SON DAKİKA
Hava Durumu

#Ömer Çelik

Söz Bursa - Ömer Çelik haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Ömer Çelik haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Çelik: Anayasanın ilk 4 maddesiyle ilgili herhangi bir tartışmamız yoktur Haber

Çelik: Anayasanın ilk 4 maddesiyle ilgili herhangi bir tartışmamız yoktur

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, MYK toplantısı devam ederken basın toplantısı düzenledi. Çelik, toplantıda Teşkilat Başkanlığı, Medya ve Tanıtım Başkanlığı, Ar-Ge Başkanlığı tarafından yapılan sunumların yanı sıra, önümüzdeki kongre sürecine yönelik hazırlıklara değindi. Çelik, 12 Eylül darbesinin 44. yıl dönümünde darbenin Türkiye’ye verdiği zararları hatırlatarak, bu darbenin dış kaynaklı bir proje olduğunu ifade etti. Türkiye’nin darbe anayasasından kurtulması gerektiğini ifade eden Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bütün darbeler aslında işte huzuru sağlamak için, anayasal düzeni korumak için derler. Bu tip bahanelerle ortaya çıkarlar. Ama her zaman sorulan soru şudur: Darbelerden bir gün önce var olan huzursuzluk darbeden bir gün sonra aynı güçler iş başındayken nasıl giderilememiştir? Dolayısıyla bu darbelerin aslında herhangi bir şekilde huzuru sağlamak ya da anayasal düzeni korumakla ilgili değil, belli bir siyasi projeyi hayata geçirmek, belli bir siyasi maksada ulaşmak üzere planlandığı ve icra edildiği çok açıktır. Burada darbeyi yapanların dış çevreler tarafından ’bizim çocuklar’ ya da ’bizim oyuncaklar’ diye anılması her zaman için bunun sembolü olmuştur. Maalesef 12 Eylül darbesi, aynı 60 ihtilali, postmodern darbeler gibi büyük zararlar vermiştir. Ama 12 Eylül darbesinin tabii en büyük zararlarından bir tanesi, o anayasayla ortaya çıkan ve Türkiye’deki sivil siyasetin üstünlüğünü, demokrasinin üstünlüğünü, demokratik gelişmeyi gasp eden sonuçlarıdır. Tabii burada sık sık bunu söylüyoruz. Bu darbe anayasasından Türkiye’nin kurtulması gerekir ve bundan kurtulması için de net bir şekilde ciddi bir anayasa, sivil anayasaya Türkiye’nin ihtiyacı vardır. Tabii ki 30 yıldan fazla sürede çok sayıda maddesi değişti. 19 kez değiştirildi. Sistemin çalışmasındaki dengeyi bozan, kendi iç bütünlüğü olmayan ama en önemlisi darbenin izlerinin hem lafzına, anayasanın lafzına hem de ruhuna sindiği sonuçlar maalesef Türkiye’nin önünde engel olmaya devam etmektedir. Birçok maddede değişiklik olmasana rağmen gelinen noktada kendi içinde bütünlüğü olan entegre ve sivil bir gözle yapılmış, milli iradeyi korumak, anayasal düzeni korumak, temel hak ve hürriyetleri geliştirmek, özgürlükleri korumak, Türkiye’yi önümüzdeki yüzyıla hazırlayacak sadelikte ve dinamizmde bir sivil anayasaya olan ihtiyaç, ihtiyaçtan öte bir zorunluluktur. En önemlisi de bunun gelecek nesillere bir borcumuz olmasıdır. Demokrasi konusundaki samimiyetlerden bir tanesi de bu anayasa sürecine destek vermekle ilgilidir. Hem sağdan hem soldan çeşitli kesimlerden herkes bu anayasanın değişmesi gerektiğini net bir şekilde ifade ediyor. Ama maalesef iş bunu hayata geçirmeye gelince bir sürü engeller oluyor. Çeşitli zamanlarda bu süreçlerin içinde bulunduk ama sistemi kilitleyen bir takım tutumların aslında çeşitli yerlerde taktik manevralar gibi öne sürülerek stratejik düzeyde anayasa değişimini engellemek üzere işlevselleştirildiğini gördük. Onun için gerçekten Türkiye’yi lafzıyla, ruhuyla halen bu darbe süreçlerini taşıyan bu anayasadan kurtarmak gerektiği açıktır. Sivil anayasanın yapılması bugün siyaset yapan, bugün yönetici olan, bugün akademisyen olan, bugün herhangi bir görevde olan herkesin gelecek nesillere bir borcudur." Sözcü Çelik, teşkilatların yaz dönemi boyunca yoğun çalışmalar gerçekleştirdiğini ve bu süreçte yapılan Türkiye Buluşmaları’nın verimli geçtiğini ifade etti. Teşkilatların Türkiye’nin demokratik ve müreffeh geleceği için önemli bir rol oynadığını vurgulayan Çelik, sivil siyasetin en yüksek adresinin AK Parti olduğunu ve bu siyasetin vatandaşın taleplerini dikkate alarak şekillendiğini belirtti. Çelik, Türkiye Buluşmaları’nın son derece verimli olduğunu, teşkilatların kendi siyasetlerini vatandaşlarla buluşturma bakımından çok güzel köprüler kurduğunu gösterdiğini söyledi. "HELALLEŞMEDEN NORMALLEŞMEYE, NORMALLEŞMEDEN CUMHURA HAKARET EDENLERİ HİMAYEYE DÖNÜŞEN BİR SÜREÇ" Çelik, CHP’nin "helalleşme" ve "normalleşme" süreçlerinin ardından son dönemde Cumhurbaşkanına hakaret edenleri himaye etmeye dönüştüğünü söyledi. Çelik, bu durumun vatandaşlar tarafından olumsuz karşılandığını ve AK Parti’nin siyasetteki güçlü duruşunun sürdüğünü belirtti. Çelik, "Helalleşmeden normalleşmeye, normalleşmeden cumhura hakaret edenleri himayeye dönüşen bir süreç. Tabii vatandaşımız da bunun notunu vermektedir. Çünkü bu işler uzun yürüyüşler içerisinde tutarlılık gerektirir. Tutarlılık olmadığı zaman herhangi bir şekilde bundan netice alınması mümkün değildir. Sivil siyasetin en yüksek adresi, demokrasinin en büyük taşıyıcısı bugün AK Parti’dir. Türkiye’yi Türkiye Yüzyılı’na taşıyacak irade de AK Parti’de ve Cumhur İttifakı’nda somutlaşmaktadır" dedi. "BUNU YAPANLARIN, BU EMRİ VERENLERİN HEPSİNİN CİNAYETTEN YARGILANMASI GEREKİR" Sözcü Çelik, Filistin’de şehit edilen Ayşenur Ezgi Eygi’yi de anarak, İsrail’in Gazze’deki saldırılarını kınadı. İsrail güçlerinin Ayşenur Ezgi Eygi’yi doğrudan hedef alarak öldürdüğünü belirten Çelik, "Burada bunu yapanların, bu emri verenlerin hepsinin cinayetten yargılanması gerekir. Fakat işte bir çifte standartta burada görüyoruz. Bazı basın kuruluşları net bir şekilde Ayşenur kardeşimizden bahsederken, yani barış isteyen birinden, Gazze için yüreği atan birinden, başka bir coğrafyada yaptığı kariyer çerçevesinde rahatça yaşayacakken insanlık vicdanının yanında saf tutan birini hedef alan bu katliam karşısında tutup onunla ilgili haber yaparken Ayşenur’la ilgili ’militan’ diyorlar. Bunlar barışı savunan herkese militan derler. Bunlar adaleti savunan herkese militan derler. Bunlar insanlık adına vicdani bir hassasiyet gösteren herkese militan derler. Çünkü bunların ruhları kirlenmiştir. Bunların akılları kirlenmiştir. Bunların yegane amacı insanlığı daha büyük kaosun içerisine sokmaktır. Bunlar her zaman için yaptıklarında kendileriyle ilgili ufacık bir şey söz konusu olduğunda bunu dünyanın en önemli meselesi haline getirirler. Ama bir başkası kendileri tarafından katledildiği zaman hemen yalan makinesini çalıştırarak, onu militan diye suçlamaya başlarlar. Tabii bunun bir de alt payandaları var, alt destekçileri var. Onlar da Ayşenur kardeşimizi kimin öldürdüğünü belirtmeden öldürüldü diye geçiyorlar. Peki kim öldürdü? Niye öldü? Bütün bunları yazmıyorlar. Niye? Yine orada bu katliam makinesini savunmaya dönük bir şey var. Bunun üçüncü ayağında da şu var; yukarıdan aşağı saydığımızda bir takım haberlerde maalesef Türkiye’nin içinde de bazıları yaptı bunu. İsrail güçlerinin Netanyahu’nun katliam şebekesinin istemeden ve doğrudan olmayan bir sebeple bu olaya sebebiyet verdi. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı da önce ’Yeterince bilgi sahibi değilim’ dedi. Sonra ’İsrail güçleri istemeden ve doğrudan olmayan bir şekilde bunu yapmış’ dedi. Tepkiler olunca daha güçlü bir söz söyleme ihtiyacı hissetti. Dolayısıyla mesele Netanyahu gibi bir katliam şebekesi olunca hakikatin nasıl eğilip büküldüğünü, adaletin nasıl taciz edildiğini, hakkaniyetin nasıl hedefe koyulduğunu bir kere daha görmüş olduk. Esas mesele budur. Ruhları kirleten, akılları kirleten, vicdanların üzerinde ipotek koymaya çalışan ve insanlığın adalet aracını gasp etmeye çalışan bu katliam şebekesine teslim olanların yaptığı bu katliam şebekesinin suçu kadar ağırdır. Buna teslim olmak kadar, bu süreci sessizce geçiştirmeye çalışmak kadar bu bahsettiğim kavramsal oyunlarla işte militan diyerek, öldürüldü diyerek, istenmeden ve doğrudan olmayan sebeplerle bu eylem ortaya çıktı denilerek bunu örtbas etmeye çalışmak kadar alçakça bir durum yok. Gelinen noktada maalesef en büyük zararı insan hakları bilincine veriyorlar. Ama ne olursa olsun Gazze meselesi insanlığın aklının temizlenmesinde, ruhunun temizlenmesinde, adalet fikrinin yüceltilmesinde, insan haysiyetinin yüceltilmesinde, şehitlerinin bereketiyle yeni bir sayfa açılmasına vesile olmaktadır. Şehitlere, bir kere daha Ayşenur kardeşimize ve oradaki bütün şehitlere Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyoruz" diye konuştu. YUNANİSTAN İLE DİYALOG SÜRECİ Çelik, Yunanistan ile diyalog sürecinde yaşanan gelişmeleri de değerlendirdi. Çelik, Başbakan Kiryakos Miçotakis’in diyalog ve normalleşmeye yönelik mesajlarına rağmen Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Dendias’ın Türkiye’yi hedef alan açıklamalar yaptığını söyledi. Çelik, Dendias’ın açıklamalarının Miçotakis’in başbakan olarak koyduğu irade ile çeliştiğini ve diyalog sürecini sabote etmeyi amaçladığını belirtti. Çelik, Doğu Akdeniz’deki gelişmelere ve dış müdahalelere dair değerlendirmelerde bulunarak, bölgedeki sorunları çözmeye gelenlerin aslında sorunları daha karmaşık hale getirdiğini vurguladı. Kıbrıs meselesine dışarıdan müdahale edenlerin gerçekte çıkarlarının peşinde olduğunu ifade eden Çelik, bölgenin sağduyulu bir şekilde yönetilmesi gerektiğini belirtti. Çelik, provokatörlere meydan verilmemesi gerektiğini de sözlerine ekledi. Sivil bir anayasa hedeflediklerini ancak mevcut ilk dört maddenin değiştirilmesi önerilerine karşı olduklarını da vurgulayan Çelik, anayasanın ilk dört maddesi konusunda herhangi bir tartışma olmadığını ve bu maddelerde herhangi bir değişiklik teklifinin olumlu görülmediğini belirtti. "ÖZGÜR BEY KEŞKE BU KONUŞMAYI ŞEHİDİN BABASININ YANINDA YAPMASAYDI" "CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ayşenur Ezgi Eygi’nin cenazesinde konuşmadığı için Meclis Başkanı Kurtulmuş ile cenaze adabına yakışmayan bir diyaloğa girdi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Çelik, "Burası bir cenaze. Özgür Bey keşke bu konuşmayı şehidin babasının yanında yapmasaydı. Kuşkusuz herkesin mesajı Ayşenur’un şehadetini selamlamaktı. Özgür Bey iki hata yaptı; biri Ayşenur’un fedakarlığını bir ideolojiye indirgedi. Bu doğru bir şey değil. Gazze bir insanlık meselesidir. İkincisi cenazeler siyasi partilerin nutuk atacağı yer değil. Devleti temsil eden makam duygu ve düşünceleri paylaşıyor. Oradaki en üst makam Meclis Başkanlığı makamıdır. Herhangi bir siyasi indirgeme yapmadan Ayşenur’un, insani değerlerin safında konuşuyor. Zaten siyasi bir konuşma yapılmıyor. Devlet hayatının standartlarını Özgür Bey koymuyor" ifadelerini kullandı. "FRANSA DEMOKRASİ İLKESİNDEN SAPARAK TERÖR ÖRGÜTLERİNE DESTEK VERİYOR" Fransa’da PKK yandaşlarının düzenlediği festivalde terör örgütünün propagandasının yapılmasını çifte standart olduğunu söyleyen Çelik, Fransa’nın terör örgütlerine destek veren tutumunu eleştirdi. Fransa’daki bir çimento firmasının PKK ve DEAŞ gibi terör örgütlerine destek verdiğini ve bu desteklerin Fransız istihbaratının bilgisi dahilinde yapıldığını ifade eden Çelik, Fransa’nın demokrasi ilkesinden saparak terör örgütlerine destek verdiğini ve bunun demokrasi açısından büyük bir zarar olduğunu belirtti. Bir basın mensubunun "CHP Genel Başkanı Özgür Özel, erken seçim ile ilgili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a seslenerek, ’İşsizliği engelleyemeyenin, yoksulluğu bitiremeyenin, fiyatları indiremeyenin gideceği yer seçim sandığıdır. Kaçamazsınız; geçim yoksa seçim var’ ifadelerini kullandı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?" şeklindeki sorusuna Çelik şöyle cevap verdi: "Özgür Bey, ’Erken seçim talebimiz olmayacak’ demişti. Seçimlerin üzerinden çok zaman geçmedi. Demek ki kendilerine ödünç verildiğini düşündüğü oyları hak etmediklerini ve bu sonucu alamadıklarının ifadesidir. Biz bize verilen muhafazakar Kürt demokratlardan ödünç oylar olduğunu biliyoruz. ’Erken seçim istemeyeceğiz, hizmetlerimiz ile vatandaşın huzuruna çıkacağız’ demişti. Bu gerçekleşmedi demek ki. Erken seçim yoktur. Erken seçim olunca CHP Genel Başkanı kim olacaktır, tüm tartışma bundan ibarettir" ifadelerini kullandı.

Çelik'ten CHP Genel Başkanı Özel'e tepki Haber

Çelik'ten CHP Genel Başkanı Özel'e tepki

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, parti genel merkezinde gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Çelik, 'Özgür Özel’in Cumhurbaşkanımızın yaptığı açıklamayla ilgili 'imam hatip ve harbiyelileri karşı karşıya getiriyor' sözlerine ilişkin, "Bunlarla ilgili herhangi bir şekilde karşı karşıya getirme anlayışı en başta bu kurumlarda yetişen ve bu memlekete hizmet eden bu milletin çocuklarına haksızlık olduğu gibi, aynı şekilde de Cumhurbaşkanlığı makamına dönük olarak son derece provokatif bir yaklaşımdır. Aynı şey 28 Şubat zihniyetinde de görülmüştü, 28 Şubat kafasında da görülmüştü. Şu ortamlarda şu değerlendirmeyi yapabilirsin, bu ortamlarda bu değerlendirmeyi yapamazsın, şu kıyafeti giyersin, bu kıyafeti giyemezsin diye kamu alanını bu şekilde bölme yaklaşımı son derece ilkel, arkaik ve Türkiye’ye çok büyük acılar yaşatmış bir yaklaşımdır. Harbiye milletin değeri olduğu gibi imam hatipler de milletin değeridir, milletin çocuklarının bu ülkeye hizmet etmek için gittiği kurumları, okulları bu şekilde karşı karşıya getirme anlayışı asıl Sayın Özel’in dilinde ifade bulmaktadır ve bu son derece yanlış ve provokatiftir" diye konuştu. Hangi okuldan mezun olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti anayasası ve kanunları çerçevesinde, kanunların izin verdiği çerçevede faaliyet gösteren bütün bu kurumlardan mezun milletin evlatlarının çok net bir şekilde bu millete hizmet etmek için, bu milletin geleceğine hizmet etmek için mezun olduğu açık olduğunu belirten Çelik, "Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın sözlerine dönük Harbiye’yi ve imam hatipleri karşı karşıya getirmek istiyor gibisinden bir yaklaşım provokatif bir yaklaşımdır ve 28 Şubat zihniyetinin bir ürünüdür. Burada demokrasi tabii teorik bir şey olarak var olmuyor, birçok insan teorik olarak ben demokratım diyebilir. Ama esas mesele, demokratım dediğinizde bunu siyasi meselelere, sosyal meselelere nasıl uyguladığınız ve bu uygulama neticesinde bir demokrasi çıktısının ortaya çıkıp çıkmadığıdır. Eğer buradan demokrasi çıktısı çıkmıyorsa, demokratik bir zihnin ortada var olduğunu söylemeyiz. Maalesef Sayın Özel’in değerlendirmelerinde böyle bir demokratik çıktı görülmemektedir. Cumhurbaşkanlığı makamına dönük, Cumhurbaşkanımıza dönük olarak Harbiye’yle imam hatibi karşı karşıya getiriyor demek kınanması gereken son derece provokatif bir yaklaşımdır. Cumhurbaşkanımız devletin başı olarak bu ülkenin okullarından mezun olan Harbiye üzerindeki hassasiyeti de yüksek bir devlet anlayışına sahiptir, imam hatipler üzerindeki ve diğer başka okullardan mezun onlar, diğer başka okullar üzerindeki onların geleceği üzerindeki hassasiyeti de yüksek bir devlet anlayışına sahiptir. Dolayısıyla maalesef Sayın Özel’in bu yaklaşımı son derece provokatif ve sorumsuz siyaset anlayışının örneği olarak ortaya çıkmıştır" şeklinde konuştu. Çelik, bütün bu kurumların yüksek standartta eğitim vermesi, bu kurumların disiplinlerinin gözetilmesi, geleceğe dönük olarak bu çerçevede mevcut faaliyetlerini yürütürken bu hassasiyetler içinde olmaları her zaman son derece kıymetli olacağını belirtirken bu çerçevede bakıldığında, bütün bu kurumlar üzerindeki hassasiyetlerin ne bir şekilde gözetilmesi gerektiğini ifade etti. Çelik, bütün milletimin evladı olan ve milletimin acısı olarak maalesef toprağa verilen Narin'i halen büyük bir acıyla hatırladıklarını bildirdi. "PKK terör örgütünün dağa kaçırdığı küçük kız çocukları hakkında herhangi bir cümle söylememiş olanların burada Narin’e sahip çıkıyormuş gibisinden bir tabloyla görüntü vermeleri ikiyüzlülükten başka bir şey değildir" Bugün de bakanların, Genel Merkezden bir heyetin, milletvekillerinin ve genel başkan yardımcılarının Narin’in mezarını ziyaret edeceklerini ve oradan millete taziyelerini bir kere daha ifade edeceklerini bildiren Çelik, "Sayın Cumhurbaşkanımız adli sürecin bizzat takipçisi olacağını ve bu kişilerin hukuk çerçevesinde gereken cezayı alması için en yüksek şekilde bu konuyu takip edeceğini ifade ettiler. Partimizde de arkadaşlarımız bütün bu gelişmeleri en hassas biçimde takip ediyorlar. Bugün de bu hassasiyet çerçevesinde milletimizle bu taziyelerini bir kere daha paylaşmak üzere Narin evladımızın mezarını ziyaret edecekler. Tabii bu tip konularda siyasi cümle kurmak, siyasi değerlendirme yapmak son derece yanlıştır. Bu, vicdanları yaralayan, vicdanları kanatan ve hepimizin acısı olan bir meseledir. Dolayısıyla buradan bir siyasi sonuç çıkarmaya çalışmak, topyekun belli camiaları suçlamaya çalışmak şeklindeki bir siyasi motivasyon içinde olmak fevkalade yanlış bir durumdur. Burada birkaç tane konuyla karşı karşıya kaldık. Maalesef acıyı paylaşmak yerine doğrudan hükümetimize, partimize dönük olarak birtakım laflar söyleyenler söz konusu oldu. Tabii bunların belli bir siyasi motivasyonla hareket ettiği net bir şekilde görülmektedir. Özellikle PKK terör örgütünü destekleyen ve Diyarbakır annelerinin yanına bir kere gitmemiş olan, bu PKK terör örgütünün dağa kaçırdığı küçük kız çocukları hakkında herhangi bir cümle söylememiş olanların burada Narin’e sahip çıkıyormuş gibisinden bir tabloyla görüntü vermeleri ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. Evlatlarına kavuşmak isteyen Diyarbakır annelerine herhangi bir şekilde sahip çıkmayanlar, burada o dağa kaçırılan küçük kız çocukları konusunda tek bir cümle etmemiş olanlar, bugün çıkmışlar bu acı üzerinden bir politika üretmeye çalışıyorlar" ifadelerini kullandı. "Narin hepimizin kızı olmuştur, Narin hepimizin yüreği olmuştur" DEM Parti Mardin milletvekilinin Kur’an kurslarını hedef almasının "bu ikiyüzlü politik ajandanın bir neticesi olarak" gündeme geldiğini aktaran Çelik, "Yani bütün bu acıyı, bütün bu yanlışı tutup Kur’an kursları üzerinden, Kur’an kurslarına saldırmak için bir vesile addetmek acıyı paylaşmak değildir, tam tersine siyasi ikiyüzlülüktür, siyasi istismardır. Burada bütün bu gelişmeler en yakın şekilde takip edilmektedir, bütün detaylarıyla takip edilmektedir ve bu acı milletimizin acısı olarak hafızalarımıza kazınmış, hepimizin acısı olarak yüreğimizde yer etmiş ve hepimizin sonuna kadar adli sürecin takipçisi olacağı bir süreç olmalıdır. O sebeple, bu vesileyle bütün bir kız çocukları konusundaki hassasiyetin, bütün çocuklar konusundaki hassasiyetin yüksek bir derecede ifade edilmesi, vicdani konularda bu sözlerin dillendirilmesi ve kuşkusuz bu acının paylaşılması her zaman saygıdeğerdir. Ama bunu siyasi istismar konusu yapıp birtakım kurumlara, birtakım partilere saldırmak için vesile addedenlerin bu acıyla da bir ilişkisi olmadığı açıktır. Bugün arkadaşlarımız orada o ziyareti yapıyorlar, Narin hepimizin kızı olmuştur, Narin hepimizin yüreği olmuştur. Narin’i maalesef sağ olarak bulamadık, o kadar günlerce aramaya rağmen onun önündeki hayatı yaşamasına imkân sağlayacak şekilde sağ olarak bulunamadı. Bundan sonrasında onun hatırasına sahip çıkacağımız en önemli konulardan bir tanesi, bu konulardaki hassasiyetin her zaman yüksek tutulmasıdır. İkincisi de, yine adli sürecin partimiz tarafından da aynı şekilde hassasiyetle takip edileceği açıktır" belirtti. Çelik, bu sene küresel vicdanın ve siyasetin de en önemli konusunun Gazze olmaya devam ettiğini söyledi. CHP Sözcüsünün MEB yeni yıl açılışında Gazze’nin anılmasından rahatsızlık duyduğunu belirtmesine ilişkin Çelik, "Maalesef buradaki can kayıpları, çocuk ölümleri, kadın ölümleri bütün bunlar bu çerçeveye koyulduğunda insanlığın gözü önünde bu katliam gerçekleşiyor ve maalesef bu ikiyüzlü sözler, çekimser davranışlar, sonuç alınmayan siyasi süreçler çerçevesinde İsrail’e destek verenlerin bu sorumluluğu, suça ortaklığı ve utancı devam ediyor. Tabii bizim Gazze ile özel bir bağımız var, tarihi bağlarımız olduğu gibi vicdani bağlarımız da var ve bu çerçevede de hem kendimiz için, hem gelecek nesiller için Gazze konusunun en yüksek vicdani mesele olarak değerlendirilmesi ve yeni nesillerin hafızasında da bu şekilde yer alması için çalışmalar yapılması son derece kıymetlidir. O sebeple Milli Eğitim Bakanımız da Çanakkale’den Gazze’ye konusunun ilk ders olarak okullarda okutulması için bir girişim içerisinde oldu ve bu aslında bizim verdiğimiz var olma mücadelesiyle Gazze’de verilen var olan mücadelesi arasındaki vicdani bağın, yüksek değerlerin, ortak değerlerin ifade edilmesi ve gelecek nesillere aktarılması bakımından son derece kıymetli. Fakat nedense bu konuyu da CHP Sözcüsü yaptığı açıklamada Bakanımızı ve Bakanlığımızı hedef alarak bu konunun bu şekilde ele alınmasını tarihi çarpıtmak ya da laik eğitim anlayışına karşı bir tutum olarak değerlendirmeyi tercih etti. Kuşkusuz bu şekildeki bir değerlendirme baştan aşağı temelsiz ve son derece talihsiz, aynı zamanda da vicdansız bir değerlendirmedir. Bütün insanlığın vicdanının düğüm noktası haline gelmiş Gazze’nin bu şekilde anılmasından daha doğal ne olabilir? Bu vicdanla bağ kuramayan odakların bu şekilde bir değerlendirme yapması tabii kendi kendilerine ayna tutmalarını gösteren bir şeydir, ama aynı zamanda da bu şekildeki bir siyasi değerlendirme, bunu bir laiklik meselesi, bir tarihi çarpıtma meselesi olarak sunmaları da aslında laiklikten de hiçbir şey anlamadıklarını, tarih bilinci konusunda da ne kadar yüksek bir yoksunluk içerisinde olduklarını göstermektedir. Vicdani meseleleri bile bir rejim meselesi olarak ele almaya çalışanların siyasi anlayışı şimdiye kadar Türkiye’de hiç kimseye bir fayda sağlamamıştır, bundan sonrasında da herhangi bir şekilde bir fayda sağlamayacaktır. Burada çocuklarımıza Çanakkale’den Gazze’ye bütün bu sürecin ilk ders olarak okutulmasının Türkiye’nin hem gelecek nesillerine bir vicdan hatırlatması, onların hafızasına bunu yerleştirmesi, hem de dünyaya bu mesajı vermesi açısından son derece kıymetli olduğunu ifade etmek isterim. CHP sözcülerinin açıklamalarını kendi talihsizliği ve vicdansızlığıyla baş başa bırakıyoruz" şeklinde konuştu. "Amerikan kamuoyuna dönük olarak yapmaları gerekenden uzak durmak şeklinde hafifletmeye çalışmaları hiçbir şekilde kabul edilemez" Ayşenur Eygi'nin İsrailli bir keskin nişancı tarafından hedef alınmasıyla ilgili gündemin de devam ettiğini aktaran Çelik, "Kardeşimize bir kere daha Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyoruz. Ailesine, sevenlerine, Filistin davasına gönül vermiş olanlara, Gazze’de temelindeki küresel vicdanı ayakta tutan herkese buradan başsağlığı diliyoruz. Rachel Corrie’den, Şirin Ebu Akile’ye kadar bu zincir insanlığın ortak küresel vicdanına, insanlığın ortak vicdanına, temel değerlerine sahip çıkma şeklindeki dünyanın çeşitli yerlerinden vicdan sahibi insanların bu tutumu ortaya koyması tabii ki insan onurunu, insan haysiyetini, insanlığın asaletini ayakta tutan bir durumdur ve bunun son örneği de Ayşenur Eygi kardeşimiz olmuştur. Burada İsrail güvenlik güçleri tarafından hedef alınarak öldürüldüğü açıktır. Fakat aynı zamanda Amerikan vatandaşı, bununla ilgili olarak Amerikan yönetiminden yapılan açıklamalarsa ibretliktir. Bir yandan çok üzüldük, çok öfkeliyiz diyorlar, bu İsrail tarafından hedef alınan ikinci Amerikan vatandaşı diyorlar, ama daha sonrasında da hedef alınmamış, kurşun sekmiş ve hata olarak vurulmuş şeklinde bir açıklamayla maalesef bu vicdan konusunda yine kaçamaklara başvuruyorlar. Net bir durum vardır, Netanyahu Hükümeti bir katil şebekesidir, Netanyahu hükümetinin emriyle hareket eden bu sivilleri öldüren herkes katildir, bir soykırımcıdır ve bunların gereken cezayı bu şekilde alması gerekir. Burada da Ayşenur Eygi kardeşimize dönük olarak bu cinayeti işleyenlerin eninde sonunda bu cezayı alacağından bir kuşkumuz yoktur. Bunu saklayarak, yani işte o hedef alınmamışta kurşun sekmiş ya da yanlışlıkla vurulmuş ya da kazara vurulmuş demek meseleyi hafifletmeye çalışmak başlı başına bir vicdan konusundaki büyük bir açığa işaret etmektedir. Yani zaten 40 binden fazla insanı öldüren bu katil şebekesinin yeni bir cinayeti olarak bu kayda geçmiştir. Bunu sadece Amerikalı yetkililerin kendileriyle ilgili sorumluluktan kaçmak, Amerikan kamuoyuna dönük olarak yapmaları gerekenden uzak durmak şeklinde hafifletmeye çalışmaları hiçbir şekilde kabul edilemez. Kuşkusuz o insanlığın değerlerini, temel insani değerleri korumak için hayatını kaybetmiştir ve insanoğlunun soyluluğunun, asaletinin ve haysiyetinin bir temsilcisi olarak aziz hatırası her zaman yaşayacaktır" ifadelerini kullandı. "Kıbrıs Türkünün ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin geleceği ve bunun güvence altına alınması bizim için Kıbrıs Türkünün davası olarak sahiplenilmeye devam edecektir" ABD Savunma Bakanlığıyla Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasındaki askeri iş birliği konusuna ilişkin Çelik, "Daha önce 2020 yılında Amerika Birleşik Devletleri Güney Kıbrıs’a yönelik silah ambargosunu kaldırdığında bununla ilgili açıklama yapmıştım. Adada istikrarsızlığın ve çözümsüzlüğün kaynağı Rum Yönetimi'dir. Burada maksimalist taleplerle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ve Kıbrıs Türk’ünü görmezden gelenler onlardır. Ve dolayısıyla, burada Ada’da eşitlik temelinde iki topluma dayalı, iki kurucu unsura dayalı bir yaklaşımdan kaçanlar onlardır. Kıbrıs Türkünün ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin haklarını görmezden, varlığını görmezden gelenler onlardır. Bunların bütün talepleri hukuksuzdur ve çözümsüzdür. Silah ambargosu kaldırıldığında da söylemiştik demiştik ki, bu hukuksuzluğu ve çözümsüzlüğü üretme konusunda Rum Yönetimi'ni teşvik etmekten başka hiçbir işe yaramaz, ne barışa hizmet eder ne çözüme hizmet eder demiştik. Şimdi bu şekilde bir askeri iş birliği anlaşmasının yapılması buradaki sıkıntıları daha da derinleştirecek, Rum tarafının şımarıklığını daha da tahrik edecek bir yaklaşımdır, son derece sorumsuz bir değerlendirmedir. Bunun Türkiye’de olan müttefiklik ilişkileri açısından da son derece sıkıntılı bir durum olduğu açıktır. Bütün bu tablo içerisinde ne olursa olsun, kim Akdeniz’de ne yapmak istiyorsa biz bunu net bir şekilde görüyoruz. Akdeniz’de neredeyse kayıkçı sandalı giremeyecek kadar her taraf savaş gemisi dolmuş, burada da daha istikrarlı, daha teennili, daha diplomatik, diyaloga dayalı bir adım atılması gerekirken hem diyaloğu sabote eden hem çözümsüzlüğü isteyen hem hukuksuzluğu talep edenleri teşvik eden bir yaklaşım olmuştur bu dolayısıyla, son derece yanlış bir yaklaşım ve reddedilmesi gereken bir yaklaşım olarak kayda girmiştir. Her ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle tarihi dayanışmasını en güçlü şekilde sürdürecek. Sayın Cumhurbaşkanımızın sık sık ifade ettiği gibi Kıbrıs Türkü ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti asla ve kata hiçbir zaman yalnız kalmayacaktır. Kıbrıs Türkünün ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin geleceği ve bunun güvence altına alınması bizim için Kıbrıs Türkünün davası olarak sahiplenilmeye devam edecektir" diye konuştu.

Çelik: "Mart ayı sonunda büyük kongreyle ilgili takvim netleşmiş olacak" Haber

Çelik: "Mart ayı sonunda büyük kongreyle ilgili takvim netleşmiş olacak"

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, Merkez Karar Yürütme Kurulu toplantısı devam ederken basın toplantısı düzenlendi. Kongre süreciyle ilgili olarak bugün MKYK’da Teşkilat Başkanı Erkan Kandemir tarafından kapsamlı bir sunum yapıldığını bu çerçevede MKYK’nın takdirine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın takdirine sunulan ve şöyle bir takvim söz konusu olacağını belirten Çelik, "Ekim 2024 ile Ocak 2025 arasında belde ve ilçe kongrelerinin yapılması, Aralık 2024’le Mart 2025 arasında il kongrelerinin yapılması, bütün bu takvimin işte Mart ayı sonuna doğru yetiştirilmesi bekleniyor, tabii Gençlik Kolları ve Kadın Kolları kongresi de söz konusu olacak. Mart ayı sonundan itibaren de Gençlik, Kadın Kolları ve büyük kongreyle ilgili olarak takvim netleştirilmiş olacak. Şimdi daha ayrıntılı bir şekilde size şunu söyleyebilirim: 21 Eylül 2024 tarihi itibariyle 2 gün sürecek şekilde delege seçimleri takvimimiz söz konusu olacak. Yine 2 gün sürecek şekilde 12 Ekim 2024 tarihinde belde kongreleri söz konusu olacak. İlçe kongrelerimiz yine aynı tarihte 12 Ekim 2024 tarihinde, tabii bu uzun sürecek biraz, 93 gün kadar sürmesi söz konusu olacak. Daha sonra 28 Aralık 2024 tarihinde il kongrelerimizi başlatacağız ve bunun da 79 gün kadar sürmesi bekleniyor. Bu çerçevede bir takvim söz konusu olacak. Bunların hepsinin Mart sonuna kadar yetişmesi ve ondan sonra da Büyük Kongrenin gerçekleşmesi söz konusu olacak. Tabii şöyle bir şey var: Bir ilçede ilçe kongresini yaptığımızda, ana kademeyle ilgili ilçe kongresini yaptığımızda hemen arkasından Gençlik Kolları ve Kadın Kollarıyla ilgili de kongreyi yapacağız. Dolayısıyla o haftalar içinde, o ay içerisinde siyasi gündemimizi o ilçemizde tamamlamış olacağız. Belde için aynı şekilde, il için aynı şekilde olacak. Bütün bunları Mart sonuna doğru yetiştirmeyi planlıyoruz, tabii Genel Başkanımızın, Cumhurbaşkanımızın takdirlerine maruzdur. Kendilerinin katılmak istediği iller söz konusu olabilecektir, o sebeple takvimde bazı ileriye doğru sarkmalar söz konusu olabilir, ama şimdiki planlama Mart sonuna doğru bütün bu sürecin tamamlanması ve Büyük Kongre takviminin de ondan sonra belirlenmesi, Kadın ve Gençlik Kongreleri gerçekleştikten sonra. Tabii bütün bu süreç içerisinde sadece meseleyi mekanik bir kongre süreci olarak değerlendirmiyoruz. Yeni dönemin, yeni ihtiyaçların siyasi ritmine göre neler yapılması gerektiğini, teşkilatlarımızın bu siyasi ritme, yeni toplumsal taleplere uygun olarak ne şekillerde vatandaşımızla buluşması gerektiğini, bütün bu gelişmeler söz konusu olduğunda tabii şunun da değerlendirilmesi gerekiyor: Teşkilat Başkanlığımızın çok kıymetli çalışmaları var, daha kreatif çalışmalar. Yeni dönemde klasik teşkilat yöntemlerinin yanı sıra, yeni birtakım teşkilat yöntemleri, teşkilatın vatandaşla buluşma yöntemleri, teşkilatçılığın topluma mesaj verme bakımından birtakım yeni yöntemler, yeni modeller de çalışılıyor. Bunlar tabii MYK’mızda değerlendirilecek, bunların nasıl çalışacağı, nasıl işleyeceğiyle ilgili olarak bu gereken kararlar verilecek. Tabii ki gençlerin ve kadınların zaman ve mekan kısıtlaması olan, ama bir şekilde partimize, siyasi hareketimize, ittifakımıza destek vermek isteyen arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin de katılımlarıyla ilgili yeni trendlere uygun, yeni siyasi ritimlere uygun, yeni toplumsal taleplere uygun, yeni siyasi temsiller üretebilecek modeller nasıl oluşturabiliriz, bunlar üzerinde de hazırlıklarımız var, çalışmalarımız var, onları gerçekleştireceğiz" diye konuştu. Ekonomiyle ilgili gündemi yakından takip ettiklerini ifade eden Çelik, "Orta Vadeli Program biliyorsunuz 5 Eylül'de açıklanacak ve bu çerçevede güçlü bir şekilde Cumhurbaşkanımızın desteğiyle programın ilerlediğini ve hedeflere ulaşmaya başladığını bu şekilde görüyoruz. Burada ekonomi yönetimimize dönük olarak işte bakan arkadaşlarımızın istifa ettiği ya da içeride şu tartışmanın çıktığına dair bütün bu çıkan haberlerin hepsinin yalan olduğunu açık ve net bir şekilde size ifade etmek isterim. Bunlar spekülasyon amaçlı olarak gerçekleşiyor, bir kısmı dış kaynaklı bir kısmı iç kaynaklı, ama gözüken o ki elde edilen pozitif sonuçlardan rahatsız olanların bu pozitif sonuçları sabote etmek üzere bir propaganda faaliyeti olduğu içerisinde görülüyor. Bu propaganda faaliyetleriyle, bu kara propaganda merkezlerinin faaliyet biçimleriyle çok yakından bildiğimiz işler bunlar, mücadele yöntemlerimiz de sarihtir ve nettir bu konuda. Ama esas olan işimize bakmaktır, milletin bizden taleplerini, vatandaşlarımızın bizden taleplerini yerine getirmektir, o doğrultuda biz yolumuza devam ediyoruz" ifadelerini kullandı. "SİYASİ PARTİLER OLARAK BİRBİRİMİZİN RAKİBİYİZ, BİRBİRİMİZİN HASMI DEĞİLİZ" Siyasi rekabetin olabileceğini ama siyasi rekabetin hiçbir zaman siyasi husumete dönüşmemesi gerektiğini vurgulayan Çelik, "Siyasi partiler olarak birbirimizin rakibiyiz, birbirimizin hasmı değiliz. Hele de bugünün dünyasında yukarımızda Rusya-Ukrayna Savaşı, aşağıda Gazze’deki soykırım, bölgede Lübnan’dan, Suriye’den, İran’a kadar olan geniş bir coğrafyayı istikrarsızlaştırmaya çalışan Netanyahu Hükümetinin saldırganlığı söz konusuyken Türkiye’nin bütün bu tablo içerisinde iç bünyesini sağlam tutması son derece önemlidir. İç bünyemize dönük saldırıların başında bu nefret söylemlerinin yaygınlaştırılması ve nefret siyasetinin üretilmesi geliyor. Bu içerideki vatandaşlarımız arasındaki siyasi partilere olan mensubiyetin bir rekabetten çıkarılıp bir husumete dönüştürülmesi gibi bir sonuç doğurmaya çalışıyor bazıları, bunun da karşısında olup buna karşı da hassasiyet üretmeye çalışacağız. Her zaman söylediğimiz şey şudur: Adlarımız farklı olabilir, meşreplerimiz, mezheplerimiz, aidiyetlerimiz farklı olabilir, isimlerimiz farklı olabilir, ama hepimizin soyadı Türkiye Cumhuriyeti’dir. Herkes Türkiye Cumhuriyeti’nde birinci sınıf vatandaştır. Türkiye’nin iç bünyesinde hastalık, bölünme, herhangi bir şekilde virüs üretmeye çalışanlara karşı bu hassasiyetimizi en yüksek şekilde tutacağız. Burada Atatürkçülük yapıyorum diyerekten vatandaşlarımızın bir kısmının değerlerine saldıranlar da hem Atatürk’ümüze, hem Cumhuriyet’in değerlerine saygısızlık yapıyorlar. Atatürk’e ve Atatürk’ü sevenlere karşı çirkin bir dil kullananlar da hem Atatürk’e, devletimizin kurucusuna, hem Cumhuriyetimizin değerlerine, hem de geleceğimize dönük olarak asla kabul edilmesi mümkün olmayan bir saldırgan dil kullanmış oluyorlar. Buradaki oluştulmaya çalışılan bölünmenin ya da burada oluşturulmaya çalışılan fay hattının Türkiye’nin geleceğinde yeri yoktur, Türkiye’nin bugününde de yeri yoktur. İlk Cumhurbaşkanımız, devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a kadar yürünen bu süreçte ülkemizin büyümesi, kalkınması, bu meydan okumalar içinde yoluna doğru istikamette devam etmesi için büyük mücadeleler verilmiştir ve bu mücadele bu şekilde devam edecektir" şeklinde konuştu. "HİÇ KİMSENİN AMA HİÇ KİMSENİN HANGİ SİYASİ PARTİ OLURSA OLSUN ONLARA OY VERMİŞ VATANDAŞLARIMIZA HAKARET ETME, ONLARIN İRADESİNİ ELEŞTİRME HAKKI YOKTUR" Çelik, herhangi bir şekilde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e saygısızlık anlamında ya da oraya dönük olarak çirkin bir dil kullanma anlamındaki bütün tavırlara karşı olduklarını, aynı şekilde şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da bu şekildeki tavırların hepsinin mahkum edilmesi gereken tavırlar olduğunu bildirdi. Hakaret, tahrik içeren bunlar ilkel bir nefretin, nefret söyleminin ve nefret siyasetinin unsurlarıdır ve bunların iç bünyemizi zayıflatmaya, iç cepheyi dağıtmaya dönük olarak bir faaliyet gösterdiğini net bir şekilde ifade ettiğini aktaran Çelik, "Rekabet, demokrasi ve hukuk temelinde ve betin ilkeleri temelinde gerçekleşir. Sonuç olarak herkes yetkisini milletten almaktadır, bu çerçevede dikkat edildiğinde de siyasi partilerin yöneticileri arasında tabii ki rekabet olur bazen bu rekabet sertleşebilir, ama hiç kimsenin ama hiç kimsenin hangi siyasi parti olursa olsun onlara oy vermiş vatandaşlarımıza hakaret etme, onların iradesini eleştirme hakkı yoktur. Siyasi partilere gönül vermiş vatandaşlarımızın kullandığı demokratik irade, milli iradenin omurgasını teşkil eder. Demokrasinin esasıdır, Cumhuriyetin temel değeridir. O sebeple siyasi partilerin tabanlarındaki vatandaşlarımıza dönük saldırıların hepsine karşıyız hangi siyasi partinin tabanındaki vatandaşımıza yapılırsa yapılsın. Sonuç olarak biz şunu söyleriz: Biz bir siyasi partiyiz, bir ittifakımız, tabi ki vatandaşımızın huzuruna çıkıyoruz, AK Parti’ye ve Cumhur İttifakı’na oy istiyoruz, sonuç olarak vatandaşımız bize oy versin, vermesin biz tabi ki bize oy verilmesini arzu ederiz, ama bize versin-vermesin vatandaşımızın iradesi muhteremdir, vatandaşımızın iradesi saygıdeğerdir, ona hürmet etmek zorundayız. Son zamanlarda böyle bir iklim oluşturulmaya çalışılarak gerek AK Parti ve Cumhur İttifakı tabanına, gerekse muhalefet partilerinin tabanına dönük olarak nereden gelirse gelsin bu saldırıların karşısında olduğumuzu, vatandaşlarımızın iradesine hangi partiye oy vermiş olurlarsa olsunlar yüksek bir saygıyla ve hürmetle yaklaştığımızı ifade etmek isterim" açıklamalarında bulundu. "Siyasi partiler birbirleriyle rekabet edebilirler ve bu rekabet sert de olabilir" diyen Ömer Çelik, "Ama bir siyasi partinin tabanına, Cumhurbaşkanlığı makamına hareket etmiş bir kişinin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı tarafından çok matah bir iş yapmış gibi protokolde ağırlanması, taltif edilmesi, takdir edilmesi ve alkışlanması hareketin alkışlanmasıdır, saygısızlığın taltif edilmesidir, çirkin bir dilin burada takdir edilmesidir. İşte bir siyasi partiye yakışmayan şey budur. Ayrıca, bu kapıyı açan kişiler kendi siyasi parti tabanlarına hadsizce saldıranların da aslında dolaylı yoldan himayesini gerçekleşmiştir olurlar. Halbuki bunların hangi siyasi partinin tabanına saldırırsa saldırsın topyekun ret edilmesi gerekir, topyekun mahkum edilmesi gerekir, bu çerçeveden yaklaşılması gerekir. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu şekilde hareketlerde bulunan bir kişinin CHP Genel Başkanı tarafından himaye edilmesi, bir partinin, siyasi parti yöneticilerinin bunun hamisi olarak konumlandırılması son derece yanlış bir durum olmuştur" dedi. "ARTIK ULUSLARARASI SİSTEMİN İSRAİL SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA İŞLETİLMEDİĞİ, ULUSLARARASI HUKUKUN İSRAİL SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA İŞLETİLMEDİĞİ NET BİR ŞEKİLDE GÖRÜLÜYOR" Kendilerini birinci gündeminin Gazze’deki soykırım olduğuna vurgu yapan Çelik şu ifadeleri kullandı: "Aynı zamanda, Batı Şeria’dan Lübnan’a, Lübnan’dan Suriye’ye, İran’la olanlara kadar geniş bir coğrafyayı bunun egemenliği altına almaya çalışmasıdır. Hiçbir savaş hukuku gözetilmeden, hiçbir uluslararası hukuka dair umde gözetilmeden yapılan bu faaliyet açık bir soykırımdır ve dünya buna sessiz kaldıkça da bu soykırımın ortağı olmaya devam etmektedir. Burada esas olan şudur: Artık uluslararası sistemin İsrail söz konusu olduğunda işletilmediği, uluslararası hukukun İsrail söz konusu olduğunda işletilmediği net bir şekilde görülüyor. Yarın bir gün uluslararası kurumların ve uluslararası mekanizmaların katılımcısı düşmeye başlarsa, bunlar başkaları tarafından da artık dikkate alınmamaya başlarsa, bugün bu kararları alanlar, bu sessizliğe gömülenler ya da İsrail’in bu Netanyahu Hükümetinin bu katliamlarına örtülü destek verenler bunun sorumlusu olacaklar. Hususen Mescid-i Aksa’nın statüsüne dönük olarak yapılan saldırılar, oradaki bir soykırımcı bakanın yanına İsrail güvenlik güçlerini alarak bu şekilde bir davranış içerisine girmesi bu artık işi geri dönülmez bir noktaya getirir. Orada zaten sadece Müslümanlara ve camilere dönük değil, kiliselere dönük olarak da bu saldırıların yapıldığı net bir şekilde görülmektedir. Ve burada yapılmaya çalışılan şey bir ırkçılık ve soykırımcılık üzerinden ne Müslümanlara, ne Hıristiyanlara nefes aldırmayan Siyonist bir işgal faaliyetinin oradan başlayarak bütün bölgeye yaygınlaştırılmasıdır. Burada durduruldu durduruldu, burada durdurulmazsa herkes bu bölge savaşının sorumluluğunu paylaşmak durumunda kalır. Bizim bununla mücadelemiz devam edecek. Cumhurbaşkanımızın önümüzdeki dönem de New York’ta Birleşmiş Milletler Zirvesinde ve diğer platformlarda güçlü mesajları ve temasları bu şekilde gerçekleşecek." "HERHANGİ BİR ŞEKİLDE ERKEN SEÇİM YOK" Bir gazetecinin 'Bugün CHP Genel Başkanı Özgür Özel katıldığı bir yayında 2026 baharında ya da gelecek yıl Kasım’da sandık koyalım ve Recep Tayyip Erdoğan’da tekrar aday olsun diye bir çağrıda bulundu, bu çağrıyı nasıl değerlendirirsiniz hem erken seçim çağrısını hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tekrar aday olması için yaptığı bu çağrıyı?" sorusuna cevap veren Çelik, "Yani herhalde şöyle bir yarışma olsa 2024 yılının en kötü esprisi nedir diye bu birinci olurdu. Yani Cumhurbaşkanımız herhangi bir seçimde yenebileceğini düşünmesi Özgür Özel’in hiçbir şekilde bir siyasi değerlendirme olarak ele alınamaz. Bu kendileri açısından kötü bir espri olmaktan öteye geçmez. Şimdi seçim bittikten sonra söyledikleri şey şuydu: Biz işte seçim falan istemiyoruz, önce belediyelerde hizmet edeceğiz Sayın Özel’in ilk konuşmasını hatırlayın ve bu şekilde bize verilen çeşitli kesimlerden işte o zaman bir açıklama yapmıştı biliyorsunuz milliyetçi kesimlerden, muhafazakar kesimlerden verilen oyları, Güneydoğu’dan verilen oyları değerlendireceğiz ve bu şekilde seçime hazırlanacağız ben hiçbir şekilde seçim istemem demişti. Ama gözükün o ki bu plan tutmadı. Belediyelerde ortaya koyulan bir hizmet yok, tam tersine belediyeleri sürekli olarak hizmetlerin aksamasıyla, sel felaketleri ve diğer konulardaki çaresizlikle ve daha çok da akraba atamalarıyla gündeme geliyor. Bütün bu tartışmanın erken seçim tartışmasıyla örtbas edildiğini değerlendiriyoruz. İkinci bir konu da şu her gün CHP ile ilgili olarak gündeme gelen konu şu: CHP’deki aktörler arasında kimin liderlik yarışında öne geçtiği, kimin niyetinin ne olduğu, kimin kimi ziyaret ettiği. Eskiden bu seçimden önce altılı masa çerçevesinde bu ziyaret trafiği sürekli olarak konuşuluyordu, şimdi CHP’deki siyaset trafiği altılı masanın bir küçük prototipi haline dönüştü, kim kimi ziyaret etti, kim kimle ilgili ne konuştu? Şimdi işte tüzük kurultayı deniyor, buna benzer birtakım süreçler çalıştırılıyor. Ama gördüğünüz gibi burada topluma yansıyan, önümüzdeki dönemin siyasi ritmini yakalayacak açıklamalardan ziyade, parti içinde ki hizip mücadelelerine dönük pozisyon belirleme ve mevzi inşa etme şeklinde bir şey gündeme geliyor. Bu çerçevede ki tıkanmışlık neticesinde erken seçim tartışmasını gündeme getirdiğini değerlendiriyoruz. Herhangi bir şekilde erken seçim yok, önümüzdeki 3,5 yıl milletimize hizmet noktasında etrafımızdaki istikrarsızlıkları çok dikkatli takip ederek Türkiye’nin istikrarlı ilerleyişini koruyarak, etrafımızdaki güvenlik problemlerine karşı müteyakkız bir şekilde davranarak Türkiye’nin güvenli bir ülke olma vasfını koruyarak ve yine hizmet siyasetinde, eser siyasetinde daha ileri adımlar atarak yolumuza devam edeceğiz. Bu bizim için bu 3,5 yıl Türkiye yüzyılı çerçevesinde atacağımız adımlar için son derece kritiktir o şekilde değerlendirmek lazım. Ben şöyle bir öneride bulunabilirim: Şu anda sadece erken seçimle ilgili konuşulacak konu tüzük kurultayı söz konusu olduğunda CHP’nin içinde bir erken seçim var onun o şekilde değerlendirilmesi lazım" şeklinde konuştu. "MİLLETİN KENDİ İMKANLARIYLA GÖZBEBEĞİ GİBİ BAKTIĞI TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN GELECEĞİ İÇİN YETİŞTİRİLMİŞ BU TEĞMENLERE HAKARET EDİLMESİ DE KABUL EDİLEMEZ" Bir gazetecinin Ağustos tarihinde Kara Harp Okulunun mezuniyet töreninde bir grup yeni mezun teğmenin kılıçlarını çekerek bir ant içtiği görüntülerle ilgili sorusu üzerine Çelik, şunları kaydetti: "Şimdi konuyu ikiye ayırmak lazım. Bu dediğiniz darbe vesayet çağrışımlarıyla ilgili kısmı ikinci kısma bırakıyorum önce başka bir değerlendirme yapacağım. Birincisi şudur: Dikkat çeken husus biliyorsunuz ülkemizin tarihinde ve dünya tarihinde ilk defa kara, hava ve deniz kuvvetlerimizde üç kız öğrenci birinci oldu. Biz Türkiye yüzyılı kadınların da yüzyılı olacak, Türkiye yüzyılı bir bakıma da kadınların yüzyılı diyorduk. Bu mottomuzun altını dolduran yaklaşımlardan, sonuçlardan bir tanesi oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri gözbebeğimizdir, Türk Silahlı Kuvvetlerinin her zaman için vatan görevini yüksek bir şuurla ve disiplin anlayışıyla yapması esastır. Geçmişte ordunun üzerinden askeri vesayet üretilmesinin birtakım yabancı projeler çerçevesinde en çok Türk Silahlı Kuvvetlerine zarar verdiği görülmüştür. Şimdi burada gördüğümüz dört kategori var, birincisi şudur: Tabii ki bu gençlerin bu mezuniyetlerinden, bu gençlerin Türkiye’nin geleceğine olan hizmetlerinden, Anadolu’nun her yerinde gelmiş o mezuniyet konuşmalarında birinciler de söylediler milletimizin her türlü desteği vererek yetiştirdikleri onların sevincini vatandaşlarımızın tabii paylaşması, takdir etmesi önemlidir, bu kıymetlidir. Bu görüntülerin neticesinde birilerinin yaptığı açıklamalara bakarak geçmişte yaşanmış birtakım kötü tecrübelerin anımsatılması, kötü tecrübelerin hatırlanması, demokratik hafızada iz ve yara bırakmış birtakım olayların gündeme gelmesi konusunda da demokratik hakkını kullanan vatandaşlarımızın eleştirileri de takdirle ve saygıyla karşılanmalıdır. Nihayetinde Türkiye’nin geçmişte yaşadıkları mevzulara bakınca tabii ki bu konuda dikkate davet etmeleri, titiz olunmasını söylemeleri, hassasiyet göstermeleri önemlidir. Burada iki tane şey konu var kötü niyetli konu bu bahsettiğiniz konu geldiğimde. Birtakım siyasetçi, aydın, emekli asker, bu görüntülerden işte Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir mesaj verildi, bu görüntülerden işte Hükümete karşı bir mesaj verildi, işte Hükümet Türkiye’yi şöyle şöyle kapatmaya çalışıyordu AK Parti buna karşı bir direniş kılıç çekildi gibisinden üslupla konuşmaları asıl bunların yaptığı şey işte o eski vesayet anlayışının diriltilmeye çalışılması meselesidir. Birde tabii bunlara cevap vereyim derken milletin kendi imkanlarıyla gözbebeği gibi baktığı Türk Silahlı Kuvvetlerinin geleceği için yetiştirilmiş bu teğmenlere hakaret edilmesi de kabul edilemez, bunlar milletin evlatlarıdır, çerçeve budur. Biz silahlı kuvvetlerin her zaman için bu vasfının korunması gerektiğini, asli görevinin vatan müdafaası olması gerektiğini her zaman ifade ettik. Türkiye’de bizim ilk iktidara geldiğimiz yıllarda Türkiye’de Bakanlar Kurulu gündem olmuyordu, Milli Güvenlik Kurulu Toplantıları gündem oluyordu ve bu askeri vesayetin açık ve net bir göstergesiydi. Ya da Cumhurbaşkanlığı makamı bir resepsiyon vermiş o zaman ki Genelkurmay Başkanı diyor ki, ben şu resepsiyona işte başörtülü kadınlar olduğu için katılmayacağım gibisinden bir vesayet. Ya da Hükümet bir karar alıyor 27 Nisan postmodern darbe teşebbüsünde olduğu gibi kimin cumhurbaşkanı olacağına, kimin nasıl bir Milli Eğitim Bakanı istendiğine dair askeri bürokrasi adına siyaset yapılmış oluyor. Bu ordunun asli vazifesine karşı bir tutumdur, orduyu yıpratan şey buydu, Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratan şey buydu. O zaman da 27 Nisan o sözde postmodern muhtırası, muhtıra teşebbüsü söz konusu olduğunda ilk defa Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir Hükümet buna cevap vererek muhtıra yapılmaya çalışılan o kağıda bir kağıt parçasına çevirdi ve tarihin çöplüğüne attı. Dolayısıyla, bizim vesayet konusunda herhangi bir şekilde silahlı kuvvetlerin içine bir vesayet sokulması konusundaki hassasiyetimizin son derece yüksektir. Burada da şu kavramın altını sık sık çizdik: Hukuk dışı vatanseverlik olmaz, vatanseverlik hukukun içinde kalarak olur. Birileri ben vatanseverlik adına hukukun dışına çıkıyorum diyorsa geçmişte bu yapıldı. Yine geçmişte şu yapıldı: Silahlı kuvvetler adına seçilmiş meşru hükümetin faaliyetleri kısıtlanmaya ya da o hükümet görevden uzaklaştırılmaya çalışıldı. İşte hükümete posta koyuldu, muhtıra verildi, benzeri birtakım ifadeler söz konusu oldu. Şimdi bütün bunları yaşamış olarak tecrübemiz ortadadır, burada dikkatimiz yüksektir. Demokratik denetleme mekanizmaları altını çizerek söylüyorum arkadaşlar, Türkiye’nin sahip olduğu bütün silahlı güçler için, demokratik denetim mekanizmaları en güçlü şekilde çalıştırılmaktadır. Herhangi bir vesayete, herhangi bir yanlış uygulamaya herhangi bir şekilde müsaade edilmez. Şimdi buradaki yemin töreni üzerinden birtakım haddini aşan emekliler ya da siyasetçiler çıkıp da Hükümete kılıç çekti dedikleri zaman eğer onların kafasındaki eski Türkiye’yi tekrar o eski Türkiye’deki vesayet unsurlarını ve tekrar diriltmek olduğunu, bunların kafasındakinin vatanseverlik olmadığını, milletin seçtiği Hükümete kılıç çekmek ya da namlu doğrultmayı marifet zannettiklerini net bir şekilde görüyoruz. Bütün bu tartışmaların dışında normal mekanizmalar işlemektedir. Burada bu zafer ayında Türk Silahlı Kuvvetlerinin kara, hava, deniz kuvvetleri yeni mezunlarını vermiştir. Bu teğmenler ülkemizin geleceği için yetiştirilmiştir. Onlar üç birinci de, üç kuvvetin birincisi de şu vurguyu yaptılar: Bu millet bizim yetişmemiz için bizden hiçbir şeyi esirgemedi, onun için biz bu millet için üzerimize düşen, Türkiye’nin güvenliğini sağlamak için gereken her şeyi yapacağız. Allah göstermesin yeri geldiğinde canımızı da vereceğiz, bu fedakarlığa da hazırız dediler. Bu yemin namus ve şeref üzerine yapıldı. Silahlı kuvvetlerin yeni mezunları ülkenin geleceği içindir. Ve burada etrafımızdaki coğrafyadaki istikrarsızlık söz konusu olduğunda gözbebeğimiz silahlı kuvvetlerin asli işine, ülke güvenliğiyle ilgili işine odaklanması konusundaki hassasiyetimiz yüksektir. Her şey incelenir, değerlendirilir, bir disiplinsizlik varsa bu disiplinsizliğe de bakılır, ama burada dışarıdan bir söz söyleyerek hem bu görüntü üzerinden bir vesayet hortlatmaya çalışan birtakım emekli askerlerin, siyasetçilerin, birtakım yazarların tutumu da yanlıştır. Bu genç arkadaşlarımıza dönük hakaretamiz söylemler de kullanılması yanlıştır." "Gereken mekanizmalar içerisinde tespit edilecek şekilde bir tecrübe vardır, yanlış yapılırsa gereği bunun yapılır" diyen Çelik, "Bütün bu çerçevenin dışındaki buradaki tutumumuzun net olduğunu, demokrasi, anayasal düzene sadakatin esas olduğunu, hiçbir silahlı gücün bunun dışına çıkmaması gerektiğini, bunun dışına çıktığı zaman 27 Mayıs darbesinde görüldü, 12 Eylül’de görüldü, sözde vatanseverlik adı altında yabancı birtakım projeler için ordumuzun istismar edildiği görülmüştür, burada esas vatanseverlik anayasal düzene sadakattir. Esas askerlik görevi anayasal düzene sadakat içerisinde bu yolda millete hizmet etmektir. Şimdi bir de şöyle bir şey yapılıyor tabii birtakım çevreler tarafından: Silahlı Kuvvetlerin ebedi başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e saygı gösterdiği zaman bakın bu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ya da hükümete mesajdır gibisinden maalesef son derece sağlıksız ve çarpık bir zihniyetle bu konuları ele alanlar var. O zaman Silahlı Kuvvetlerin ebedi Başkomutanı Atatürk’e gösterilen saygıyı Silahlı Kuvvetlerin şimdiki komutanı, devletimizin başı, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a dönük bir şey olarak konumlandırmaya çalışmak da son derece sağlıksızdır. Bunu yapan varsa bunun da gereği yapılır, onu da açık bir şekilde söyleyeyim, ama Cumhurbaşkanımız bugün devleti başı olarak ve Cumhurbaşkanımız olarak aynı zamanda ordularımızın başkomutanıdır. Bu devlet bilinciyle, bu siyaset bilinciyle, bu demokratik bilinçle, bu anayasal düzen bilinciyle hareket etmek gerekir. Kuşkusuz burada bu çocukların sevincine katılan vatandaşlarımızın, iyi niyetle katılan vatandaşlarımızın bu sevince katılmaları da çok saygıdeğerdir. Aynı şekilde birtakım acaba eski Türkiye’deki hareketlilikler mi oluyor diyerekten demokratik uyarıda bulunan, burada meşru hükümete, meşru siyaset zeminine dönük olarak birtakım hassasiyetleri hatırlatan vatandaşlarımızın yaptığı uyarılar ve hassasiyet hatırlatmaları da saygıdeğerdir. Onun dışında kötü niyetli olan, gerek Silahlı Kuvvetlerin bu genç mensuplarına hakaret edenleri ya da Silahlı Kuvvetlerin bu genç mensupları üzerinden bir vesayet üretmeye çalışanların yaptığı ise asla hiçbir şekilde kabul edilecek bir şey değildir. Netice itibariyle, Silahlı Kuvvetlerin yeni mensuplarını yetiştiren ailelerine buradan tebriklerimizi, sevgilerimizi, saygılarımızı iletiyoruz. İnşallah hepsi bu ülkenin geleceğine gerçek bir demokratik düzen ve anayasaya bağlılık çerçevesinde, Silahlı Kuvvetlerin sahip olduğu yüksek bilinçle hizmet etmenin onurunu yaşayacaklar. Onun dışında bir sıkıntı varsa bu zaten demokratik denetim mekanizmaları, soruşturmalar, bütün bunar her olayda işletilmektedir. Geçen sene de hatırlarsanız bazı olaylar olmuştu, mekanizme işletildi, Silahlı Kuvvetlerin iç mekanizmaları da işletildi, idari mekanizmaları de işletildi, bunların gerekleri yapıldı. Bu konuda vatandaşlarımız müsterih olsunlar. Demokrasimizi korumak, milli iradeyi korumak konusunda her türlü vesayete karşı koymak konusunda ilk günkü kararlılığımız neyse bugün daha fazla kararlıyız. Çünkü anayasal düzene ve demokrasiye dönük her türlü saldırının ülkemizin geleceğine yapılmış olduğunu biliyoruz, bu konudaki bilincimizi sağlam tutuyoruz. Bu çerçevede üç kuvvetin de birincisinin kız öğrenciler olması vesilesiyle Türkiye yüzyılı aynı zamanda kadınların yüzyılı olacak mottomuzun yeni bir aşamaya geldiği de net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Değerlendirmem bu şekilde arkadaşlar" ifadelerini kullandı. "TÜRKİYE’NİN BRICS DAHİL BÜTÜN BU ÖNEMLİ PLATFORMLARDA YER ALMAK İSTEDİĞİNİ SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ NET BİR ŞEKİLDE İFADE ETMİŞTİR" Yabancı medya kaynaklı olarak Türkiye’nin BRICS’e resmi üyelik başvurusunda bulunulduğu iddiaları ile eski Washington Büyükelçisi ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul Milletvekili Namık Tan'ın "mavi vatan" ile ilgili açıklamaları ve AK Parti’ye yönelik iddialarına ilişkin soru üzerine Çelik, "Birinci konu BRICS’e üye olmak istediğimizi zaten Sayın Cumhurbaşkanımız çeşitli defalarda ifade etti biliyorsunuz. Yani bu konudaki talebimiz açıktır, bu süreç işlemektedir bu çerçevede, ama bununla ilgili somut bir gelişme yoktur. Somut bir gelişme olursa, yani BRICS’e üyelikle ilgili BRICS’in bir değerlendirmesi, aldığı bir karar vesaire, biz onu sizinle paylaşırız bu çerçevede. Ama Türkiye’nin BRICS dahil bütün bu önemli platformlarda yer almak istediğini Sayın Cumhurbaşkanımız net bir şekilde ifade etmiştir. Namık Tan Bey'in açıklaması aslında tartışmayı biz orada bitirmiştik, fakat Namık Bey bu tartışmayı anladığım kadarıyla devam ettirmek istiyor. Fakat burada anlaşılması gereken şey şu: Bu açıklamasındaki ifadeler bize dönük bir yalanlama içermiyor, orada 2 kişiyi yalanlamış Sayın Namık Tan, birincisi CHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Yankı Bağcıoğlu’nu yalanlamış, ikincisi de CHP Sözcüsü arkadaşımız Sayın Deniz Yücel’i yalanlamış. Niçin? Namık Tan, Meclis’te bu konuşmayı yaptığı zaman, orada açık bir şekilde mavi vatana “masal” dediği zaman buna ilk tepki CHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Bağcıoğlu’ndan, Yankı Beyden geldi. Yankı Beyin orada Sayın Namık Tan’ın açıklamalarına cevap verirken ki argümanlarının çoğu doğruydu, mavi vatan meselesini doğru bir şekilde ele almıştı ve son derece de sağlam argümanlar sunmuştu. Dolayısıyla bir CHP Genel Başkan Yardımcısı, o CHP milletvekilini yalanlamıştı, sizin söylediğiniz doğru değil, bu bir masal değildir, bu jeo kültürel bir çerçevedir, jeostratejik bir çerçevedir, bu sadece askeri bir kavram da değildir aynı zamanda. Yine Yankı Bey oradaki açıklamasında bence çok dikkatli bir cümle kullanmıştı, bu sadece askerlerin, amirallerimizin, denizcilerimizin emeğiyle değil, akademisyenlerimizin ve diğer bütün unsurların emeğiyle oluşturulmuş bir kavramdır diye. Biz buna gereken cevabı verince daha sonra Sayın Bağcıoğlu’nun, Sayın Tan’ın, başka arkadaşların da olduğu bir basın toplantısı düzenledi Deniz Bey. Ve Deniz Beyin orada yaptığı açıklama şuydu: Yani CHP’de bir istişare yapılmış ve sonuç olarak CHP dedi ki, bizim resmi görüşümüz, yani bunu resmen demeseler de Namık Tan’ın görüşlerini ret eden, Sayın Yankı Bağcıoğlu’nun görüşlerine yakın duran demeye getirdiler o bildiriye baktığınızda. Dolayısıyla konu şöyle kapanmış oldu: Mavi vatan meselesinde Sayın Tan’ın söyledikleri CHP tarafından ret edilmiş oldu aslında. Aslında o Deniz Beyin Başkanlığında 5 kişi yaptıkları basın toplantısına bakarsanız, orada Bağcıoğlu da vardı, Tan da vardı, bu çıktı. Ama şimdi burada tekrar Sayın Tan mavi vatana masal demeye devam ediyor. İkincisi, kendisinin bir büyükelçi olarak çok iyi bilmesi gerekir ki, Türkiye’nin NATO konusundaki mükellefiyetleri, Doğu Akdeniz’deki geçiş eğitimleri ve benzeri hususlar söz konusu olduğunda Türk Silahlı Kuvvetleri zaten buna katılmakta ve bu faaliyetler içerisinde Türk Bayrağını göstermektedir. Ama onların bahsettiği gibi İsrail’i korumak üzere gönderilmiş gemilerle ve İsrail’i korumak üzere yapılmış bir tatbikata Türk Silahlı Kuvvetleri’nin deniz kuvvetleri unsurları katıldı demek, bu yalandır. Ama zaten rutin faaliyetler, NATO’yla ilgili rutin faaliyetler ya da geçiş eğitimleriyle ilgili rutin faaliyetler zaten yürümektedir. Bu olmasaydı bu sefer de Namık Tan çıkacaktı diyecekti ki, bakın NATO’ya karşı bir tutum alıyoruz. Şimdi dolayısıyla bu açıklama bize karşı bir açıklama değil, yani bizim isimlerimize geçirmiş ama, bu açıklamayı Sayın Tan aslında Yankı Beye ve Deniz Beye karşı yapmış, çünkü CHP daha önceki açıklamasında Sayın Namık Tan’ın Meclis’teki konuşmasındaki argümanlara karşı olduklarını, mavi vatan masaldır şeklindeki çirkin yaklaşımın dışında durduklarını net bir şekilde ifade etmiş oldular, oradaki açıklamaları Yankı Beyin görüşlerine destek veren açıklamalardı o basın toplantısında yaptıkları. Şimdi bu sefer tekrar oraya Namık Bey de katıldı ve Namık Bey de o katıldığı toplantıda buna destek vermiş odu, CHP’nin görüşü budur denildi ve tartışma kapanmış oldu aslıda. Namık Beyi CHP Genel Merkezi tashih etmiş oldu, onun açıklamasını kabul etmemiş oldu. Ama şimdi Namık Bey tekrar bir açıklama yapmış, mavi vatana tekrar masal demiş ve yine maalesef Yunanistan’ın mavi vatan konusundaki karşı tezlerini kendi tezleri olarak dillendirmiş; bakın bu çok vahim bir şeydir" dedi. "Namık Bey sınır ötesi harekatlara da karşı çıkıyor ve sınır ötesi harekatları da bir maceracılık olarak nitelendiriyor; ne kadar vahim" "ŞİMDİ ŞUNU NET BİR ŞEKİLDE SÖYLEMEK İSTERİM: NAMIK BEY DE TECRÜBELİ BİR DİPLOMATTIR" İFADELERİNİ KULLANAN ÇELİK, ŞUNLARI KAYDETTİ: "Aslında arzu ederdim ki ben, kendisiyle beraber de çalıştık geçmişte çeşitli konularda, bu birikimini Meclis’e yansıtsın ve muhalefetini bu birikimi temelinden yapmış. Çünkü geçmişte gerçekten diplomaside birikimi olup da muhalefet partilerinde siyaset yapıp çok faydalandığımız insanlar oldu, bunların başında Şükrü Elekdağ gelir. Şükrü Elekdağ mesela muhalefet ederdi birçok konuda, fakat bir birikimle, bir bilgelikle, bir tecrübeyle ve Türkiye’nin önüne bir siyasi ufuk açmak için yapardı. Biz o zaman Şükrü Elekdağ’ın muhalefetinden çok faydalanırken, Ben kendisiyle birkaç kere örneğin Ermenistan meselesinde filan televizyon programlarına da çıktım, karşılıklı olarak tartıştık da, ama sonuç olarak bu faydalanılırdı. Şimdi burada Namık Bey kendisine haksızlık yapıldığını söylüyor da, Namık Beyin diplomatik tecrübesine haksızlık yapan tek kişi kendisinin içine girdiği yanlış siyasi motivasyon. Dolayısıyla burada bir kere daha CHP Genel Merkezi’nin şunu dillendirmesi gerekiyor: O konuşmadan sonra, ki ben 2002’den beri Meclis’te pek çok siyasi konuşma dinledim, pek çok dış politika konuşması dinledim, net bir şekilde söyleyebilirim, Namık Beyin mavi vatana masal dediği konuşma 2002’den beri dinlediğim konuşmalar içerisinde en niteliksiz ve en vasıfsız konuşmaydı. Bakın, o konu mavi vatan sebebiyle öne çıktı ama, orada daha vahim ifadeler var. O yüzden dedim ki, eğer bu konuşmayı destekliyorsanız CHP’nin internet sitesine ve Twitter hesabına etiketleyin herkes okusun. Orada Namık Bey sınır ötesi harekatlara da karşı çıkıyor ve sınır ötesi harekatları da bir maceracılık olarak nitelendiriyor; ne kadar vahim. Bu sefer de mavi vatandan tutuyor kara vatanımızı korumak için yaptığımız, ana vatanımızı korumak için yaptığımız faaliyetlere de karşı çıkıyor. Eğer o sınır ötesi harekatlar olmasa ne olurdu? Türkiye’nin sınırlarının dibinde DEAŞ’tan PYD’sine kadar terör devletçikleri kurulurdu. Fırat Kalkan’ından Zeytin Dalına kadar bütün bunlar oradaki terör devletçikleri kurma faaliyetini darmadağın etmiştir ve son derece meşru harekatlardır. Ve biz harekatların hepsini Birleşmiş Milletler çerçevesinde, Birleşmiş Milletler şartının 51. maddesinin uluslararası hukukun bize verdiği yetkiyle yapıyoruz. Dolayısıyla buradaki yanlış şu: Bu bildiride bizim isimlerimizin geçmesi yanlış. CHP milletvekili Namık Tan, CHP Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu’unu ve CHP Sözcüsü Sayın Deniz Yücel’i yalanlamış, mevzu bundan ibaret. Bu tartışmayı sürdürmek istiyorlarsa o konuşmada pek çok unsur var, onları da aşarız. Ama anlaşılan şu ki, diplomatik tecrübeyle, bilgi birikimiyle çok rahatlıkla bilinecek şeyler yanlış bir siyasi motivasyon içerisine girilince maalesef böyle çarpıtılmaktadır." "İSTİHBARAT TEŞKİLATLARI DÜZEYİNDEKİ ÇALIŞMA DEVAM EDİYOR, BAKANLARIN GÖRÜŞECEĞİ DÜZEYDE BİR OLGUNLAŞMA NOKTASINA HENÜZ GELMEDİK" Bir gazetecinin 'Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler dünya kamuoyunda yakından takip ediliyor bu hususta Türkiye’yle Suriye arasındaki normalleşme süreci de takip ediliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Esad arasında yapılması beklenen görüşmenin takvimine ilişkin bir gelişme var mı? Bununla bağlantılı olarak takvim belirlendikten sonra Türkiye’nin bu görüşmeyle ilgili bazı ön şartları olduğu ifade edildi, bununla ilgili bilgi verir misiniz?' sorusuna Çelik, "Buradaki mekanizmayı söyledim, ben üç aşamalı bir şeyden bahsettim, istihbarat teşkilatlarımız dosyaları olgunlaştıracaklar, daha sonra bu dosyalar olgunlaştıktan sonra Dışişleri ya da Milli Savunma Bakanlıkları düzeyinde bir araya gelinecek. Orada bu dosyalar olgunlaştıktan sonra liderlere arz edilecek, o zaman Sayın Cumhurbaşkanımız ve Suriye Devlet Başkanı Sayın Esad konuyu değerlendirecekler ve bir görüşme takvimi ortaya çıkacak. Dolayısıyla, daha önce biliyorsunuz çeşitli kereler bakanlar da bir araya geldi, ama böyle bir ritim ve böyle bir sistematik içerisinde değil, başka şekillerde başka yerlerdeki toplantılar da oldu biliyorsunuz bu tip şeyler, Rusya’da başka yerlerde. Daha çok da tabii güvenlik odaklıydı. Şimdi bu bahsettiğim sistematik içerisindeki faaliyetler sürüyor, ama henüz birinci aşama geçilip, ikinci aşamaya gelinmiş değil, yani istihbarat teşkilatları düzeyindeki çalışma devam ediyor, bakanların görüşeceği düzeyde bir olgunlaşma noktasına henüz gelmedik. Dolayısıyla, liderlerin görüşmesiyle ilgili takvimle ilgili bir karar verilmiş değil. Onunla ilgili olarak bütün bu süreç işledikten sonra olacak. Tabii bizim şartlarımız, onların şartları karşılıklı olarak net bir şekilde ortaya koyuldu, bu da masada tartışılacak, zaten müzakere bu demektir. Karşılıklı olarak şartlarınızı koyarsınız, karşılıklı olarak şartlarınızı koyduktan sonra bunlar arasındaki ortak noktaları nasıl bulacaksınız bunun için müzakere edersiniz. Onlar net bir pozisyon belirlediler, biz de net bir pozisyon belirledik, masada bunları görüşeceğiz arkadaşlar. Ama liderler görüşmesi takvimi biraz bu olgunlaşmaya bağlı olarak gerçekleşecek" dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığındaki MKYK toplantısı ise sona erdi. Toplantı yaklaşık 2.30 saat sürdü.

AK Parti Sözcüsü Çelik: Ne Atatürk'e ne de Erdoğan'a saygısızlık kabul edilebilir Haber

AK Parti Sözcüsü Çelik: Ne Atatürk'e ne de Erdoğan'a saygısızlık kabul edilebilir

Ömer Çelik'in açıklamalarından satır başları: Kongre süreci ile ilgili MKYK'mıza teşkilat başkanımız Erkan Bey tarafından kapsamlı bir sunum yapıldı. Bu takvimin Mart sonuna kadar yetiştirilmesi bekleniyor. Mart sonunda büyük kongre ile ilgili takvim netleşecek. DELEGE SEÇİMLERİ BAŞLIYOR 21 Eylül itibariyle delege seçimleri takvimi söz konusu olacak. 12 Ekim'de belde kongreleri olacak. İlçe kongreleri de 12'de olacak. 93 kadar sürmesi söz konusu. 28 Aralık'ta il kongreleri başlayacak. Mart sonuna kadar yetişmesi ve büyük kongre gerçekleşecek. YENİ MODELLER ÇALIŞILIYOR Yeni dönemde yeni bir takım teşkilat yöntemleri, teşkilatçılığın topluma mesaj bakımından yeni modeller de çalışılıyor. Bunlar MYK'mızda değerlendirilecek. Gereken kararlar verilecek. Gençlerin ve kadınların zaman ve mekan kısıtlaması olan ama bir şekilde partimize destek vermek isteyen kardeşlerimizin katılımlarıyla ilgili yeni trendlere uygun modeller nasıl oluşturabiliriz, bunlar üzerinde de hazırlıklarımız, çalışmalarımız var. İSTİFA HABERLERİNİN HEPSİ YALAN Ekonomiyle ilgili gündemi yakından takip ediyoruz. OVP 5 Eylül'de açıklanacak. Cumhurbaşkanımızın desteğiyle program ilerliyor, hedeflere ulaşıyor. Ekonomi yönetimimize dönük 'istifa edildiği' haberlerin hepsinin yalan olduğunu size ifade etmek isterim. Bunlar spekülasyon amaçlı gerçekleşiyor. Elde edilen pozitif sonuçlardan rahatsız olanların propaganda içerisinde olduğu görülüyor. EYLÜL AYINDA VATANDAŞLA BULUŞMA MYK’da yeni dönemdeki siyasi faaliyetler kapsamlı şekilde ele alınacak. Eylül ayı içinde genel başkan yardımcılarımız, MYK üyelerimiz, MKYK üyelerimiz illerde vatandaşlarla buluşacaklar. DÜNYANIN EN YÜKSEK ÇAĞRILARINDAN BİRİSİ Diyarbakır anneleri 6. yılına girdi. Vicdan çağrısı yapan annelere bir kez daha sevgilerimizi iletiyoruz. Bu ülkede herkesin birinci sınıf vatandaş olduğu bilinci ile bu çocukların gelecek kurması arzumuzdur. Bu hakları savunduğunu söyleyenlerin yaptığı terör örgütlerin aparatı haline getirmeye çalışmaktır. Diyarbakır annelerinin eylemi, çocuklarını terörden kurtarmak isteyen annelerin eylemi olarak dünyanın en yüksek çağrılarından biri olmuştur. CUMHURİYET GÖZ BEBEĞİMİZDİR Biz milletimizin hafızasında yaralı bilinç yaratmaya çalışan tavrın karşısındayız. Uzun bir devlet geleneğine sahibiz. Göz bebeğimiz olan Türkiye Cumhuriyetimiz ile geleceğe yürüyoruz. İç bünyeyi sağlam tutmak önemli. Siyaseten birbirimizin rakibiyiz ama hasmı değiliz. Netanyahu hükümetinin saldırganlığında iç bünyenin sağlam tutulması önemli. Adlarımız farklı olabilir, aidiyetlerimiz farklı olabilir ama hepimizin soy adı Türkiye Cumhuriyeti'dir. TÜM SALDIRILARA KARŞIYIZ Herhangi bir virüs üretmeye çalışanlara karşı bu hassasiyetimizi en üst seviyede tutacağız. Atatürkçülük yapmaya çalışıyorum deyip milletin değerlerine saldıranlar Atatürk'e karşı saldırıyorlar aslında. İlk cumhurbaşkanımız ve devletimizin kurucusu Atatürk'ten Erdoğan'a kadar büyük mücadeleler verilmiştir. Atatürk'e ve Erdoğan'a karşı tavırlar mahkum edilmesi gereken tavırlardır. Nefret söylemi unsurudur ve iç cepheyi dağıtmaya dönük hareketlerdir. Yöneticiler arasında rekabet olabilir ama onlara oy veren vatandaşlara hakaret etme hakkı yoktur. Hangi siyasi parti tabanındaki vatandaşımız olursa olsun tüm saldırılara karşıyız. Bize oy versin vermesin vatandaşın iradesi saygıdeğerdir. CHP'YE TEPKİ: BU HAKARETİN ALKIŞLANMASIDIR Son zamanlarda sırf başörtülü olduğu için bir hakim hakkında reddi hakim talebinde bulunulması, başörtülü kadınların bir takım tesislere girişinin engellenmeye çalışılması, genç bir kadının başörtüsü sebebiyle kongreden uzaklaştırılmaya çalışılması gibi uygulamalar, nefret söyleminin sonucunda meydana geliyor. Bütün bu yaklaşımlara karşı olduğumuzu ifade etmek isterim. Burada siyasi partilere düşen görev şudur; bir siyasi partinin tabanına, cumhurbaşkanlığı makamına hakaret etmiş bir kişinin CHP Genel Başkanı tarafından protokolde ağırlanması, hakaretin alkışlanmasıdır. CHP'DEKİ HİZİPLER KAVGASI BU ÇERÇEVEDE ÖRTBAS EDİLİYOR CHP genel gaşkan yardımcılığı yapmış şimdi de milletvekilliği yapan birisinin Cumhurbaşkanımıza karşı kullandığı çirkin dil karşısında buna verilecek tepkinin aslında CHP içindeki disiplin mekanizmasının işletilmesi olur. Bu işler sözlükle halledilecek işler değil. Neden o kelimenin seçildiği, ne yapılmak istendiği görülmüştür. Bu mesele ilkeler meselesidir. Görülüyor ki CHP içindeki hizipler kavgası bu çerçevede örtbas edilmeye çalışılmaktadır. ERKEN SEÇİM TARTIŞMALARI (CHP lideri Özel'in erken seçim açıklaması) 2024'üen en kötü esprisi. Bu kendileri açısından kötü bir espri. Her gün CHP ile ilgili gündeme gelen konu, içerideki aktörlerin kimin kimi ziyaret ettiği. CHP'deki ziyaretler 6'lı masanın propitine dönüştü. Tıkanmışlık neticesinde erken seçimi gündeme getiriyorlar. Kesinlikle erken seçim yok. Bizim için önümüzdeki 3.5 yıl Türkiye Yüzyılı için atılacak adımlar için önemli.

Çelik: “Demokrasi tarihi açısından da Türkiye'nin doğru bir mesajı vermesi önemlidir” Haber

Çelik: “Demokrasi tarihi açısından da Türkiye'nin doğru bir mesajı vermesi önemlidir”

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “Cumhurbaşkanımızın davetiyle Abbas'ın Türkiye'de bulunması ve bugün yüce Meclis'e hitap edecek olması aslında demokrasi tarihi açısından da Türkiye'nin doğru bir mesajı vermesi ve kayda geçirmesi açısından önemlidir” dedi. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti Genel Merkezi'nde gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın TBMM'de bir konuşma yapacağını hatırlatan Çelik, Filistin halkına saygılarını ve desteklerini iletti. Dün Filistin Devlet Başkanı Abbas'ın ziyareti söz konusu olunca bazı açıklamaların yeniden dolaşıma sokulduğunu, ‘Soykırımcı katil Netanyahu'nun Amerikan Kongresi'nde konuşmasından sonra Abbas niçin bu kadar geç davet edildi?' şeklinde spekülasyona dayanan yorumlar söz konusu olduğunu gördüklerini belirten Çelik, “Sayın Cumhurbaşkanımızı, hükümetimizi, partimizi, Cumhur İttifakımızı hedef alan. Öncelikle şunu söylemek isterim ki bu değerlendirmelere karşı tabii bazılarının Filistin hassasiyetine, Filistin davasına sahip çıkma konusunda iyi niyetle yapılan yorumlara ya da iyi niyetle yapılan eleştirilere her zaman saygımız var, onlarda sadece bilgi eksikliği söz konusu. Ama bilgi eksikliği söz konusu olmaksızın yapılan birtakım değerlendirmeler var ki, bunlar doğru değil. Bunu bir kere daha ifade etmek isterim ve şunu aktarmak isterim net bir biçimde: Netanyahu'nun Amerikan Kongresi'nde konuşacağı haberi Sayın Cumhurbaşkanımıza arz edildiğinde, hatta o zaman Ankara'dan İstanbul'a uçak yolculuğundaydık, uçaktaydık, Ankara'dan İstanbul'a geçiyorduk. Sayın Cumhurbaşkanımıza bu bilgi arz edildiğinde Sayın Cumhurbaşkanımız orada derhal talimat verdiler ve Sayın Abbas'ın Türkiye'ye davet edilmesiyle ilgili bir girişimde bulunulmasını, Netanyahu Amerikan Kongresi'nde konuşurken eşzamanlı olarak Sayın Abbas'ın Türkiye Büyük Millet Meclisinde Gazi Meclisimizde konuşmasını arzu ettiklerini ifade ettiler. Ve Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Abbas konuşurken Türkiye Büyük Millet Meclisinde rahmetli şehit Haniye'nin de bulunmasını arzu etmişlerdi, o şekilde bir planlama söz konusuydu. Meclis Başkanımızla da istişaresi bu çerçevede yapılmıştı. Fakat tabii daha sonra Haniye'nin rahmete kavuşması, şehit olması, arzulanan tarihte de Sayın Abbas'ın mazereti sebebiyle, programı sebebiyle Türkiye'ye ziyarette bulunamaması sebebiyle bu gerçekleşemedi” diye konuştu. "BUGÜN BÖLGE BARIŞINI TEHDİT ETTİĞİ GİBİ, DÜNYA BARIŞINI DA NETANYAHU HÜKÜMETİ TEHDİT ETMEKTEDİR" Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Filistin'de verilen mücadeleyi Kurtuluş Savaşı'na benzetmesi nedeniyle bazı eleştiriler olduğunu ifade eden Çelik, aslında Filistin'deki gelişmelerin bütün bir bölgeyi, bütün bir dünyayı tehlikeye atan gelişmeler olduğuna dikkat çekti. Çelik, “Daha olaylar başlar başlamaz 7 Ekim'de hemen ilk beyanatı Netanyahu'nun hatırlarsanız 'Bölgedeki haritaları değiştireceğiz' şeklinde olmuştu. Arkasından David Koridoru'ndan bahsetti, işte Philadelphia Koridoru'ndan bahsetti, Arz-ı Mevud'dan bahsetti. Teolojik bir şekilde, teopolitik bir şekilde, teolojik bir siyaset güderek başka birtakım argümanlar da söyledi. Bugün görülmektedir ki, orada Netanyahu hükümeti sadece Filistin'e dönük bir soykırımcı siyaset izlemiyor. Bugün Lübnan örneğinde olduğu gibi, Golan Tepeleri meselesinde olduğu gibi bütün bir bölge barışını ve bölgedeki ülkelerin istikrarını tehdit eden bir yaklaşım içerisine giriyor. Çok net bir denklemdir bu; dünya barışının anahtarı Ortadoğu barışıdır. Ortadoğu barışının anahtarı da Filistin barışıdır. Bu denklemi tersten de okuyabiliriz. Filistin barışı söz konusu olmaksızın Filistin'de barış, iki devletli çözüm söz konusu olmaksızın, İsrail'in bu saldırgan ve yayılmacı politikaları sona ermeksizin Filistin'de barış söz konusu olmaz. Bu söz konusu olmadığı zaman Ortadoğu'da barış söz konusu olmaz ve dünya barışı her zaman bu çerçevede kırılgandır ve risk altındadır. Dolayısıyla o gün Sayın Cumhurbaşkanımızın buradaki gelişmeleri hem insani değerler açısından uluslararası hukuk açısından değerlendiren yaklaşımı hem de bu meseleye milli bir mesele olarak bakmamız gerektiği şeklindeki yaklaşımı bugün ne kadar isabetli bir yaklaşım olarak değerlendirilmesi gerektiği net bir şekilde görülmektedir. Bugün bölge barışını tehdit ettiği gibi, dünya barışını da Netanyahu hükümeti tehdit etmektedir. O sebeple iki devletli çözüm söz konusu oluncaya ve bu soykırımcılar yargılanarak dünyaya bu uluslararası hukuk mesajı verilinceye kadar herkesin bulunduğu bölgede barış tehdit altındadır” ifadelerini kullandı. Uluslararası kurumların bu derece yetersiz kalmasının ayrı bir değerlendirmesinin yapılacağını bildiren Çelik, “Sürekli olarak işte bir barış arayışı, iradesi söz konusu olduğunda Netanyahu hükümeti ya bir suikast gerçekleştirerek, ya bir okulu bombalayarak, ya çocukları öldürerek bu barış iradesini yok etmektedir. Barış iradesinin ve barış baskısının en yüksek olduğu zamanlarda barış konusunda çaba gösteren merhum Haniye'yi şehit etmeleri bunun bir göstergesidir. Arkasından Amerika Birleşik Devletleri Başkanı, Katar Emiri ve Mısır Devlet Başkanının ortak bildirisiyle bir barış çağrısı yapıldığında Netanyahu hükümetinin buna cevabı yüzlerce sivilin ölümüne yol açan bir okulun bombalanması şeklinde olmuştur. Mescid-i Aksa'ya, mukaddesimiz olan Mescid-i Aksa'ya yapılan saygısızlıklardan bugün Lübnan'ın taciz edilmesine kadar geniş bir çerçevede ortaya koyulan şey İsrail'in tüm uluslararası kurumları itibarsızlaştırmasının artık yeni bir aşamaya geçtiğini göstermektedir. Netanyahu hükümeti sadece Filistin'e saldırmakla kalmıyor, bu soykırım siyasetinin devamı olarak doğrudan uluslararası kurumları hedef alan, uluslararası değerleri hedef alan saldırganlığını devam ettiriyor” şeklinde konuştu. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres'in Rusya-Ukrayna savaşı, Gazze'deki durum, bütün bu ortaya çıkan tablo çerçevesindeki neticeden sonra bir açıklaması olduğunu ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde, Birleşmiş Milletler'in yapısında bir reform yapılması gerektiğini ifade ettiğini hatırlatan Çelik, “Sayın Cumhurbaşkanımız da buna kendi yıllardır söyledikleri tezlerini tekrarlayarak cevap verdiler. Cumhurbaşkanımız yıllar evvel Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda dünya beşten büyüktür ilkesini ortaya koyduğunda çok iyi hatırlıyorum hepimiz oradaydık arkadaşlarımızla beraber. Bazı ülkelerin bunu ilk defa duymuş gibi yadırgadıklarını, hatta bunu çok ileri bir söylem olarak değerlendiren bazı devletlerin ileri gelenleri olduğunu hatırlıyoruz. Cumhurbaşkanımız bu tezi Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda eylül ayındaki toplantılarda sürekli tekrarladı ve bunu çeşitli örnekleriyle delillendirdi. Yine Türkiye'de ve dünyanın başka yerlerinde yaptığı uluslararası politika değerlendirmelerinde bu tezi daha da genişletti. Bugün gelinen noktada dünya 5'ten büyüktür tezinin aslında giderek uluslararası kabule dönüşen, pek çok devlet tarafından desteklenen bir tez olduğu ortaya çıkmıştır. Gelinen noktada Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Birleşmiş Milletler'de bir reform yapılması konusundaki açık beyanı da Cumhurbaşkanımızın dünya 5'ten büyüktür tezinin teyidi manasındadır. Dolayısıyla bir kere daha şu görülmüştür ki, dünya 5'ten büyüktür tezinin yanı sıra, bugün İsrail'in yaptığı şey bütün bir uluslararası sistemi esir alarak dünyanın bir hükümet karşısında çaresiz kalmasını ve alınan bütün kararlara rağmen, yapılan bütün çağrılara rağmen bu soykırımcı siyasetin devam etmesi karşısında Netanyahu hükümeti kendilerinin uluslararası hukuktan büyük olduğunu, Birleşmiş Milletler'den büyük olduğunu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden büyük olduğunu ifade ederek tüm insanlık değerlerine, uluslararası hukukun tüm kazanımlarına karşı açık bir saldırganlık gerçekleştirmektedir” ifadelerini kullandı. Parlamentoların insanlığa ait temel değerleri, insan haklarını, hukuka ait temel değerleri yüceltmek için var olduğunu aktaran Çelik, “Soykırım suçları sebebiyle insanlığa karşı işlenmiş suçlar sebebiyle mahkemede yargılanması gereken, insanlığa karşı işlenmiş suçlar sebebiyle ceza alması gereken bir şebekenin başındaki kişinin Amerikan Kongresi'nde bu şekilde alkışlanması tabii demokrasi tarihi açısından da büyük bir kara lekedir. Parlamentolar insani değerleri yüceltmek için, insanlığa ait temel değerleri, insan haklarını, hukuka ait temel değerleri yüceltmek için vardır. Parlamentolar soykırıma, katliama destek vermek, tecavüzlere, çocuk ölümlerine, kadınların öldürülmesine destek vermek için kurulmamıştır. Parlamentoların amacı, hukukun ve insan haklarının korunmasıdır ama Amerikan Kongresi tam tersi yönde hareket etmiştir” açıklamasında bulundu. "Sayın Cumhurbaşkanımızın davetiyle Sayın Abbas'ın Türkiye'de bulunması ve bugün yüce Meclis'e hitap edecek olması aslında demokrasi tarihi açısından da Türkiye'nin doğru bir mesajı vermesi ve kayda geçirmesi açısından önemlidir" diyen Çelik, “Bugün o Amerikan Kongresi'ndeki soykırımlara, katliamlara verilen desteğe karşı bugün Sayın Abbas'ın konuşmasıyla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi, yüce Meclisimiz, gazi Meclisimiz insan haklarından yana, hukuktan yana, mazlum milletlerden yana ve oradaki kadın, çocuk ölümlerine karşı ve soykırıma karşı duruşunu gösteren bir daveti gerçekleştirmiş olacaktır. Bu vesileyle, bir kere daha partimiz adına Sayın Abbas'a hoş geldiniz diyoruz” ifadelerini kullandı.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.