SON DAKİKA
Hava Durumu

#Nev Sağlık Grubu

Söz Bursa - Nev Sağlık Grubu haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Nev Sağlık Grubu haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Nasır nedir? Nasır neden olur, belirtileri nelerdir? Haber

Nasır nedir? Nasır neden olur, belirtileri nelerdir?

Ayak tabanınızda sertleşmiş bir bölge mi var? Özellikle uzun süre yürüdükten sonra o bölgede yanma ya da ağrı hissediyorsanız, bu bir nasır olabilir. “Son yıllarda özellikle yoğun yürüyüş yapanlar, dar ayakkabı kullananlar ve fiziksel işlerde çalışanlar arasında nasır şikayetlerinde artış gözleniyor” diyen Nev Sağlık Grubu Podoloji (Ayak Sağlığı) bölümünden Pdl. İlkem Kuruoğlu, nasır ile ilgili açıklamalarda bulundu.  Kuruoğlu, “Genellikle ayaklarda nadiren ellerde görülen, sürtünmeye bağlı oluşan deri sertleşmesidir. Cilt aşırı sürtünmeye, basınca karşı kendini korumaya alarak kalınlaşır. Bir nevi vücudun kendini koruma mekanizmasıdır. Ayakta görülen nasırların çoğu belli bir yük taşıyan bölgelerdir. İlk oluşmaya başladığı dönemlerde ağrı vermeyebilir. Ayak tabanı, parmak üzeri ve parmak arası gibi bölgelerde sık karşılaşılır” dedi. Nasır neden olur? Nasırın nedenlerini sıralayan Kuruoğlu, “Yanlış ayakkabı kullanımı; sivri burunlu ayağı sıkan, yüksek topuklu ayak anatomisine uygun olmayan ayakkabılar kullanmak. Ayak şekil bozuklukları; pes planus (düz taba), pes cavus (kavis artışı). Basış bozuklukları, içe, dışa basma. Küçük çorap kullanımı; ayağınızın numarasından küçük çorap kullandığınızda ayakkabı içinde toplanarak cildin direk olarak temas etmesine neden olur. Bazı spor aktiviteleri ile uğraşan kişilerde (futbol, basketbol) nasır görülebilir. Bazı meslek grupları; sürekli ayakta durmak zorunda olan meslek gruplarında da görülebilir. Ani kilo alımı ve obezite de nasıra neden olabilir” şeklinde ifadelerde bulundu. Nasır belirtileri nelerdir?  Pdl. İlkem Kuruoğlu, “Başlangıç aşamasında deride kalınlaşma ile kendini gösterir. Bakımı yapılmadığı takdirde deri daha da kalınlaşır, o bölgede acıma ve ağrıya neden olur. Özlü nasırlarda ise hasta üzerine bastığında iğne batması şeklide acıyı tarif edebilir. Kemik çıkıntısı üzerinde olan nasırlar başlangıçta sürtünmeye bağlı olarak kırmızı tahriş olmuş bir görünümdedir daha sonra sarımsı bir renk almaktadır” dedi. Nasır tedavisi nedir? Pdl. İlkem Kuruoğlu, “Öncelikle nasırı oluşturan etkenin ne olduğu belirlenmelidir. Daha sonrasında podolojik frezeler yardımı ile ölü dokular herhangi bir acı, sızı hissetmeden temizlenir. İşlem sonrasında hasta ayakkabısını giyerek günlük yaşamına devam edebilir. Nasırın oluştuğu bölgeyi korumak ve oluşmasını engellemek için çeşitli silikon destekler ve tabanlık kullanılabilir” dedi. “Asla kesici aletler kullanarak nasırı temizlemeyiniz” Kuruoğlu, “Ayak yapısına uygun rahat ayakkabılar tercih edilmeli, dar burunlu, yüksek topuklu ayakkabıları asla tercih etmemeli, ayakkabılarınızı değiştirerek kullanmaya özen göstermelisiniz. Gün sonuna cilt yapınıza uygun krem ile ayağınızı nemlendirebilirsiniz. Sert zeminlere çıplak ayakla basmamaya, terlik kullanımına önem verebilirsiniz. Pamuklu, ayağı sıkmayan çoraplar tercih edebilirsiniz. Asla kesici aletler kullanarak nasırı temizlemeyiniz. Cildinizi uyararak daha da büyümesine yol açabilirsiniz. Doktorunuza danışmadan salisilik asit içeren solüsyonlar ve nasır bantlarını uygulamayın. Unutmayınız ki nasır oluşumuna neden olan etken ortadan kaldırılmadığı sürece nasırınız tekrarlamaya devam edecektir” uyarılarında bulundu.

Total diz protezi nedir? Total diz protezi nasıl yapılır? Haber

Total diz protezi nedir? Total diz protezi nasıl yapılır?

Dr. Akdoğan, “Total diz protezi, aşınmış olan eklem yüzlerinin, metal ve polietilenden imal edilen, ağrısız eklem hareketi için tasarlanmış özel parçalar ile kaplanarak yapay bir eklem oluşturulmasıdır. İlk kez 1968 yılında uygulanan diz protezi, cerrahi teknikler, kullanılan maddeler ve tasarım alanındaki ilerlemeler sayesinde geliştirilerek günümüzde çok daha başarılı bir tedavi yöntemi olmuştur” diye konuştu. “Total diz protezi kimin için uygundur?” Akdoğan, “İstirahat, ilaçlar, fizik tedavi yöntemleri, baston kullanımı ve eklem içi enjeksiyonlar gibi tedavi yöntemleri uygulanmış olmasına rağmen diz ağrıları kontrol edilemeyen, yürüme, merdiven çıkma gibi günlük yaşam aktiviteleri ileri derecede kısıtlanmış ve eklem kıkırdağında ileri harabiyet olan hastalarda total diz protezi uygundur. Hastanın 60-80 yaşları arasında olması tercih edilir, ancak romatoid artrit ve osteonekroz gibi bazı özel durumlarda daha erken yaşlarda da protez yapılabilir” ifadelerinde bulundu. “Total diz protezi nasıl yapılır?” Op. Dr. Yaşar Akdoğan, “Total diz protezinin parçaları uygun anestezi yapıldıktan sonra, dizin önünden yapılan bir kesi ile diz eklemine ulaşılır. Eklemi oluşturan üç kemiğin (femur, tibia ve patella) birbirlerine temas eden yüzlerindeki aşınmış kıkırdak dokusu, ince bir kemik tabakası ile birlikte kesilerek çıkartılır, sonra uygun boyutlarda seçilen protez parçaları, kemik çimentosu (polimetil metakrilat) adı verilen bir dolgu maddesi kullanılarak, hazırlanan kemik yüzeylere tutturulur. Böylece eklem yüzleri, metal ve plastikten yapılmış parçalarla yeniden kaplanmış olur. Ameliyat 1-2 saat arasında sürer. Ameliyat sonrası ağrı kontrolü için sıklıkla epidural (belden yerleştirilen) veya damar yoluyla ilaç veren ağrı pompaları kullanılır. Ertesi gün diz hareketlerine başlanır ve yardımla ayağa kalkılır. Oda ve koridor içinde rahat yürüyebilir hale geldiğinizde hastaneden taburcu olabilirsiniz. Bu süre, hastadan hastaya çok farklılık göstermekle birlikte 3 ile 7 gün arasında değişebilir” dedi. “Total diz protezi ameliyatı sonrası ne beklemeliyim?”  “Total diz protezi yapılan hastaların %90’ından fazlasında diz ağrılarında belirgin bir azalma ve yürüme/merdiven inip çıkma gibi günlük yaşam aktivitelerini yapmada belirgin bir iyileşme elde edilir” diyen Akdoğan, “Hastaneden taburcu olduğunuzda bir destek kullanarak, ev içinde yürüyüş yapma imkânınız olacaktır. Ağrınızın belirgin olarak düzelmesi ve bağımsız sokağa çıkmanız, her hasta için farklı olmakla birlikte 4 ila 8 hafta arasındadır. Total diz protezi sonrası koşma, sıçrama gerektiren sporlar ve ağır işlerin yapılması uygun değildir, bu tip aktiviteler protezin ömrünü kısaltacaktır. Yürüyüş, golf, yüzme gibi zorlayıcı olmayan sporlar yapılabilir. Araba kullanmakta bir mahsur yoktur. Cerrahiden önce bacağınızda var olan eğrilik ve şekil bozuklukları da ameliyat sırasında düzeltilir, bu diz protezinin ömrünü uzatacaktır. Ancak özellikle kilolu hastalarda, bu hareket açıklığı daha azdır. Ortalama hareket açıklığı 115 derece civarındadır, bu nedenle diz protezi sonrası yere tam çömelmek veya namaz kılmak sıklıkla mümkün değildir. Son yıllarda, diz hareket açıklığını artıran teknikler ve tasarımlar uygulanıyor olsa da hastaların ayaklarını altlarına alıp oturmaları diz protezinin uzun süreli sağ kalımı açısından sakıncalı olabilir” dedi. “Total diz protezi sonrası manyetik rezonans görüntülemesi (MR) yapılabilir mi?” Dr. Akdoğan, “Modern total diz protezlerinin çoğu MR uyumlu bir metal olan krom kobalt alaşımından imal edilir. Her ne kadar dizin yakın komşuluğundaki dokular görüntülenemese de başka bir bölgenin MR’ının çekilmesinde bir sorun yaşanmaz. 1990’dan önce yerleştirilmiş olan bir diz proteziniz var ise, MR uyumu açısından markası veya metal alaşımını doktorunuza danışmanız uygun olur” dedi. “Total diz protezinin bir ömrü var mıdır?” “Total diz protezini oluşturan metal ve plastik parçalar, hareket sırasında ortaya çıkan sürtünmeye bağlı olarak zaman içinde aşınır. Aşınma ile ortaya çıkan ve gözle görülmeyecek kadar küçük metal ve plastik parçalarına karşı vücudun cevabı ile diz protezinin parçaları tutunduğu kemikten ayrılıp gevşeyebilir” diyen Akdoğan, “Uygun cerrahi teknik ve modern protez tasarımları kullanılarak yapılan diz protezlerinin ömrü günümüzde 15-20 yıla kadar uzamıştır. Gevşeyen diz protezleri, çoğu hastada ikinci bir ameliyat ile çıkartılıp yeniden protez yerleştirilebilir, ancak ikinci protezin ömrü, ilki kadar uzun değildir. Aşınma, gevşeme gibi sorunlara erken tanı koymak amacıyla, yakınmanız olmasa bile düzenli aralıklarla muayene ve röntgen incelemeleri ile diz protezinizin kontrol edilmesi uygundur. Doktorunuz size ne zaman aralıklarında kontrole geleceğinizi belirtecektir” dedi. “Total diz protezi sonrası enfeksiyondan korunmak için ne yapılmalıdır?” Akdoğan, “Düşük te olsa, kana karışan bakterilerin diz protezinize ulaşarak oraya yerleşmesi ve enfeksiyon oluşturması riski vardır. Protez ameliyatından sonraki ilk iki yıl içinde diş veya idrar yolları ile ilgili bir cerrahi işlem geçirecekseniz, mutlaka öncesinde antibiyotik kullanmanız gerekir. Özellikle diş çekimi, taş temizliği ve kanal tedavisi gibi işlemlerden bir saat önce uygun bir antibiyotik ile enfeksiyondan korunma önemlidir. Antibiyotiğin dozu ve süresi için mutlaka ortopedi doktorunuza danışmanız uygun olacaktır. Ayrıca ayak bakımına dikkat etmeniz, ayak ve tırnak enfeksiyonu bulguları ortaya çıkarsa ortopedi doktorunuzu bilgilendirmeniz gerekir” açıklamalarında bulundu.

Ramazan’da doğru spor için 10 altın kural! Haber

Ramazan’da doğru spor için 10 altın kural!

 “Ramazan ayında spor yapmak pek çok kişi için zorlu bir deneyim olabilir. Ancak doğru bilgi ve planlama ile bu süreci sağlıklı ve formda geçirebilirsiniz” diyen Nev Sağlık Grubu Ortopedi ve Travmatoloji bölümünden Op. Dr. Yaşar Akdoğan, Ramazan’da sağlıklı spor yapmanın detaylarını açıkladı. Op. Dr. Yaşar Akdoğan, “Ramazan’da sağlıklı spor yapmanın 10 altın kuralı aşağıdaki gibidir” diyerek, şunları sıraladı: Oruç tutarken de egzersiz yapabilirsiniz ancak hangi saatlerde hareket etmeye karar verdiğinize dikkat edin. Sahur sonrası veya iftardan birkaç saat sonra en ideal zamanlar olacaktır. Sporu aşırıya kaçmadan, kontrollü bir biçimde uygulamalısınız. Aksi takdirde, vücut enerjisini tükenmiş olur ve oruç tutmayı daha zorlaştırır. Egzersizin türünü akıllıca seçmelisiniz. Düşük yoğunluklu aktiviteler örneğin yürüyüş veya yoga, en uygun olanlar olabilir. Bol miktarda su tüketmeyi unutmayın. İftardan sahura kadar olan sürede, vücudunuzun ihtiyaç duyduğu sıvıyı karşılamalısınız. Dengeli ve yeterli beslenme kritiktir. Protein ağırlıklı beslenerek kas kaybını önleyebilirsiniz. Orucunuzu açtıktan sonra hemen ağır bir egzersize girişmeyin. Enerji seviyenizi dengeleyin ve kendinize fazla yüklenmeyin. Antrenmanlarınızda dinlenme periyotlarını göz ardı etmeyin. Kısa aralar vücudunuzun toparlanmasına destek sağlar. Ramazan süresince düzenli uyku alışkanlığı kazanın. Yeteri kadar dinlenmek enerjinizin yüksek kalmasına yardımcı olur.”  “Ramazan’da egzersiz düzeni nasıl olmalıdır?”  “Ramazan ayında egzersiz yapmak tahmin ettiğinizden daha kolay” diyen Akdoğan, “Ancak dikkate almanız gereken bazı kritik noktalar bulunmakta. Egzersiz programınızı oruç saatlerinize göre düzenlemelisiniz. Yani sahur ve iftar saatleri arasındaki sürede yoğun bir egzersiz rutini uygulamaktan kaçınmalısınız. Bu zaman diliminde vücudunuz yağ depolarını enerji kaynağı olarak kullanır ve bu esnada gerçekleşen yoğun fiziksel aktivite vücut enerjisinin hızla tükenmesine yol açar. Sahurda yapılan hafif egzersiz metabolizmanızın gün boyu hareketli kalmasına yardımcı olabilir. Ancak buradaki hedef büyük kas gruplarını çalıştırmaktan ziyade genel kan dolaşımını iyileştirmektir. Bu nedenle sahurdan sonra yürüyüş gibi hafif aerobik aktiviteler en uygun seçeneklerdir. İftar sonrasında ise kasları hedefleyen bir egzersiz rutinine geçebilirsiniz. Fakat unutmayın ki iftar sonrası ağırlık kaldırmadan önce dengeli bir öğün tüketmeli ve yeterli sıvı almış olmalısınız. İftardan yaklaşık 1-2 saat sonra başlayacak olan antrenmanlar en iyi tercih olacaktır” ifadelerinde bulundu. “Ramazan ayında hangi sporlar tercih edilmeli?”  Op. Dr. Yaşar Akdoğan, “Ramazan’da enerji seviyeniz düşebilir. Bu sebeple ağır ve yüksek yoğunluklu egzersizlerden kaçınmalısınız. Yürüyüş, hafif tempolu koşu, yoga veya pilates gibi düşük yoğunluklu aktiviteler daha uygundur. Bu tarz egzersizler, kalp ritmini zorlamadan yükselterek genel dayanıklılığı iyileştirir. Bunun yanında, güne başlamadan önce sabah sahurda ya da iftardan bir süre geçtikten sonra spor yapmayı tercih edebilirsiniz. Sabah saatlerinde yapılan sporların avantajı ise bedeni daha enerjik ve canlı hissettirmesidir. Eğer iftardan sonra egzersiz yaparsanız, vücudunuz egzersizin ardından gereksinim duyduğu enerjiyi alabilir. Ayrıca Ramazan süresince hava sıcaklığı ve nem oranını da dikkate almanız önemlidir. Yaz aylarında oruç tutarken, özellikle sıcak günlerde açık havada yoğun bir şekilde spor yapmaktan kaçınmalısınız. Ramazan’da fitness yapmak istiyorsanız sıcak havalarda kapalı merkezde ya da evde egzersiz yapmayı tercih edebilirsiniz” dedi. “Ramazan ayında kimler spor yapmamalı?” “Kronik hastalığı olan ve durumunun kötüleşmesine yol açabilecek kişiler, oruçlu oldukları süre boyunca egzersiz yapmamalıdır” diyen Akdoğan, “Özellikle diyabet veya kalp sorunu olan kişilerin doktor gözetiminde hareket etmeleri önemlidir. Ayrıca yüksek tansiyonu olan bireyler Ramazan’da spor yapmadan önce bir uzmana başvurmalıdır. Bunlara ek olarak, hamile ve emziren annelerin Ramazan ayında spor yaparken özenli olmaları gereklidir. Bu dönemde vücut ekstra enerjiye ihtiyaç duyar ve aşırı egzersiz hem annenin hem de bebeğinin sağlığına zarar verebilir” açıklamalarında bulundu.

Diyetisyen Benli uyarıyor! Ramazan ayında bunları yapmaktan kaçının... Haber

Diyetisyen Benli uyarıyor! Ramazan ayında bunları yapmaktan kaçının...

Nev Sağlık Grubu Çocuk ve Beslenme ve Diyet bölümünden Dyt. Zehra Buket Benli, Ramazan ayı boyunca sağlık sıkıntısı yaşamamak, üretken ve aktif bir dönem geçirmek, kilo dengesini korumak, zihinsel ve bedensel bütünlük ile oruç tutabilmek için beslenme önerilerinde bulundu. Benli, “Ramazan ayında sağlıklı beslenme, yaşamın her döneminde olduğu gibi büyük önem taşır. Bu dönemde dengeli ve yeterli sıvı alımı hayati önem taşır. Kişilerin beslenme ihtiyaçları değişmediği için sahur kahvaltı yerine, iftar ise akşam yemeği yerine geçebilir. Sağlık problemi olmayan kişiler, sağlıklı bir beslenme programı ile Ramazan ayında kilo verme diyetini de rahatlıkla uygulayabilir. Ancak diyabet, hipertansiyon, kalp hastalıkları, kronik böbrek hastalıkları ve mide-bağırsak rahatsızlıkları olanlar mutlaka bir doktora ve diyetisyene danışmalıdır” dedi. “Sahuru atlamıyoruz!” Benli, “Sahur, gün boyu ihtiyaç duyulacak besin ve enerjiyi sağlamak için önemli bir öğündür. Sahurda yağlı, tuzlu ve ağır yemeklerden kaçınılmalı, bunun yerine süt, peynir, yumurta gibi kahvaltılıklar, yoğurt gibi sağlıklı ve hafif yiyecekler tercih edilmelidir. Ayrıca taze veya kuru meyve, ceviz, badem gibi kuruyemişler de enerji ve mineral desteği sağlar. Kafeinli içecekler yerine, bitki çayları ve az şekerli-şekersiz kompostolar tercih edilebilir” dedi. “İftarda dikkat edilmesi gereken bazı püf noktalar”  “Ramazan’ın keyifli yanlarından biri kalabalık sofralarda yemek yemenin tadını çıkarmaktır. Ancak uzun süreli açlığın ardından hızlı yemek yemek kilo alımına, anlık tansiyon ve şeker yükselmesine sebep olabilir” diyen Benli, “Bu nedenle iftara, peynir, hurma, zeytin gibi hafif atıştırmalıklarla ya da çorba ve salata ile başlanmalı, bir süre (10-15 dakika) ara verildikten sonra, etli veya etsiz sebze yemeği, salata ve yoğurt ile ana yemeğe geçilmelidir. İftardan 1-2 saat sonra tatlı yerine, meyve ve yoğurt karışımları tarçınla birlikte tercih edilebilir. Şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlılar (güllaç, sütlaç, muhallebi vb.) haftada 1-2 kez yenilebilir. Ayrıca yemekler yavaş yavaş ve iyi çiğnenerek yenilmelidir” ifadelerinde bulundu. “Sıvı alımına özen gösterilmeli” Benli, “İftardan sahura kadar sıvı ihtiyacını karşılamak için su aralıklarla içilmelidir. En az 2 litre su içmek önemlidir. Bunun yanı sıra şekersiz çay, bitki çayları, süt, ayran, kompostolar ve maden suyu gibi içecekler de tercih edilebilir” dedi. “İftar sonrası fiziksek aktivite” Dyt. Zehra Buket Benli, “İftardan 2 saat sonra (besinlerin kana karışıp – sindirimi bittikten sonra) hafif bir hareket, hazımsızlık gibi sorunların önüne geçecektir. Dışarıda hareket etme imkânı olmayanlar için ev içerisinde fiziksel aktiviteyi arttırmak önemlidir” şeklinde ifadelerde bulundu. “Lifli besinler tüketerek bağırsak sorunlarının önüne geçebilirsiniz” Dyt. Zehra Buket Benli, “Ramazan ayında bağırsak sorunları yaşamamak için lif açısından zengin besinler (tam buğday ekmeği, bulgur, sebzeler gibi) ve ara öğünlerde meyve, kuru yemişler (ceviz, fındık, badem vb.) tüketilmelidir. Ayrıca, pişirme yöntemi olarak derin yağda kızartmak yerine haşlama, ızgara veya fırın gibi yöntemler tercih edilmelidir” dedi. Dyt. Zehra Buket Benli, son olarak Ramazan ayında sağlıklı beslenme ile ilgili genel ipuçlarını şu şekilde sıraladı; Ramazan boyunca sahur ve iftar olmak üzere 2 ana öğün, iftardan sonra ise 1-2 ara öğün şeklinde düzenlenebilir. Uzun süre aç kalan mideyi zorlamamak için yemekler yavaş ve iyice çiğnenerek yenilmelidir. Sahurda süt, yoğurt, peynir, yumurta gibi proteinden zengin besinler tercih edilmeli, fazla yağlı, tuzlu ve unlu besinlerden uzak durulmalıdır. İftarda, 1-2 zeytin veya hurma ile oruç açılabilir, ardından çorba ile başlanıp sonrasında 10-15 dakika ara verilmelidir. Ana öğünde etli – tavuklu sebze yemekleri yanında salata-yoğurt ve ekmekle devam edilmelidir. Beyaz ekmek ve pirinç gibi glisemik indeksi yüksek gıdalar yerine, tam buğday ekmeği, bulgur, tam buğday makarna ve kuru baklagiller tercih edilmelidir. Tatlı tüketmek istenirse, haftada 1-2 gün şerbetli tatlılar yerine, sütlü tatlılar veya meyve tatlıları tercih edilmelidir. Yemeklerin pişirme yöntemlerinde ızgara, haşlama, buğulama veya fırında pişirme tercih edilmelidir. Kızartma ve kavurma yöntemlerinden kaçınılmalıdır. Konstipasyon sorununu engellemek için lif ve posadan zengin tam tahıllar, kuru baklagiller, sebze ve meyveler tercih edilmelidir. Oruç tutarken vücut uzun süre susuz kalacağı için iftar ve sahur arasında bol su içmeye özen gösterilmelidir. Asitli içecekler yerine su, ayran, taze sıkılmış meyve suyu veya şekersiz komposto tercih edilmelidir. İftar sonrası televizyon veya bilgisayar başında dinlenmek yerine, ev içi aktiviteler ve hafif hareketler sindirim için faydalı olacaktır” açıklamalarında bulundu.

Kayak yaparken sakatlanmayın! Haber

Kayak yaparken sakatlanmayın!

Kayak yaparken dikkat edilmesi gerekenleri, Nev Sağlık Grubu Ortopedi ve Travmatoloji bölümünden Op. Dr. Yaşar Akdoğan açıkladı. “Isınma hareketleri yapmadan olmaz!” Op. Dr. Yaşar Akdoğan, “Kayağa başlarken ısınma hareketleri yapmak, kaslarınızı hazırlayarak ani hareketlerde büyük yaralanmaların önüne geçer. Kayağa başlamadan önce kayak aletleri seçimi hayati önem taşır. Sizin vücudunuza uygun olmasının yanında malzemeleri alırken özel yapılmış gor-teks kumaşlı kıyafet kullanmalısınız. Eğer hassas bir dokunuz varsa eldiven, maske gibi önemler alabilirsiniz. Kayak yaparken ayakkabılarınız ayağınızı sarmalı ve gevşeklik olmamalıdır. Aksi takdirde ayağınızdan kayar ve çok büyük yaralanmalara mahal verebilir. Kayak kıyafeti seçimi yaparken üşümenize engel olacak ve rüzgârdan koruyacak kıyafetler seçmelisiniz. Kayak yapan kişi vücut ağırlığını dengelemeli ve düşme tehlikesini azaltmalıdır. Eğer düşecekse vücudunun ağır basan tarafına doğru düşmelidir” şeklinde açıklamalarda bulundu. “Bilmiyorsanız danışmalısınız” “Eğer ilk defa kayak yapacaksanız ve bilginiz yoksa, mutlaka bir bilene sormak lazım. Eğitmen direktifleri doğrultusunda yapacağınız kayak hayati tehlikenizi azaltır” diyen Akdoğan, “Kayak sırasında güneş ışığından ve rüzgârın zararlarından korunmak istiyorsanız gözlük takmak sizin daha sağlıklı kayak yapmanıza olanak tanır. Kayak yaparken sizi ve diğer kayak yapanları tehlikeye atmamak için kurallara uymalısınız” ifadelerinde bulundu. “Kayak boyunuzu doğru seçin” Op. Dr. Yaşar Akdoğan, “Kayak boyu yanlış olursa, ne kadar doğru kayılırsa kayılsın düşmenin önüne geçemezsiniz. Bu nedenle, kayağınız sizin ağırlığınıza ve fiziksel özelliklerinize göre olmalıdır. Hangi kayak boyunun size uygun olacağını öğrenmek yapacağınız spor dalına ve hızınıza göre değişir. Çok hızlı gidecekseniz uzun kayaklar, daha yavaş hızlarda gidecekseniz kısa kayaklar kullanmalısınız. Kayak yapmadan önce kayağınızı test edin” şeklinde uyarıda bulundu.

Deprem korkusuyla nasıl baş edilebilir? Haber

Deprem korkusuyla nasıl baş edilebilir?

Son günlerde art arda gelen deprem haberleri nedeniyle tüm toplum zor günler geçiriyor. Deprem korkusu, özellikle depremin yaşandığı veya riskin yüksek olduğu bölgelerde yaşayanlar için oldukça yaygın ve doğal bir duygudur. İlerleyen deprem korkusu, travma sonrası stres bozukluğu ve akut stres bozukluğu gibi ciddi psikolojik rahatsızlıklara da yol açabiliyor. “Deprem korkusuyla başa çıkmak, kişinin hem duygusal hem de pratik olarak kendini hazırlamasıyla mümkündür. Bu korku, doğal bir tepki olarak kabul edilmelidir; çünkü deprem gibi olaylar, insanın güvenlik ihtiyacını tehdit eder. Ancak bu korku günlük yaşamı etkiliyor veya kontrol edilemez hale geliyorsa, üzerinde çalışılması gereken bir durum haline gelir” diyen Nev Sağlık Grubu Klinik Psikoloji bölümünden Psk. Helin Ezgi Deniz, deprem korkusu hakkında açıklamalarda bulundu. “Hazırlıklı olmak, bu kaygıyı önemli ölçüde azaltabilir” Deniz, “İlk adım, deprem korkusunu anlamaktır. Bu korku, genellikle belirsizlik ve kontrolsüzlük hissinden kaynaklanır. Dolayısıyla depremle ilgili doğru bilgi edinmek ve hazırlıklı olmak, bu kaygıyı önemli ölçüde azaltabilir. Örneğin bir deprem çantası hazırlamak, evde güvenli alanlar belirlemek ve acil durum planı yapmak, kişiye bir kontrol duygusu kazandırır. Duygusal olarak başa çıkmak için ise stres ve kaygıyı azaltmaya yönelik yöntemler kullanılabilir. Derin nefes egzersizleri, meditasyon ve farkındalık çalışmaları gibi teknikler, anlık kaygıyı yatıştırmada etkili olabilir. Aynı zamanda, bu korkuyu paylaşmak ve konuşmak da önemlidir. Aile üyeleri, arkadaşlar ya da bir uzmanla bu duyguları ifade etmek, kişinin kendini daha güvende hissetmesine yardımcı olur. Eğer deprem korkusu çok yoğun ve günlük işlevselliği engelleyecek düzeydeyse, bir uzmandan destek almak faydalıdır. Psikoterapi yöntemleri, özellikle de bilişsel davranışçı terapi, bu tür kaygıları yönetmede oldukça etkilidir. Uzmanlar, kişinin deprem korkusunun altında yatan düşünce kalıplarını anlamasına ve bunları daha sağlıklı şekilde yönetmesine yardımcı olabilir” ifadelerinde bulundu. “Bu tür bir travmanın hem kısa hem de uzun vadeli etkileri olabileceğini görüyoruz” Psk. Helin Ezgi Deniz, “Deprem psikolojisine genel olarak baktığımızda, bu tür bir travmanın hem kısa hem de uzun vadeli etkileri olabileceğini görüyoruz. Deprem sonrası bireyler, yoğun bir korku, endişe, çaresizlik hissi ve belirsizlik yaşarlar. Bu dönemde ortaya çıkan travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), özellikle depremi bizzat deneyimleyen kişilerde sık görülür. Kabuslar, aşırı tetikte olma, uyku bozuklukları ve yeniden yaşantılıma gibi belirtiler, bu psikolojik durumun göstergeleridir. Aynı zamanda deprem, bireylerde güvenlik hissini kaybettirdiği için dünya algısında bir değişiklik yaratabilir. Deprem öncesi "güvenli" olarak görülen alanlar artık tehdit edici hale gelir. Bu durum, bireylerin yalnızca fiziksel değil, sosyal ve duygusal alanlarda da kendilerini savunmasız hissetmelerine yol açabilir. Ancak bu tür travmalardan sonra, insanlar genellikle zamanla yeniden bir denge bulurlar. Toplumun dayanışma göstermesi, bireylerin duygularını paylaşabilecekleri destek gruplarının varlığı ve psikolojik yardım hizmetleri, bu süreci hızlandırır. Sonuç olarak, deprem korkusuyla baş etmek ve deprem psikolojisiyle yüzleşmek hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ele alınması gereken bir süreçtir. Kendinizi hazırlıklı hissetmek, duygularınızı kabul etmek ve destek almak, bu zorlu sürecin üstesinden gelmekte en etkili yöntemlerdir. Deprem, fiziksel bir gerçek olduğu kadar, duygusal bir yük de yaratır; bu yükü paylaşmak ve anlamlandırmak, iyileşmenin ilk adımıdır” açıklamalarında bulundu.

Çocuklar kış hastalıklarından nasıl korunmalı? Haber

Çocuklar kış hastalıklarından nasıl korunmalı?

Çocuklarda görülen bulaşıcı hastalıklar, özellikle okul çağındaki çocuklar arasında hızla yayılabilen ve bazen ciddi komplikasyonlara yol açabilen rahatsızlıklardır. Nev Sağlık Grubu Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları bölümünden Uzm. Dr. Mustafa Konur, kış şartlarında okullarda sık karşılaşılan hastalıklar ve bunlarla ilgili korunma yöntemlerini anlattı. Uzm. Dr. Mustafa Konur, “Soğuk havalarına artmasıyla beraber yaşamımızı daha çok kapalı ortamlarda geçirmeye başlıyoruz. Bu durum özellikle de günlerinin çocuğunu diğer çocuklarla birlikte yuva, kreş, okul ortamlarında diğer çocuklarla birlikte geçiren çocukları etkiliyor. Bu nedenle ebeveynlerin bu tür hastalıklar konusunda bilgili ve hazırlıklı olması çocukların güvenliği ve sağlığı açısından büyük öneme sahiptir” dedi. “Çocuklara sık sık ellerini yıkamayı öğretin” “Çocukların aşı takvimi düzenli takip edilmeli ve tüm aşılar zamanında yapılmalıdır” diyen Konur, “Çocuklara sık sık ellerini yıkamayı öğretin. Sabun ve suyla en az 20 saniye boyunca ellerini yıkamaları gerektiğini anlatın. Eğer sabun ve su yoksa, alkol bazlı el dezenfektanları kullanabilirsiniz. Sağlıklı beslenmeye de değinecek olursak, bağışıklık sistemini güçlendirmek için dengeli ve besleyici bir diyet sunun. Taze sebze, meyve, protein, tam tahıllar ve bol su tüketimi önemlidir” ifadelerinde bulundu. Konur, “Salgın sırasında, özellikle kalabalık ortamlarda veya riskli bölgelerde maske takmaları gerektiğini öğretin. Hasta olan kişilerle temas etmelerini önleyin. Eğer evde hasta biri varsa, izolasyon kurallarına dikkat edin” dedi. Kalabalık ortamlardan kaçınmaya değinen Konur, “Salgın dönemlerinde toplu etkinliklerden ve kapalı, kalabalık mekanlardan mümkün olduğunca uzak durun” şeklinde uyarıda bulundu. “Okulda sık dokunulan yüzeylere dikkat edin” “Çocukların kullandığı oyuncakların ve eşyaların düzenli olarak temizlenmesine özen gösterin” diyen Uzm. Dr. Mustafa Konur, “Okulda sık dokunulan yüzeylere dikkat edin; öğretmenlerle hijyen konusunda iş birliği yapın. Çocuklar hastalandığında okula göndermemek ve dinlenmelerine izin vermek önemlidir. Ayrıca diğer çocuklara bulaşmayı önlemek için izole edilmeleri gerekir” dedi. “Çocuğun yaşına uygun uyku saatlerini düzenleyin” “Yeterli uyku bağışıklık sistemi için çok önemlidir. Çocuğun yaşına uygun uyku saatlerini düzenleyin” diyen Konur, Çocuklara salgın hastalıkların nasıl bulaştığını ve nasıl korunacaklarını uygun bir dille açıklayın. Bu, farkındalıklarını artırır ve kurallara uymalarını kolaylaştırır. Bu önlemler, çocukları salgın hastalıklardan korumanın yanı sıra genel sağlıklarını da olumlu etkiler” uyarısını vererek açıklamalarda bulundu.

Rahim ağzı kanseri erken tanı ile önlenebilir! Haber

Rahim ağzı kanseri erken tanı ile önlenebilir!

Nev Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Harun Şimşek, ‘1-30 Ocak Rahim Ağzı Kanseri Farkındalık Ayı’ kapsamında açıklamalarda bulundu. Rahim ağzı kanserinin, HPV virüsünün yol açtığı ve çoğu zaman belirti vermeyen bir hastalık olduğunu belirten Şimşek, “Bu virüs, cinsel yolla bulaşabilen ve yaşamları boyunca neredeyse her bireyin karşılaşabileceği bir enfeksiyon” dedi. “Belirtiler kanserin evresi ilerledikçe ortaya çıkıyor” “Rahim ağzı kanseri erken evrelerde belirti göstermeyebilir. Ancak ilerledikçe şu belirtiler görülebilir” diyen Şimşek, “Adet dönemi dışında anormal vajinal kanama (örneğin ilişki sonrası veya menopoz sonrası kanama), kötü kokulu vajinal akıntı, cinsel ilişki sırasında ağrı veya rahatsızlık, pelvik bölgede veya belde ağrı” ifadelerinde bulundu. “HPV aşıları kanser riskini azaltmada etkili rol oynuyor” “Rahim ağzı kanseri riski %90’a kadar azalabilir” diyen Şimşek, “Tedavi edilmemiş HPV enfeksiyonu, erken yaşta cinsel ilişki, zayıf bağışıklık sistemi, sigara kullanımı, uzun süreli doğum kontrol hapı kullanımı, rahim ağzı kanseri için en önemli risk faktörleri arasında yer aldığını belirten Şimşek, "Bu risk faktörlerinin farkında olmak, tarama ve aşılama programlarına katılım sağlamak hastalıktan korunmada büyük önem taşır" ifadelerini kullandı. “Erken tanı ile önlenebilir” Rahim ağzı kanserinde erken tanının önemine değinen Şimşek, “HPV testi, rahim ağzında kanser riskini artıran yüksek riskli HPV tiplerinin varlığını belirler. Pap smear ile birlikte uygulandığında erken tanıda çok daha etkili olur. Tarama programlarına düzenli katılım, rahim ağzı kanserinden korunmanın en etkili yollarından biridir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 21-65 yaş arasındaki kadınların belirli aralıklarla (genellikle 3-5 yıl) tarama yaptırmasını önerir. HPV enfeksiyonunu önleyerek, rahim ağzı kanseri riskini büyük ölçüde azaltır. Ancak tarama testleri, aşı olan kişiler için bile önemlidir” diyerek sözlerini tamamladı.

Tırnak batması tedavi edilmezse enfeksiyon riski ortaya çıkabilir! Haber

Tırnak batması tedavi edilmezse enfeksiyon riski ortaya çıkabilir!

“Tırnak batması, ayak tırnağının köşesinin veya kenarının yumuşak dokuya batmasıyla meydana gelen bir durumdur” diyen Nev Sağlık Grubu Podoloji (Ayak Sağlığı) bölümünden Podolog İlkem Kuruoğlu, konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Kuruoğlu, “Acı, kızarıklık, şişme ve bazen enfeksiyona neden olur. Acı ve enfeksiyon tırnak kıvrımının deriye battığı noktada oluşur. Enfeksiyonun ilerleyen evresinde iltihaplı bölgede ekstra bir doku ya da dışarı akan sarı bir iltihap sıvısı oluşabilir. Tırnak batması herhangi bir tırnakta görülebilir; ancak baş tırnakta daha yaygın görülmektedir” dedi. “Ayağı sıkan, sivri burunlu ayakkabı en baş sebebidir” “Yanlış ayakkabı kullanımı, ayağı sıkan, sivri burunlu ayakkabı kullanımı tırnak batmasının en baş sebeplerinden birisidir” diyen Kuruoğlu, “Yanlış tırnak kesimi, tırnağın yuvarlak bir şekilde kesilmesi, köşe kısımlarının alınması tırnağın yumuşak dokuya batarak uzamasına ve tırnak batmasına yol açar. Bu yüzden ayak tırnakları düz bir şekilde kesilmelidir. Yanlış yapılan pedikür uygulamaları tırnak batmasına ve steril olmayan malzemeler enfeksiyon oluşumuna neden olur. Ailede tırnak batması sorunu varsa, sizde bu durumla karşılaşabilirsiniz. Tırnağınızın üzerine künt bir cisim düşmesi, herhangi bir yere çarpmanız batmaya yol açar. Özellikle futbolcular ve spor ile uğraşan kişilerle oldukça sık rastlanmaktadır. Ani kilo alımıyla birlikte ayaklarımız şişerek tırnakların ete doğru batmasına yol açar. Aynı zamanda tırnak kalınlaşması-mantar enfeksiyonları, aşırı ayak terlemesi gibi sorunlar da tırnak batmasına yol açar” şeklinde tırnak batmasının nedenlerini açıkladı. “Tedavi edilmezse enfeksiyon ortaya çıkabilir” Kuruoğlu, “Tırnak batması özellikle baş parmakta olmakla birlikte ayağın her parmağında görülebilmektedir. En yaygın belirtiler; acı, kızarıklık, hassasiyet ve yumuşak dokuda şişliktir. Tırnak batması oluşumunun ilk safhasında, ayak tırnağının bir kısmı kızarmaya başlar ve acı veren bir şişlik oluşur. İlk zamanlar irin yoktur. Dokunulduğu zaman ateşiniz olmamasına rağmen tırnak batması olan bölgede ısı artışı vardır. İlerleyen süreçte tedavi edilmezse enfeksiyon ortaya çıkabilir bu da acılı bir sürecin başladığının göstergesidir. Sarımsı bir renkte sıvı iltihap oluşmaya başlar. Bu durumda tırnak ve çevresi dokunulamayacak kadar hassastır. Tırnağınız bu aşamaya gelmeden en yakın sağlık kuruluşuna veya podoloğunuza danışmanızı tavsiye ederiz” dedi. “Sızı hissetmeden tırnak batmasını önlemek mümkün” Kuruoğlu, “Şu ana kadar bildiğiniz üzere hastanelerde batık tırnakta yapılan işlem tırnak çekimi idi. Ülkemizde daha yeni duyulmaya başlanılan Podoloji sayesinde tırnak çekimini en son aşamaya bırakarak batık tırnağı önlemek mümkündür. Uyguladığımız tırnak teli ve çeşitli kurtarıcı yöntemler sayesinde herhangi bir acı, sızı hissetmeden tırnak batması ile ilgili şikayetler ortadan kalkmakta ve anında bir rahatlama olmaktadır” ifadelerinde bulundu. “Ayaklarınızı kuru tutmaya özen gösterin” “Tırnaklarınızı çok kısa kesmemeye özen gösterin. Keserken düz bir şekilde kesip sivri kalan uç kısımlarını bir törpü yardımıyla düzeltin” diyen Kuruoğlu tırnak batmasından korunmak için neler yapılabileceğini açıkladı. Kuruoğlu, “Dar, sivri burunlu, ayağı sıkan, yüksek topuklu ayakkabılar tercih etmeyin. Mümkün olduğunca pamuklu çoraplar kullanın ve kullandığınız çorapların ayağınıza küçük olmamasına dikkat edin. Ayaklarınızı kuru tutmaya özen gösterin. Medikal bakımınızı uzman gözetiminde eğitimli kişilere yaptırınız” açıklamalarında bulundu.

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
Söz Bursa En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.