SON DAKİKA
Hava Durumu

#Dünya Sağlık Örgütü

Bursa Haber - Dünya Sağlık Örgütü haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Dünya Sağlık Örgütü haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Kışın beslenmenin 7 altın kuralı Haber

Kışın beslenmenin 7 altın kuralı

Kışın kapalı ortamlarda daha fazla vakit geçirilmesi ve gecelerin uzaması sebebiyle fiziksel aktivitenin azaldığını belirten Medicana Bursa Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hande Güngör, "Bu duruma yağlı ve şekerli besin tercihleri de eklenince pek çok kişi kışın kilo alıyor" dedi. Güngör, kış aylarına özel beslenme önerilerini şöyle sıraladı: "Ev yapımı tarhana ve turşu sağlık deposu Kışın tüketimi artan ev yapımı geleneksel gıdalar da tam bir şifa deposudur. Yapay koruyucu ve katkı maddesi içermeyen ev yapımı salça, turşu, tarhanaya öğünlerde mutlaka yer verilmeli. Kış aylarında azalan hava sıcaklığı sebebiyle vücut ısısının korunması için yeterli sıvı almak çok önemli. Günde en az 2-2.5 litre su içilmeli. Ayrıca sıvı alımının karşılanmasında ıhlamur, adaçayı, kuşburnu çayı gibi bitki çayları da tercih edilmeli. Kış aylarında yüksek yağlı besin tüketiminden kaçınılmalı; margarin yerine sağlıklı yağ asitleri içeren zeytinyağı, uygun miktarda tereyağı, yağlı tohumlar, kuruyemişler uygun ve yeterli porsiyonda tüketilmelidir. Her gün 2 porsiyon meyve ve 3 porsiyon sebze tüketin Kışın artan soğuk algınlığı ve diğer enfeksiyonlara karşı A, C, D ve E vitamininden zengin beslenmenin bağışıklık sistemine katkısı oldukça fazladır. Mevsimine uygun, günde en az 2 porsiyon meyve ve 3 porsiyon sebze tüketilmesi önerilmektedir. Bu aylarda havuç, brokoli, kabak, lahana, karnabahar, pırasa, maydanoz gibi sebzelerin; portakal, mandalina, elma gibi meyvelerin tercih edilmesi önerilmektedir. Beyin fonksiyonları için balık tüketin Kemik ve diş sağlığı açısından önemli olan D vitamini güneş ışınlarıyla deri tarafından üretilen bir vitamindir. Ancak kış aylarında mahrum kalınan güneş ışınları, vücudun D vitamini ihtiyacının karşılanamamasına sebep olmaktadır. D vitamini besinlerden aktif olarak karşılanamıyor olsa da balık; D vitamini ile beyin fonksiyonlarının gelişimi için gerekli çoklu doymamış yağ asitleri (omega 3), kalsiyum, fosfor, selenyum, iyot mineralleri ve E vitamini içerir. Bu sebeple kış aylarında haftada 2-3 kez balık tüketilmelidir. Şekeri sınırlandırın Bu mevsimde basit karbonhidrat içeren şekerli besinlere ve tatlılara yönelimin arttığı görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü önerisine göre günlük şeker alımı, toplam enerji alımının en fazla yüzde 10'u kadar olmalıdır. Sağlıklı yaşam biçiminde basit şekerler yerine kompleks karbonhidratlardan olan tam buğday ekmek, bulgur gibi tahıllar, kurubaklagiller, meyveler ve şekeri azaltılmış sütlü ya da meyveli tatlılar tercih edilmelidir. Haftada 2-3 kez sofrada kurubaklagil yemeği olmalı E vitamini kaynakları olan kurubaklagiller ve kuruyemişler de kış beslenmesinin içinde, yeterli ve dengeli biçimde mutlaka yer almalıdır. Haftada 2-3 kez nohut, kuru fasulye, mercimek, barbunya gibi kurubaklagiller, günde 20-30 gram kadar ceviz, badem, fındık gibi kuruyemişler tüketilmelidir."

Gözlerimizi korumanın 10 yolu Haber

Gözlerimizi korumanın 10 yolu

Dünya Görme Günü, önlenebilir körlük ve görme kusurları konusuna dikkat çekmek için tüm dünyada her yıl Ekim ayının ikinci Perşembe günü kutlanıyor.   Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Körlüğü Önleme Ajansı işbirliği ile düzenlenen etkinlikler ve farkındalık artırma çalışmalarıyla kutlanan Dünya Görme Günü  kapsamında göz hekimleri ve uzmanlar, her bireyin göz sağlığını koruması için farkındalık ve bilinçlendirme çalışmaları yürütüyor.  GÖZLERİMİZİ KORUMANIN 10 YOLU Türk Oftalmoloji Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Huban Atilla, Dünya Görme Günü’nün tüm dünyada göz hekimleri, uzmanlar ve gönüllüler tarafından kutlandığını belirtti. Atilla, dünyada neredeyse herkes yaşamı boyunca bir göz sağlığı sorunu yaşıyor, ancak dünya çapında bir milyardan fazla insan, göz sağlığı veya tedavisi için gereken hizmete erişemiyor. Herkes, gözlerini sevmek ve korumak için gerekli bu 10 kuralı uygulamalı ve çevresindekileri haberdar etmeli, diyerek önerilerini paylaştı.  1. 20/20/20 kuralını uygulayın. Ekrana bakarken, göz yorgunluğunu ve baş ağrısını önlemek için her 20 dakikada bir 20 saniye boyunca 6 metre uzaktaki bir şeye bakın. 2. Dışarıda vakit geçirin. Çocuklar günde en az iki saat dışarıda vakit geçirmelidir. Bu gözlerinin sağlıklı bir şekilde gelişmesine yardımcı olur ve miyop olmalarını önler. 3. Dışarıda güneş gözlüğü takın. Güneş ışınlarının gözlerinize zarar vermesini önlemek için güneş gözlüklerinizin UVA ve UVB koruması sağladığından emin olun. 4. Gerekliyse numaralı gözlük takın. Net görmek, göz yorgunluğunu ve baş ağrısını önlemek için numaralı gözlüklerinizi takın. 5. Göz enfeksiyonlarını önlemek için kozmetik ürünlerinizi kontrol edin. Göz enfeksiyonlarına neden olabilecek bakteri oluşumunu önlemek için göz makyajı malzemelerinizin son kullanma tarihini kontrol edin ve fırçalarınızı düzenli olarak değiştirin. 6. Düzenli egzersiz yapın. Düzenli egzersiz yapmak, diyabet veya yüksek tansiyon gibi görme sağlığınızı olumsuz etkileyebilecek durumların gelişme riskini azaltır. 7. Sağlıklı beslenin. Dengeli beslenme, sağlıklı gözleri korumak için gerekli olan vitamin ve minerallere sahip olmanızı sağlar. 8. Sigara içmeyin. Sigara içmek, ciddi göz rahatsızlıkları ve kalıcı görme kaybı geliştirme riskinizi artırır. 9. Sorunlar ortaya çıkmadan önce tespit etmek için bir göz muayenesi yaptırın. Göz muayenesi, gözdeki sorunları şikayetleriniz artmadan önce tespit edebilir, bu nedenle gözlerinizde bir sorun olmadığını düşünüyorsanız bile muayene olun.  10. Gözlerinize öncelik verin, tüm hayatınız boyunca onlara ihtiyacınız var. Düzenli göz kontrolleri için takviminize hatırlatıcılar koyun. 1-2 yıl aralarla gözlerinizi kontrol ettirin.

“Maymun çiçeğinin gölgesinde çiçek hastalığı ve biyolojik silah endişesi var” Haber

“Maymun çiçeğinin gölgesinde çiçek hastalığı ve biyolojik silah endişesi var”

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından maymun çiçeği ile ilgili yapılan son uyarılar ve küresel salgın riskinin yükselmesi, bilim dünyasında derin yankı buldu. Altınbaş Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Doğancı ise Maymun Çiçeği ile ilgili gelişmelerinden yola çıkarak, “Sadece Maymun Çiçeği değil, stratejik olarak daha büyük bir tehlike olan çiçek hastalığı da gündemimizde olmalı” şeklinde konuştu. “3 yerde saklanıyor, bu durum virüsün potansiyel bir biyolojik silah olarak kullanılabileceği endişesini doğuruyor” Dünya genelinde artan sosyal çalkantılar, terör ve savaşlarla birlikte, biyolojik tehditlerin önemini vurgulayan Prof. Dr. Levent Doğancı, 1978'de dünyadan sökülmüş gibi görünen çiçek hastalığı virüsünün, aslında DSÖ'nün Cenevre'deki stoklarında, Moskova'daki bir laboratuvarda ve ABD'nin Walter Reed Askeri Araştırma Laboratuvarı gibi belirli noktalarda saklandığını söyledi. Bu durumun virüsün potansiyel bir biyolojik silah olarak kullanılabileceği endişesi doğurduğunun altını çizen Prof. Dr. Doğancı, gelişmeleri farklı bir perspektiften ele aldı. Doğancı, Maymun Çiçeği'nin özellikle immün yetmezliği olan bireyler için tehlike oluşturduğunu kabul etmekle birlikte, çiçek hastalığının daha büyük bir risk taşıdığını vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti: “ABD'de MVA-Nordic suşu olarak bilinen ve en güvenilir çiçek aşısının üretilmesi, bu riske karşı bir önlem olarak sunuluyor. Ancak bu aşının sadece ABD'de tek bir firma tarafından üretiliyor olması ve Amerikan halkına yaygın olarak uygulanmaya başlanması, küresel bir endişe kaynağı. Dünya artık çok küçük bir coğrafya. Bir ülkede yaşayan belli bir popülasyonun, kitlesel olarak çiçek gibi tehlikeli bir hastalığa karşı kolaylıkla immün olabilecek potansiyele sahip olması; diğer ülkelerin bağışıklığı olmayan genç- orta yaşlı büyük sayıda nüfuslarının bulunması tedirgin edici bir durum. ABD kendi halkına ve dünyaya DSÖ ve kendi federal sağlık örgütleri üzerinden mesaj veriyor; ‘gidip aşı olabilirsiniz' ve ‘MVA aşısı son derece güvenilir bir aşıdır' şeklinde. Amaçlarının genellikle immün yetmezlikli HIV veya transplantlılar için risk olan maymun çiçeği olduğunu iyi niyetli bir yaklaşımla söylüyorlar; eradike edilmiş insan çiçeği için kendi genç nüfusunu da immün hale getirmek istiyorlar. Ama Walter Reed' USARIID laboratuvarının çok ciddi bir çiçek laboratuvarı mevcut ve orda vahşi virüs üretimi kolaylıkla yapılabiliyor. Kozmik klirensle girilebilen bir laboratuvar. Bu perspektifi de düşünmek ve daha kriz başlamadan Ankara suşumuzu getirip, üretip-depolamak gerektiği kanısındayım.” “Türkiye için stratejik hazırlık şart, 1980'den sonra doğan nüfusun yüzde 100 çiçek riski altında” Altınbaş Üniversitesinden Prof. Dr. Doğancı, Türkiye'nin de bu biyolojik tehditlere karşı hazırlıklı olması gerektiğini belirterek, “MVA suşu elimizde olduktan sonra, iki üç ayda tüm nüfusumuza yetecek aşıyı üretebilecek bir potansiyele sahibiz. Türkiye'nin bu aşıyı stoklayarak hızlı bir şekilde üretime geçmesi gerekiyor. Özellikle 1980'den sonra doğan nüfusun yüzde 100 çiçek riski altında. Kimin neyi planladığını asla tahmin edemeyiz. Çiçek hastalığı çok etkili bir biyolojik silah ve ABD Kongresi, BM'in biyolojik silah konvansiyonunu 20 yıldır halen imzalamadı. Bu perspektifi de düşünmek ve daha kriz başlamadan Ankara suşumuzu getirip, üretip-depolamak gerektiği kanısındayım" dedi.

İşitme kaybı Demans riskini 5 kat arttırıyor Haber

İşitme kaybı Demans riskini 5 kat arttırıyor

Bahçeşehir Üniversitesi’nde bu yıl öğrenci kabul etmeye başlayan Odyololoji Bölümü Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Serpil Çapar, ileri derece işitme kaybının demans riskini 5 kat arttırdığını gösteren çalışmalar olduğuna dikkat çekerek işitme cihazı kullanılmasının çok önemli olduğunu söyledi. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) raporlarına göre, dünya nüfusunun yüzde 5’inden fazlası, yani yaklaşık 466 milyon kişi işitme kaybı ile mücadele ediyor. Bu hastaların yaklaşık 432 milyonunu yetişkinler oluşturuyor. Dünyada işitme sorunlarının en yoğun karşılaşılan sağlık problemlerinden biri olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Serpil Çapar, uluslararası kuruluşların tahminlerine göre 2050 yılında 2 buçuk milyar insanın işitme kaybı sorunu yaşayacağını belirtti. İşitme kaybından etkilenen en büyük kesimin 65 yaş üstü grup olduğuna dikkat çeken Dr. Serpil Çapar, “İnsan ömrünün uzaması ve yaş ortalamasının artmasıyla işitme kaybından etkilenme oranının da artmasını bekliyoruz. İşitme kaybı tek başına bir sorun olarak kalmayacak, farklı sağlık problemlerine de sebep olacak. Verilere göre, 65 yaş ve üstündeki insanların üçte ikisinde presbiakuzi adını verdiğimiz işitme kaybı yaşanır. İşitme kaybı yaşayan insanlarda, uzun vadede, konuşmayı ayırt etme problemleri, sosyal izolasyon, depresyon ve bilişsel gerileme gibi olumsuzluklar da gelişir” dedi. İşitme kaybı ve demans Yaşanan sorunların ilerlemesiyle işitme kaybı ve beraberinde gelişen bilişsel bozukluk olan kişilerde daha sonraki aşamada, kelime bulma problemleri, tekrarlama, konuşma başlatma ve sürdürme sorunları yaşandığına değinen Dr. Serpil Çapar, sürecin demansa evrilebileceğine vurgu yaparak şu ifadeleri kullandı: “İşitme kaybı ile bilişsel bozukluk arasındaki ilişki birçok çalışmanın konusu olmuş ve hafif veya orta dereceli işitme kayıplarının bile sözel bellekte zayıf performansla ilişkili olduğu gösterilmiştir. Yapılan epidemiyolojik çalışmalar işitme kaybının bilişsel bozulma ile ilişkili olduğunu, yeni başlayan demans ile ilişkilendirilebileceğini gösteriyor.” İleri derece işitme kaybı demans riskini 5 kat artırıyor İşitme kaybı yaşayan insanların bazen bu durumu görmezden geldiklerini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Serpil Çapar, tedavinin ihmal edilmemesi gerektiğine vurgu yaparak , “İşitme kaybı tedavilerinin demans riskini önemli ölçüde azalttığını gösteren çalışmalar bulunuyor. İşitme kaybı rehabilitasyonu ile demans riskininin uzun vadede yüzde 19 oranında azaltılabileceğine dair araştırmalar var. Hafif derecede işitme kaybında 2 kat, orta derecede işitme kaybında 3 kat, ileri derecede işitme kaybında ise demans riskinin 5 kat arttığı yapılan çalışmalarda ortaya konulmuştur” dedi. İşitme cihazı kullanımı önemli Dr. Öğr. Üyesi Çapar, “İşitme cihazı kullanımıyla kişilerin daha iyi duyabilmeleri durumunda, bilişsel düşüşü yavaşlamaktadır. Yapılan çalışmalarda, uzun süreli işitme cihazı kullanımının, hafıza becerilerindeki azalmanın daha az olduğu gösterilmiştir” şeklinde konuştu.

Aile hekimleri önce söyleşi yaptı, sonra tarihte yolculuğa çıktı Haber

Aile hekimleri önce söyleşi yaptı, sonra tarihte yolculuğa çıktı

Nilüfer Belediyesi ile Bursa Uludağ Üniversitesi Aile Hekimliği Bölümü iş birliğinde ‘Dünya Aile Hekimleri Günü’ nedeniyle ‘Sağlıklı Gezegen, Sağlıklı İnsanlar’ söyleşisi gerçekleşti. Katılımcılar, söyleşinin ardından Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi’ni gezdi.  Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Aile Hekimliği Birliği tarafından 2002 yılından bu yana 19 Mayıs’ta kutlanan ‘Dünya Aile Hekimleri Günü’ nedeniyle Nilüfer’de bir söyleşi düzenlendi. Müzeler Haftası’na da denk gelen söyleşi, Nilüfer Belediyesi ile Bursa Uludağ Üniversitesi Aile Hekimliği Ana Bilim Dalı iş birliğinde gerçekleşti. Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi’nin ev sahipliğini yaptığı programa, Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı Okan Şahin de katıldı. Bursa Uludağ Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yeşim Uncu, Dr. Osman Ata ve Dr Tarık Yaşa’nın konuşmacı olarak yer aldığı ‘Sağlıklı Gezegen, Sağlıklı İnsanlar’ başlıklı söyleşiye, Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde uzmanlık eğitimi alan öğrenciler yoğun ilgi gösterdi. Programda konuşan Prof. Dr. Yeşim Uncu, dünya genelinde 500 bin civarında aile hekimi olduğunu belirterek, tüm hasta popülasyonunun yarısının aile hekimleri tarafından muayene edildiğini söyledi. Türkiye’de birinci basamak sağlık hizmetlerinin aile hekimleri olarak tanındığını ifade eden Uncu, yeni bir disiplini burada ele aldıklarını kaydetti. Kişilerle aile hekimleri arasında ömür boyu süren bir ilişki bulunduğuna dikkat çeken Uncu, aynı zamanda koruyucu hekimliği de yaptıklarını belirterek, her türlü sağlık probleminde kendilerine müracaat olduğunu sözlerine ekledi. Dr. Osman Ata ve Dr Tarık Yaşa ise dünyada ve Türkiye’de aile hekimliğinin gelişimi ile ilgili sunum gerçekleştirdi. Bursa Uludağ Üniversitesi Aile Hekimliği Bölümü’nde uzmanlık eğitimi alan öğrenciler ve akademisyenlerin oyları sonucu en yüksek oyu alan Gizem Kocatürk’e ‘5 Yıldızlı Aile Hekimliği Asistanı’ belgesi de verildi. Söyleşinin sonunda Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi’ni gezen katılımcılar, tıp alanında yaşanan tarihsel gelişimi inceleme fırsatı buldu.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.