI KAYBEDİLİYOR Milletvekili Sarıbal, Türkiye’nin hayvancılık politikalarının tamamen yanlış olduğunu belirterek çözüm önerilerini sıraladı: “Yerli üretimi teşvik etmek, yem fiyatlarını düşürmek için destekleri artırmak, damızlık hayvan yetiştiriciliğine daha fazla yatırım yapmak, küçük ve orta ölçekli üreticilere destek sağlamak, meraları etkin kullanmak ve yem bitkisi üretimini artırmak gerekiyor. Öncelikle yıllık 500 bini aşan buzağı kayıplarının önüne geçin. Destekleri büyük endüstriyel işletmelere değil, küçük aile işletmelerine verin. Üretici örgütlerini güçlendirerek piyasada etkin olmalarını sağlayın. Aksi halde Türkiye, uzun yıllar ithalata bağımlı kalmaya devam edecektir” diye konuştu.

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
Söz Bursa En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.