SON DAKİKA
Hava Durumu

#Kültür

Söz Bursa - Kültür haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kültür haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Kültür ve sanatta bu ülkeye aidiyet duyan herkesi baş tacı ediyoruz Haber

Kültür ve sanatta bu ülkeye aidiyet duyan herkesi baş tacı ediyoruz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri Töreni’nde konuştu. Ödüllerini tebliğ edeceği bilim ve kültür insanları, sanat ve zanaat erbapları, fikir ve edebiyat zatları ile temsilcilerini tebrik eden Erdoğan, "Eserleriyle asırlara aşıp gelen medeniyet nehrimizin sanat ve kültür kollarını besleyen ödül sahiplerimize bundan sonraki çalışmalarında Mevla’dan başarılar diliyorum. Kılı kırk yaran titiz ve kapsamlı bir değerlendirme süreci ile ödül sahiplerini belirleyen seçici kurul üyelerimize de şükranlarımı sunuyorum" dedi. Bu yıl edebiyattan kütüphaneciliğe müzikten tiyatroya bilim kültürden sinema ve zanaatlara uzanan 8 ayrı dalda ödül takdim edeceklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Prof. Dr. Gönül Tekin ve Prof. Dr. Günay Kut’a Bilim Kültür ödüllerimizi tevdi ediyoruz. Dünyanın önde gelen Türkologlarından olan Gönül Tekin hocamız kitap ve makaleleriyle, araştırmalarıyla, konferanslarıyla eski Türk edebiyatına ışık tutan önemli çalışmalara imza atıyor. Harvard Üniversitesi’nde Osmanlı Türkçesi Özbekçe ve Çağatayca dersleri veren Prof. Dr. Gönül Tekin uzun yıllar editörlüğünü yaptığı Türklük bilgisi araştırmalar dergisi ile batıda Türkçe yayın merkezi Türkoloji çalışmalarının da önünü açtı. Harvard Üniversitesi bünyesindeki Osmanlı Türkçesi yaz okulunun Cunda’da açılmasında önemli pay sahibi olan hocamız Mevlana, Yunus Emre, Ali Şir Nevai, Evliya Çelebi ve Ahmed-i Dai gibi nice abide isimleri disiplinler arası bir bakışla ele aldı. Prof. Dr. Günay Kut ise yine Türkoloji ve Türkiye edebiyatı alanında uluslararası düzeyde tanınan saygın bir hocamız. Merhum Halil İnalcık, ses seçkin talebelerinden olan Günay Kut Boğaziçi Üniversitesi’nde Türkoloji bölümünü Oxford Üniversitesi’nde ise Atatürk Enstitüsü’nün kurarak Türk kültürüne önemli hizmetlerde bulunmuştur. Bilhassa coğrafi ve yazma eserler alanında Türkoloji müktesebatında önemli katkılar sunan Günay Kut Türk dilinin ve Türk edebiyatının uluslararası ölçekte tanınması için kritik bir rol oynadı. Bilim kültür ödülü sahibi her iki hocamızı da tebrik ediyor bugüne kadar yaptıkları kıymetli çalışmalarından ötürü kendilerine teşekkür ediyorum" diye konuştu. Edebiyat ödülünü bu yıl Fatma Karabıyık Barbarosoğlu’na tevdi edeceklerini, yazı hayatına çok erken çağda 18 yaşında adım atan Fatma Barbarosoğlu’nun hikaye, roman, deneme makale, mülakat ve köşe yazarlığıyla Türk edebiyatında yer eden isimlerden biri olduğunu ifade eden Erdoğan, "Eserlerinden modernizm-gelenek ilişkisini yabancılaşmayı bilhassa kadınların toplumdaki yerini karşılaştıkları sorunları sevgiyi dostluğu ve diğergamlığı sosyolojik bir bakışla etkileyici bir üslupla ele aldı. Benim ağacım benim tohum kelimelerdir diyerek Fatma Barbarosoğlu’nu da tebrik ediyor yazı ve fikir hayatında başarılarının devamını diliyorum" dedi. Bu yılki müzik ödülünün sahibinin Ahmet Özhan olduğunu belirten Erdoğan şöyle konuştu: "Sanat hayatında 57 yılı geride bırakan Ahmet Özhan hem kişiliği hem de bilgi ve tecrübesiyle klasik Türk müziğine önemli eserler kazandırdı. Besteleri yorumları icraları ve araştırmalarıyla Türk sanat ve tasavvuf musıkımıze eşsiz katkılar sağlamıştır. Geçmişle gelecek arasında sağlam köprüler kurdu. Örnek bir sanatçı emsal bir şahsiyet nasıl olur herkese gösteren Ahmet Özhan‘ı kutluyor sanat ve tasavvuf musikimize yaptığı değerli katkıları için kendisine teşekkür ediyorum." Tiyatro dalındaki ödülün bu yıl Turan Oflazoğlu'na takdim edildiğini, evrensel temaları yerel ve kadim değerlerle işleyen bugünün manzarasını, tarihi olay ve şahsiyetlerle mezceden Turan Oflazoğlu’nun geniş perspektifi ve engin birikimi ile temayüz ettiğini dile getiren Erdoğan, "Türk edebiyatına damga vuran tiyatro oyunlarını şiirleriyle denemeleriyle, senaryo ve çevirileriyle besleyen Turan Oflazoğlu, kültür ve sanat dünyamızda muhkem bir yer edinen güçlü yazarlarımızdan biri olmuştur. Bir eserinde ‘dünyanın açtığı en güzel çiçek olabilecekken dünyanın bağrını oyan bir yara olmakta insan’ diyerek günümüz insanına ayını tutan Sayın Oflazoğlu'nu tebrik ediyor kendisine sağlıklı ve bereketli ömürler temenni ediyorum.Kütüphaneler, milletlerin asırlara sarih hafızalarının yaşadığı, yaşatıldığı, muhafaza alındığı ilim ve kültür mahfilleridir. Bu mekanları nefes alan bir yapıya kavuşturmak, ilim erbabı ve araştırmacılar başta olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin istifadesine sunmak, milli ve manevi kimliğimizin devamı için vazgeçilmezdir. 25 yılını Atatürk kitaplığına vakfeden, şimdilerde Sultan Abdülhamid Han'ın kurduğu Türkiye'nin ilk devlet kütüphanesi olan Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nin müdürlük vazifesini yürüten Ramazan Minder’e kütüphanecilik ödülümüzü tevdi ediyoruz. Demokrasi tarihimizin utanç vesikalarından biri olan 28 Şubat sürecinde Sultan Abdülhamid Han'ın Yıldız Sarayı'ndaki kütüphanesine ait 4 bin 500 kitap kendi tarih Üzerine düşman olanlar tarafından maalesef çöpe atılmıştı. İçinde nadir eserlerin de yer aldığı bu kitapların tamamını Atatürk kitaplığına kazandıran Ramazan Minder Medine Müdafiği Fahrettin Paşa Hamidiye kahramanı Rauf Orbay ve daha nice tarihi şahsiyetin şahsi arşivlerini satın alıp Atatürk kitaplığına taşıdı. Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ndeki yazma ve makbul eserlerin bakımı ve restorasyonu için fedakarca çalışan sayın minderlerime ve kataloglama faaliyetleriyle sosyal mekan düzenlemeleriyle kütüphanelerimizin modernize edilmesinde öncü bir rol oynamıştır. Kütüphanecilik Koleksiyonumuzun bugünkü seviyesine ulaşmasında büyük emek sahibi olan Ramazan Minder’i kutluyor, tarihi ve kültür mirasımıza sahip çıktığı için kendisine şükranlarımı sunuyorum" diye konuştu. Bu yıl Zanaatlar ödülünü Salih Balakbabalar’a takdim edeceklerini söyleyen Erdoğan, "Hat, tezyinat, ahşap oyma ve sedef işçiliği gibi geleneksel sanatlarımızı kendi üslubuyla harmanlayıp özgün ve modern bir çizgiye taşıyan Hocamızın birçok eseri yurt içi ve yurt dışındaki müze ve koleksiyonlarda sergileniyor.Altın gümüş, sedef, ahşap, fil dişi ve pirinç gibi malzemelerle hat sanatı ve Türk tezyinatının en nadide eserlerine hayat veren kıymetli sedefkarımızı yürekten tebrik ediyor, geleneksel sanatlarımıza yaptığı eşsiz katkılar için kendisine teşekkür ediyorum. Bu yılki vefa ödülümüzün sahibi Türk sinemasının usta ismi Halit Refiğ oldu. 1958’den ebediyete intikal ettiği 2009 yılına kadar sinema çalışmalarını sürdüren Halit Refiğ yarım asırlık sanat hayat danışman, senarist, yapımcı ve yönetmen olarak Türk sinemasına kıymetli eserler kazandırdı. Halit Refiğ öncüsü olduğu Ulusal Sinema hareketiyle Türk sinemasının yerli ve milli değerler üzerine bina edilmesinde ses getiren adeta çığır açan işlere imza atmıştır. Batı'yı esas alan sinema anlayışını yalnızca filmleriyle değil, kitaplarıyla da eleştiren Halit Refiğ Türk sinemasının merkezine kendi tarihimizin özdeğerlerimizin yerleştirilmesini savunmuştur.. Halk kütüğümüzü tarihi birikimimizi ve bizi biz yapan hasletleri ustalıklı ve gerçekçi bir şekilde beyaz perdeye taşımıştır. Ben Halit Refiğ’im Türkiye ve Türk halkı üzerine bugün ne biliyorsam mesleğim ve Türk sinemasına ilgim sayesinde öğrendim. Türkiye'de halktan gelen ve halka dönecek olan ilk gerçek halk sanatının biri olmaktan heyecan ve gurur duyuyorum. Kendisini bu sözlerle tanımlayan Halid Refiğ’e Allah'tan rahmet niyaz ediyorum. Vefa ödülüyle kendisine olan minnet borcumuzu inşallah ifa etmişizdir diye ümit ve temenni Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nü kazanan sanatçılarımızı, hocalarımızı, zanaat erbabımızı bir kez daha tebrik ediyor, her birine şahsım, ve milletim adına Şükranlarımızı ifade ediyorum. Geçmişte bu ödüllere layık görülen ve bugün aramızda olmayan kültür ve sanat insanlarımızı da bu vesileyle minnetle yad ediyorum. kalıcı olan Yarınlara akıl, ruh, moral ve köklerden mesaj ileten sadece ve sadece kültür sanat eserleridir. Atalarımız şu veciz cümleyi ilim, fikir ve sanat dünyamıza adeta hediye etmiştir. Kem alet ile kemalat olmaz" dedi. "GELENEKLİ SANATLARIMIZI MUHAFAZA ETMELİ, İLMİ VE KÜLTÜREL ÇALIŞMALARIMIZI GÜNÜMÜZÜN SUNDUĞU İMKANLARLA ÇOK DAHA İLERİ NOKTALARA TAŞIMALIYIZ" "Siyasette iş hayatında, eğitimde, aile ve sosyal yaşantımızda rehber edinmemiz gereken bu sözü pek tabii kültür ve sanat faaliyetlerimizde de kılavuz olarak belirlemek önem arz ediyor" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi: “Şu hususu sizler de çok iyi biliyor, görüyor, tecrübe ediyorsunuz. Vasat malzemeden kaliteli iş asla çıkmaz.Biz elhamdülillah bu açıdan nasipli bir milletiz. Yalnızca ülkemizin değil, gönül coğrafyamızın her bir köşesi, Türk ve İslam medeniyetinden neşet eden kültür hazinesiyle mümtaz eserlerle, önder şahsiyetlerle dolu. Müzikte, mimaride, edebiyatta, bilim, kültür ve sanatın pek çok branşında asırlar boyunca ortaya koyduğumuz eserlerle, bünyemizden çıkardığımız ilim ve kültür insanlarıyla güçlü bir medeniyetin devamıyız. Bugünkü gençlerimizin asla unutmaması gereken hususlardan biri de işte bu medeniyetin daha üç asır öncesine kadar ilim ve sanatta diğer milletlere ilham veren örnek işlere imza atmış olmasıdır. Bilim ve kültür erbabımızın çalışmalarıyla bu mirası ihya etmek, zenginleştirmek ve geleceği çok güçlü bir şekilde kucaklamak zorundayız. Bu noktada her birinize, her birimize önemli vazifeler düşüyor. İçine sirayet ettiği her bünyeyi tek tipleştiren neoliberal kültür akımlarının ve dijitalleşmenin tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de etkisini arttırdığını görüyoruz. Bunun için tarihten süzülüp gelen gelenekli sanatlarımızı muhafaza etmeli, ilmi ve kültürel çalışmalarımızı günümüzün sunduğu imkanlarla çok daha ileri noktalara taşımalıyız." Erdoğan, ”Marifet iltifata tabidir düsturuyla düzenlediğimiz Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödüllerimizi işte bu amaç doğrultusunda geçmişten aldığımız ışıkla geleceği aydınlatmak üzere icra ediyoruz. Her alanda olduğu gibi kültür ve sanatta da kimsenin dünya görüşüne, yaşam tarzına, siyasi tutumuna bakmıyor, bu ülkeye, bu millete, bu topraklara aidiyet duyan herkesi baş tacı etmeye özen gösteriyoruz. Taklit ve takip eden değil, ilhamını kendi kültüründen, toplumundan geçmişinden ve köklerinden alan her sanatçı bizim başımızın tacıdır. Devraldığımız mirası zenginleştirmek için ömrünü vakfeden her sanatçı ilim ve düşünce insanı, bizim gönlümüzde ayrı bir yere sahiptir. Kim olursa olsun saanatını aşkla icra eden, bu milletin derdiyle dertlenen, bu millete tepeden bakmayan herkese devlet olarak elimizden gelen desteği sağlıyoruz. Sanatçılarımız hani büyük adam derler ya, bizim nazarımızda işte o büyük insandır" açıklamasını yaptı. Merhum Nurettin Topçu’nun büyük adamı tanımlarken söylediği ‘Büyük adam eserleriyle hayatını birleştiren adamdır’ sözlerini hatırlatan Erdoğan, "Biz onda şu vasıfları arıyoruz. Önce bütün ömründe aynı kanaatin, aynı imanın sahibi olan adamlardır. Devirlere, zaruretlere, cemiyetlere göre değişmez. Muhitine uymaz, muhiti kendine uydurur. Uydurmazsa çarpışır. Cemiyetten daha kuvvetlidir. Cemiyeti sürükleyicidir. Topluma mihmandarlık yapan siz kıymetli kültür, sanat, ilim insanlarımıza inşallah bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da destek olmaya devam edeceğiz. Bu düşüncelerle sözlerime son verirken Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödüllerini kazanan sanatçılarımızı, hocalarımızı, üstatlarımızı bir kez daha tebrik ediyorum. Programı teşrif eden her bir konuğumuza teşekkür ediyor, sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Tekrar bir araya gelmek temennisiyle hepinizi Allah'a emanet ediyorum” diye konuştu. Bilim-Kültür alanında Gönül Tekin ve Günay Kut, edebiyat alanında Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, müzik alanında Ahmet Özhan, tiyatro alanında Turan Oflazoğlu, kütüphanecilik alanında Ramazan Minder, zanaatlar alanında Salih Balakbabalar ödüle layık görüldü. Vefa ödülü ise merhum yönetmen Halit Refiğ’e verildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan törende hazır bulunan Tekin, Kat, Özhan ve Minder’e ödüllerini takdim etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, vefa ödüllerine layık görülen yönetmen Refiğ’in ödülünü eşi Gülper Refiğ’e, Oflazoğlu’nun ödülünü kızı Gizem Oflazoğlu Akar’a, Balakbabalar’ın ödülünü oğlu Baki Enis Balakbabalar’a takdim etti. Törene KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, AK Parti Genel Başkanvekili Efkan Ala, DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü ve Büyükelçi Hasan Doğan, Cumhurbaşkanı Dış Politika ve Güvenlik Başdanışmanı Akif Çağatay Kılıç, AK Parti Genel Başkan Yardımcıları Hamza Dağ, Hayati Yazıcı ve Ömer İleri ile Ankara Valisi Vasip Şahin ve Tarihçi ve Yazar Murat Bardakçı da katıldı.

Büyükşehir'den Kültür, Zanaat ve Vatandaşlık Projesi Haber

Büyükşehir'den Kültür, Zanaat ve Vatandaşlık Projesi

Bursa Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Daire Başkanlığı Müzeler Şube Müdürlüğü koordinasyonunda yürütülen ve uluslararası iş birliğiyle hayata geçirilen "Kültür zanaat ve vatandaşlık: Kültürel kaynaklar aracılığıyla sosyal ve mesleki katılımı teşvik etmek" başlıklı Erasmus+ Projesi’nin tanıtım toplantısı, Merinos Tekstil ve Sanayi Müzesi’nde gerçekleştirildi. Proje, Fransa’dan Artemisia Enstitüsü, İtalya’dan Scola Edil Meslek Edindirme Merkezi ve Letonya’dan Similtene Teknik Okulu ile ortak bir şekilde yürütülüyor. Mayıs 2024’te Fransa Ulusal Ajansı tarafından onaylanan ve Avrupa Birliği Erasmus programı çerçevesinde desteklenen proje, meslek edindirme veya eğitim projesi olmasının yanında kültürel mirası canlandırma, toplumsal uyumu artırma ve ekonomik fırsatları destekleme hedeflerini bir arada ele alıyor. “Bu tür projelere büyük önem veriyoruz” Projenin tanıtım toplantısında konuşan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, geçmişin birikimini geleceğin fırsatlarına dönüştürecek, kültürel zenginliğimizi koruyarak toplumsal kalkınmayı destekleyecek önemli bir girişimin ilk adımını attıklarını söyledi. Projenin temel amaçlarından bahseden Başkan Bozbey, “Dezavantajlı grupların sosyal ve ekonomik hayata daha etkin bir şekilde katılımını sağlamak, kültürlerarası etkileşimlerini artırarak mesleki yeterliliklerini geliştirmek, sürdürülebilir ve kaliteli iş imkanlarına erişimlerini kolaylaştırmak ve iş gücü piyasasında kalıcı bir yer edinmelerine katkı sağlamaktır. Proje, kentlilik bilinci kazandırmayı ve kültürel mirasımızı yeni nesillere aktarmayı hedeflemektedir. Bursa Büyükşehir Belediyesi olarak toplumsal dayanışmayı güçlendiren, bireylerin potansiyellerini ortaya çıkarmalarını destekleyen bu tür projelere büyük önem veriyoruz” dedi. “Bursa'nın çini rotası haritası oluşturulacak” Bursa’nın geçmişten bugüne çini sanatıyla özdeşleşmiş bir kent olduğunu belirten Başkan Mustafa Bozbey, kadim zanaatın Bursa’nın hem tarihi hem de kültürel kimliğinde önemli bir yer tuttuğunu ifade etti. Bu mirasın yalnızca korunarak değil, yaşatılarak geleceğe taşınabileceğini dile getiren Başkan Bozbey, “Bu projede, çini sanatını yalnızca nostaljik bir değer olarak değil, bugünün gençlerine ve dezavantajlı gruplarına yeni fırsatlar sunacak bir araç olarak görüyoruz. Proje kapsamında çini kursları düzenleyecek, Bursa çini rotası haritası oluşturacak, eğitici eğitimleri ile bu sanatın aktarımını destekleyecek, çini sanatı sergileriyle uluslararası tanınırlığı artıracağız. Çalışmalar, sadece kültürel değerlerimizi korumakla kalmayacak, aynı zamanda kadın istihdamını artırarak toplumsal kalkınmaya da katkı sağlayacaktır. Çini sanatını öğrenen ve bu alanda üretim yapan kadınlar, ekonomiye entegre olurken aynı zamanda kültürel bir zenginliğin sürdürücüsü olacaklardır. Projemiz, yalnızca çini sanatıyla sınırlı kalmayıp, sosyal ve ekonomik kalkınmayı destekleyecek geniş bir vizyon sunmaktadır. Kentimize gelen yurttaşlarımızın topluma uyum sağlamalarını kolaylaştırmak ve kentlilik bilincini geliştirmek için de çok önemli faydalar sağlayacaktır” dedi. “Daha parlak bir geleceği hep birlikte inşa edeceğiz” Proje ile nitelikli iş gücünün yaratılacağını, kadınların ve gençlerin iş gücü piyasasına erişimlerinin artırılacağını söyleyen Başkan Bozbey, kültürel mirasın korunarak, ekonomik bir değere dönüştürüleceğini anlattı. Proje etkilerinin sosyal anlamda da önemli olacağını belirten Başkan Bozbey, “Proje, kültürel mirasımızın eğitim ve istihdam fırsatlarına dönüştürülmesiyle toplumumuza değer katacaktır. Projemizin en önemli hedeflerinden biri, dezavantajlı grupların topluma kazandırılması ve mesleki yeterliliklerinin artırılmasıdır. Farklı kentlerden Bursa’mıza gelen yurttaşlarımız için kentlilik bilincini geliştiren çalışmalar yapılacak. Dezavantajlı gruplar meslek sahibi yapılarak ekonomik bağımsızlık kazanmaları sağlanacaktır. Bu, yalnızca bireylerin hayatlarını iyileştirmekle kalmayıp, kentimizin sosyal uyumuna ve ekonomik canlılığına da katkı sağlayacaktır. Bursa olarak kültürel mirası korumak, geliştirmek ve uluslararası platformlarda tanıtmak için bu projeye büyük önem veriyoruz. Projede emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Bursa’mızın zengin kültürel mirasını koruyarak daha parlak bir geleceği hep birlikte inşa edeceğiz” dedi. Proje koordinatörü Fabien Gandolfi, projenin kapsamı hakkında katılımcılara bilgi verdi. Her bireye eşit fırsatlar ve eşit haklar sunmaya önem verdiklerini ve bu doğrultuda projeyi hazırladıklarını anlatan Gandolfi, Bursa’da önemli bilgi alışverişlerinde bulunduklarını söyledi. Desteklerinden dolayı Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür eden Gandolfi, uluslararası mesleki iş birliğinin gençlere önemli katkılar sunacağını dile getirdi. Soru cevap bölümünün ardından program, Erasmus+ KA220-VET - Mesleki eğitim ve öğretimde iş birliği ortaklıkları programı kapsamında gerçekleştirilen panel bölümüyle devam etti. CCC Projesi Eğitim Danışmanı Dr. Züleyha Avşar’ın moderatörlüğünü üstlendiği panele, Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi Başkanı Güney Özkılınç, Proje koordinatörü Fabien Gandolfi, Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Görevlisi Mehmet Aras, Tophane Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Sektörel Mükemmeliyet Merkezi Genel Koordinatörü Yasemin Filiz, Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı Hayat Boyu Öğrenme Şube Müdürü Ayça Tayar ve Bursa Kent Konseyi Kadın Meclisi Yönetim Kurulu üyesi Müjde Kaya konuşmacı olarak katıldı.

Yunan'ın 'yakarak imha' politikası bu sergide Haber

Yunan'ın 'yakarak imha' politikası bu sergide

Yunan ordusu, 15 Mayıs 1919'da İzmir'e ayak bastığı ilk günden başlayarak işgal ettiği bölgelerde yaptığı; katliam, yağma ve tecavüzlerle Türkleri göçe zorlamıştı. Büyük Taarruz ile bozguna uğradığında ise çekildiği yerleşim yerlerini “yakarak imha etme” politikasını uygulamaya koydu. İmha birlikleri, geçtikleri yerlerdeki; köy, kasaba, okul, cami, kilise demeden her yeri ateşe vererek, yerleşim yerlerini kullanılamaz hale getirmeyi amaçladı. Afyonkarahisar'dan başlayarak; Uşak, Salihli, Alaşehir, Turgutlu, Manisa gibi büyük kentler başta olmak üzere, sayısız kasaba ve köy sistematik şekilde ateşe verildi. İZMİR YANGININDA 20 BİN BİNA YANDI 9 Eylül 1922'de İzmir'in 3 yıldan fazla süren işgal girişimi nihayet son bulurken, kentteki savaş hali henüz bitmemişti. Yunan ordusu İzmir'deyken başlayan kundaklamalar, 13 Eylül'de Ermeni Mahallesi civarındaki 20 kadar kundaklama girişimi ile zirveye ulaştı. O gün ortaya çıkan şiddetli lodos, yangını mevcut İzmir itfaiyesinin müdahalesinin sonuç vermeyeceği boyuta taşıdı. Kent kısa sürede ateş topuna döndü. 52 saat süren yangında, 42 bin 945 haneden geriye 14 bin tanesi kaldı, şehrin ortasında adeta kapkara kara bir delik açıldı. "YAKARAK İMHA" POLİTİKASI BU SERGİDE İşte tüm bu İzmir ile Batı Anadolu'daki yangınlar ve Yunan ordusunun imha politikası, “Yanık Yurt” isimli sergide ziyaretçilere açıldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesinde (APİKAM) açılan serginin küratörlüğünü ise İzmir Kent Tarihi Araştırmacısı ve Koleksiyoner Nejat Yentürk yürütüyor. "YANIK" KOKUSUYLA GEÇMİŞE "ACI" YOLCULUK Sergide pek çok fotoğraf ve film ilk kez gün yüzüne çıkarken, sergi için özel hazırlanan “yanık” kokusu da ziyaretçileri o acı günlere götürüyor. Yerli ve yabancı ziyaretçilerin büyük ilgi gösterdiği sergiyi anlatan Nejat Yentürk, serginin bir araştırma çalışması olduğunu söyledi. "BU SİSTEMATİK VE ÖNCEDEN PLANLAMIŞ POLİTİKANIN TEK AMACI VAR; HAYAT DEVAM EDEMESİN" Yentürk, “Sergimizin ana temasını, Büyük Taarruz ile bozguna uğrayan Yunan ordusunun çekilirken uyguladığı siyaset oluşturuyor. ‘Yakarak imha' politikası diyebiliriz; yani geride yaşam şansı bırakmamak üzere, geride kalan halklara sadece; konutlar, camiler, okullar, hükümet konakları değil; ürün depoları, harman yerleri, meyve bahçeleri, bağlar, içindeki hayvanlarla birlikte ahırlar ateşe veriliyor. Hatta öldürdükleri insanlarla doldurarak su kuyularını yok ediyorlar. Bu sistematik ve önceden planlamış politikanın tek amacı var; geride bıraktıkları işgal bölgelerinde bir hayat devam edemesin. Bu planlı hareketi sergilemek istedik. Müfredatımızda Kurtuluş Savaşı'nın bu yönüne hemen hiç değinilmez. Bu ölçüde dramatik bir süreci görsellerle anlatmak, bir tarih metninden daha etkileyicidir. Yakın zamanda işgalci Yunan ordusunun geride bıraktıklarını fotoğraflayan Albert Kahn gibi çok önemli bir arşiv dünya kamuoyuyla paylaşıldı, sergide bu fotoğraflara da yer veriyoruz. Onun dışında 30 yıldan fazla bir çabayla bir araya getirdiğim kendi kişisel, orijinal fotoğraf koleksiyonumla harmanladım. Diğer koleksiyoncu dostlarımız ve başta APİKAM arşivi çok değerli katkı sağladılar. Kurtuluş Savaşı'nda, cephedeki iki ordunun çarpışması dışında, ziyaretçiyi sivil halkın neler yaşadığı üzerinde düşünmeye davet ettik. Öyle büyük acılar yaşanmış ki, onun ipuçlarını vermekle yetindik ve yerleşim yerlerindeki tahribatı sergilemeye çalıştık” dedi. "50 YILLIK, ÇOK HIZLI ESKİMİŞ BİR MODELLE İZMİR YANGINI SÖNDÜRÜLMEYE ÇALIŞILDI" Yunan Ordusunun imha politikasını anlatan Yentürk, “Bunu bir bütün olarak ele almak gerekiyor. Batı Anadolu'da; Afyon'dan, Eskişehir'den başlayan; Salihli, Alaşehir, Turgutlu, Manisa'yı yaktıktan sonra kaçarak İzmir'e giren Yunan ordusunun, İzmir'i de ateşe vermesinden korkuluyordu. Zaten şehir günlerdir kundaklamalara maruz kalıyordu. İtfaiye şefi, günde 15 yangınla baş etmek zorunda kaldıklarını rapor eder. 13 Eylül 1922'de ortaya çıkan şiddetli fırtına, o gün aynı anda 20 noktada yapılan o kundaklamalardan artık kurtulamaz noktaya getirdi İzmir'i. İzmir itfaiyesinin elinde bir adet buharlı yangın söndürme aracından başka araç yoktu; bunun dışında bir merdiven arabası, hortum arabaları vardı. Diğerleriyse; çok eski model, kol kuvveti ile çalışan tulumba araçlardı. İzmir, İstanbul gibi devletin sahibi ve yönettiği bir itfaiye teşkilatı değildi. İzmir itfaiyesi, İngiliz sigorta şirketlerinin tasarrufunda olan bir İtfaiye teşkilatıydı. 1886 yılında satın aldığı yegane araç, altında odun yakarak enerjisini temin ettiği bir buharlı araçtır. Birinci Dünya Savaşı sırasında limanı kapanan İzmir'e yeni bir itfaiye aracını ithal etmenin imkânı olmadığı gibi, işgal edip büyük Yunanistan sınırları içine katma hayalleri kuran Yunan yönetimi, şehrin itfaiyesi için hiçbir yatırım yapmamıştı. Çağ, benzinle çalışan motorlu itfaiye araçları çağıydı; ancak İzmir bu imkanın çok uzağındaydı. 1886 yılından kalma tek bir araçla bu büyük yangınla mücadele edilemezdi” ifadelerine yer verdi. İzmir Kent Tarihi Araştırmacısı ve Koleksiyoner Nejat Yentürk, son olarak şöyle devam etti: “Yunan ordusu çekilirken uygulanan politika, son derece sistematikti; yani Manisa kentinin yüzde 90'ı yok edildi. Turgutlu keza öyle; yani Manisa'da 10-11 bin binanın yakılması tesadüf olamaz. Sistematik bir şekilde, benzin ya da gaz yağı dökerek konutlar yakılmıştır.”

Yazar Özlüoğlu: "Edebiyat, unutulanları yaşanır kılıyor" Haber

Yazar Özlüoğlu: "Edebiyat, unutulanları yaşanır kılıyor"

Nilüferli okurları edebiyatın büyülü dünyasında yolculuğa çıkaran “Edebi Kazılar” söyleşileri, yeni dönemin ilk buluşmasını gerçekleştirdi. Nilüfer Belediyesi Kütüphane Müdürlüğü tarafından Akkılıç Kütüphanesi’nde gerçekleştirilen buluşmayı, okurlar ilgiyle takip etti. Yasemin Sungur’un moderatörlüğünü yaptığı söyleşide Polat Özlüoğlu, 2022 yılında 7. Antalya Edebiyat Günleri “Yılın En İyi Öykü Ödülü”ne, 2023 yılında da “34. Haldun Taner Öykü Ödülü”ne değer görülen “Annem, Kovboylar ve Sarhoş Atlar” adlı kitabı üzerine keyifli, bir o kadar da samimi bir söyleşi gerçekleştirdi. Yazdığı öykülerin içeriğine değinen Polat Özlüoğlu, “Yazdıklarım, benim de canımı acıtan hikayeler. Benim üzüldüğüm, dertlendiğim, sırtımda yük gibi taşıdığım, vicdanımı sızlatan bazı olaylar var. Herkesin okuyabileceği, bir solukta bitirebileceği meseleler değil. Öykü yazmak çok keyifli. Bir üzüntüyü, kederi kelimelerle anlatabilmek beni mutlu ediyor. İnsanlarında bir şekilde bunları okuyunca onlarla bağ kuracağını düşünüp mutlu oluyorum” şeklinde konuştu. Yaşadığımız çağda insanların kederlerini, sıkıntılarını unuttuğunu ifade eden Polat Özlüoğlu, edebiyatın bu unutulanları yaşanır kıldığını söyledi. Özlüoğlu, “Bir sürü derdimiz, kederimiz var ama bir şekilde bunları unutuyoruz. Çünkü hız çağında yaşıyoruz. Birkaç gün konuşuluyor, sosyal medyada birkaç beğeniden sonra unutuluyor. Unutma çağında yaşıyoruz. Edebiyat, bu unutulanları yaşanır kalıyor. Ben bunun farkında vardım. Kitap sayfalarında o hikayeler bir şekilde insanlara ulaştığında, kalıcılığını sağlıyor. O yüzden de elimden gelen en iyi şekilde, dili de çok iyi kullanarak severek yazıyorum” diye konuştu. Meraklanmanın, hayal kurmanın ve iyi bir dinleyici olmanın yazarlığın en güzel yanlarından birkaçı olduğuna dikkat çeken Polat Özlüoğlu, “Ben, bu üçünü kendimde barındırmaya çalışıyorum. Çocukların ve kadınların ağzından hikayeler anlatmayı, onların yaşadıklarını aktarmayı seviyorum. Çocukluk güzel zamanlardı. Çocuklukta kaybettiğimiz en önemli şeylerden biri hayal kurmaktı. Yazarken bunun farkında vardım. Yazarken çocukluğumu, kurduğum hayalleri hatırlıyorum” dedi. Yazarlık serüvenine de değinen Özlüoğlu, “Ben yazmak istedim, yazar olmak gibi amacım yoktu. Yazı üretmenin verdiği keyfi seviyorum. Kitap okumayı ve yazmayı kaçış olarak görüyorum. Bir atölyeye katıldım İzmir’de. Çok sevdiğim bir hocayla çalıştım. Orada öykü yazdığımı anladım” ifadelerini kullandı. Söyleşinin son bölümünde okurların sorularını yanıtlayan yazar Polat Özlüoğlu, “Annem, Kovboylar ve Sarhoş Atlar” öykü kitabını da Nilüferli edebiyat tutkunları için imzaladı.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.