SON DAKİKA
Hava Durumu

#Chp Milletvekili

Söz Bursa - Chp Milletvekili haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Chp Milletvekili haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

"Bursa'nın sağlık ödeneği kabul edilemez derecede yetersiz" Haber

"Bursa'nın sağlık ödeneği kabul edilemez derecede yetersiz"

CHP Bursa Milletvekili Prof. Dr. Kayıhan Pala, 2025 Yılı Yatırım Programı’nda Bursa’ya yönelik sağlık yatırımlarının yine çok kısıtlı kalmasının, kentte yıllardır süren sağlık hizmeti açığını daha da büyüteceğini belirtti. Pala, Resmî Gazete’de 15 Ocak’ta yayımlanan Yatırım Programı’nda, Bursa için ayrılan 37.226.102.853 TL’lik toplam yatırım ödeneği içerisinde Sağlık Bakanlığına ait sadece iki projenin yer almasının “kabul edilemez derecede yetersiz” olduğunu vurguladı. Ödeneğin Yüzde 1’i Bile Yok  2025 Yılı Yatırım Programında yer alan verilere göre, Bursa’da sağlık projelerine ayrılan ödenek, toplam yatırım bütçesinin yalnızca yüzde 0,77’sini oluşturuyor. Hastane inşaatı, deprem güçlendirme ve tadilat işlerinden ibaret olan bu pay, zaten gecikmiş projelerin tamamlanması için bile yeterli görünmüyor. “Bursa nüfus bakımından ülkemizin en büyük kentlerinden biri, ama yatırımlara baktığımızda kentin en kritik alanı olan sağlığa, Sağlık Bakanlığı projeleri açısından yok denecek kadar az bütçe ayrılıyor,” diyen Pala, bu durumun kent halkının kamu hastanelerine erişimini daha da zorlaştıracağını dile getirdi. Çekirge Devlet Hastanesine Ayrılan Ödenek: 2000 TL Yatırım Programı’nda yer alan ilk proje, Osmangazi ilçesindeki 750 yataklı Çekirge Devlet Hastanesi. İnşaatına 2015 yılında başlanan ve proje tutarı 6.114.572.814 TL olan hastane, başlangıçtaki planlara göre 2019’da hizmete girecekti. Ancak 2024 yılı başlarından itibaren inşaat sahası durma noktasına geldi; ihaleyi alan şirketle sözleşme feshedildi. 2025 yılı Yatırım Programı’na hastanenin tamamlanması için konulan ödenekse yalnızca 2.000 TL. Pala, “Bu ‘2.000 TL’lik dev ödenekle (!) nasıl bu hastane bitirilecek? 2025 yılında hizmet sunması mümkün görünmüyor. En az 900 milyon TL gerektiği söyleniyor,” diye konuştu. Muradiye Devlet Hastanesi Güçlendirmesi: 6 Yıla Yayılmış Bir Tadilat  Listede ikinci proje, 2019’da Bursa Şehir Hastanesi açılınca kapatılan Muradiye Devlet Hastanesinin deprem güçlendirme ve tadilat işi. Toplam proje bedelinin 516.091.488 TL olduğu belirtilen projenin 2020’de başladığı ve 2026’da bitirilmesinin öngörüldüğü açıklandı. Yalnızca güçlendirme ve tadilatla sınırlı bu proje için altı yıllık takvimin “fazlasıyla uzun” olduğunu söyleyen Pala, 2024’te 14.091.488 TL harcanan projenin 2025 bütçesine konulan 287 milyon TL ile bitirilemeyeceğinden kaygılı. “Bakanlık adeta kent merkezinde kamu hastanesi olsun istemiyor” iddiasını dile getiren Pala, Muradiye Devlet Hastanesinin yeniden açılmasının yine birkaç yıl gecikmesi ihtimalinin büyük olduğunu ifade etti. Bursa’da Yatak ve Yoğun Bakım Yetersizliği  CHP’li milletvekilinin paylaştığı bir diğer çarpıcı bilgi, Bursa’nın hasta yatağı ve yoğun bakım yatağı sayılarının, ülkemizin kalabalık kentleriyle kıyaslandığında çok geride kaldığı yönünde. 2023 yılına ait verilere göre Bursa’da on bin kişiye düşen hasta yatağı sayısı 26,4 iken, Gaziantep’te bu sayı 41,1. Yoğun bakımda da Gaziantep’te on bin kişiye düşen yatak sayısı 9,1’i bulurken, Bursa ancak 5,0 sayısına sahip. Bu tablo, özellikle yoğun bakım ihtiyacı olan hastalar için Bursa’da büyük bir sıkıntı anlamına geliyor. Pala, “Bakanlık bu rakamları biliyor, ama yine de Bursa’ya gerektiği gibi yatırım yapmıyor. Hastalar mağdur, görevliler yetersiz altyapıyla boğuşuyor,” dedi. İnşaatların Gecikmesi, Özel Hastanelere Yöneliş ve Yüksek Maliyet  Pala, devlet hastanelerindeki inşaat projelerinin uzaması ve bütçelerinin kısılmasının, hastaları özel hastanelere yönelmeye zorladığını vurguladı. Bursa’da da benzer bir durumun yaşandığını söyleyen Pala, “Kamu hastanesinden randevu alamayan, yatak veya yoğun bakım sıkıntısıyla karşılaşan hasta, çareyi yüksek ücretler ödemek zorunda kalmasına karşın özel sektöre gitmekte buluyor. Bu, hem ekonomik açıdan yük getiriyor hem de sağlık hizmetinin temel bir insan hakkı olduğu gerçeğiyle çelişiyor,” diye konuştu. Projeler Neden Gecikiyor?  Sürekli ertelenen inşaatların temel nedeni sorulduğunda resmi makamlardan gelen yanıtların çoğu “mali sorunlar” ve “yüklenici firma değişikliği” gibi açıklamalar. Çekirge Devlet Hastanesi 2015’te planlandığında 2019’da hizmete gireceği duyurulmuştu. Fakat ihalelerde yaşanan iptaller ve sözleşme fesihleri nedeniyle aradan geçen 9 yılda hastane inşaatı hâlâ tamamlanmamış durumda. Benzer şekilde Muradiye Devlet Hastanesinin sadece deprem güçlendirmesi ve tadilatının 6 yıllık bir süreye yayılması, idari planlama ve denetim eksikliğini gözler önüne seriyor. Pala’ya göre, “Kamu kurumlarının projesini tamamlayamadığı hastaneler, kent halkının gereksinimlerini karşılayamıyor. Bursa halkı, plansızlığın ve ilgisizliğin bedelini ağır ödüyor.” Sağlık ‘Haktır’ İlkesiyle Hareket Edilmesi Gerekiyor  Konuyla ilgili değerlendirmesinde Prof. Dr. Pala, “Sağlık, kâr amacı güden bir ticari faaliyet alanı değil, temel insan haklarının başında gelir. Bursa gibi nüfusu yoğun ve giderek büyüyen bir kentte, devlet hastanelerinin hizmete girmesi için kayda değer projeler gerekiyor. Buna rağmen 2025 yılı yatırım programında sağlık projelerinin toplam payı yüzde 1’in altında. Bu yaklaşım, halkı ‘Özel sektöre gitmek zorundasınız’ şeklinde bir sonuca sürüklüyor,” diyor. Pala’ya göre, “Bu gidişle Bursa’nın kamu hastanelerindeki sıkıntıları daha da derinleşecek, yakın zamanda açılması beklenen projelerdeki gecikme ve eksik ödenekler yüzünden yeni mağduriyetler doğacak.” Bakanlıktan Acil Eylem Bekleniyor  Pala, Sağlık Bakanlığının Bursa özelinde hızlı bir durum değerlendirmesi yaparak mevcut inşaat ve tadilat projelerini hızlandırmasını, ek ödenek ayırmasını ve yeni projeler planlamasını istiyor. “2025 sonuna kadar bitirileceği söylenen 750 yataklı hastaneye ayrılan 2.000 TL ödenek trajikomik bir tabloya işaret ediyor. Hastalar, hekimler ve sağlık personeli daha fazla gecikmeye tahammül edemez. Kentin sağlık altyapısını geliştirmek bir lütuf değil, kamunun asıl görevidir,” diyerek, kent merkezindeki devlet hastanesi sayısının artırılması ve yarım kalan projelerin ivedilikle tamamlanması için çağrıda bulunuyor. Bursa’da Halkının Sağlık Hakkı Yok Sayılıyor Güncel veriler ve Yatırım Programı incelendiğinde, Bursa’nın kamu sağlık yatırımları açısından yine geri planda bırakıldığı anlaşılıyor. On bin kişiye düşen yatak sayısı ve yoğun bakım kapasitesinin, diğer benzer büyükşehirlerin gerisinde kalması, halkın sağlık hizmetlerine erişimini zorlaştırıyor. İlgili kamu hastanelerinin inşaat ve tadilat süreçlerinin yavaşlaması veya durması, özel hastanelerin piyasadaki payını ve kazancını artırıyor. CHP Bursa Milletvekili Pala, “Bursa’da kamu sağlık yatırımlarının hiçbir şekilde yeterli bütçe ve planlamayla yürütülmemesi, kentte sağlık hakkının ciddi ölçüde zedelenmesine neden olmaktadır. Bu anlayış değişmediği sürece, yetersiz yatak ve düşük yoğun bakım kapasitesi sorunlarını çözemeyeceğiz,” diyerek uyarılarını yineliyor.

Kayıhan Pala: "Sağlık verilerinin akıbeti belirsizliğini koruyor" Haber

Kayıhan Pala: "Sağlık verilerinin akıbeti belirsizliğini koruyor"

CHP Bursa Milletvekili Prof. Dr. Kayıhan Pala’nın, Sağlık Bakanlığı tarafından uygulamaya konulan e-Nabız sistemine ilişkin 21 Ekim 2024 tarihinde TBMM Başkanlığı’na sunduğu ve Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’ndan yazılı yanıt beklentisiyle yönelttiği soru önergesi yanıtsız kaldı. E-NABIZ VE GÜVENLİK ENDİŞELERİ  Kamuoyuna yansıyan iddialara göre, e-Nabız uygulamasının Katar’a yüksek bir bedelle satıldığı öne sürülmüştü. Ayrıca uygulamanın yazılım ve bakım süreçlerini üstlenen iki teknoloji firması arasında da fikri mülkiyet hakları tartışması nedeniyle açılmış bir dava bulunuyor. Bu durum, verilerin olası ticari kullanımını ve kişisel verilerin güvenliğini tartışmalı hale getiriyor. Oysa e-Nabız, “Türkiye’nin güvenilir kişisel sağlık kaydı sistemi” olarak tanıtılıyor ve uygulamada veri sorumlusu konumundaki Sağlık Bakanlığının kişisel sağlık verilerini korumakla yükümlü olduğu biliniyor. BAKANLIK HALKIN ENDİŞELERİNİ DİKKATE ALMIYOR CHP Bursa Milletvekili Pala, Bakanlığın bu konudaki sessizliğine tepki göstererek, “Milyonlarca yurttaşın kişisel sağlık verileri, iddialara göre ticari anlaşmalar ve bürokratik çıkar çatışmalarıyla gündemde. Bakanlık, şeffaf olmak yerine susarak halkın endişelerini ve kuşkularını artırıyor. Sağlık Bakanlığının böylesi hassas bir konuda yurttaşlara hesap verme zorunluluğu var.” ifadelerini kullandı. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun pandemi döneminde sağlık sisteminden veri sızıntısı gerçekleştiğini açıklamasını da hatırlatan Pala, “Sağlık Bakanlığı sisteminden kişisel verilerin çalındığını yakın zamanda bizzat Ulaştırma ve Altyapı Bakanı beyan etmişti. Bu beyan ortadayken e-Nabız uygulamasıyla ilgili endişelerin dikkate alınmaması yetkililerin niyetini maalesef tartışmalı hale getiriyor.” şeklinde konuştu. BAKAN YARDIMCILARI DAVALIK OLDU Sağlık Bakanlığını ilgilendiren önerge, e-Nabız sistemine dair ortaya atılan Katar’a satış iddiasından iki şirket arasındaki fikri mülkiyet kavgasına kadar birçok başlığı içeriyor. CHP’li Pala, e-Nabız sisteminin herhangi bir üçüncü ülkeye satılmasının ne anlama geldiğini, bu satış veya anlaşmazlıklar sonucunda vatandaşların kişisel verilerinin ticari bir meta haline gelip gelmeyeceğini, uygulamanın 2017’de yeniden yazıldığı iddiasının hangi teknik ve hukuki gerekçelere dayandığını sorguluyor. Ayrıca, söz konusu davada Bakan Yardımcılarının ve üst düzey bürokratların isimlerinin geçiyor olması, çıkar çatışması veya menfaat ilişkisinin olup olmadığı endişesini doğuruyor. ÖNERGEDE GÜNDEME GELEN SORULAR  Pala’nın soru önergesinde öncelikle “e-Nabız’ın Katar’a satıldığı iddialarının doğruluğu” sorgulanıyor. Ardından uygulamanın fikri mülkiyet hakları meselesinin, milyonlarca yurttaşın sağlık verilerini kapsayan e-Nabız’da nasıl bir risk oluşturduğu irdeleniyor. Meclis gündemine getirilen diğer sorular, sistemin hangi teknoloji şirketleri tarafından geliştirildiğini, 2017’de baştan yazıldığı iddiasının kapsam ve amaçlarını, bu süreçte ortaya çıkan veri paylaşımına dair endişeleri içeriyor. Önerge, Sağlık Bakanlığında görev yapan iki Bakan Yardımcısı ve davaya taraf olan iki teknoloji şirketi arasında olası bir çıkar çatışması veya ortaklık bulunup bulunmadığı sorusunu da gündeme taşıyor. Kişisel verilerin gizliliğini sağlamakla yükümlü olan Bakanlığın, bu konudaki tutumunu açıklamaması yalnızca TBMM’nin değil, kamuoyunun da cevap beklediği soruların örtbas edildiği anlamına geliyor.  KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI AYNI ZAMANDA BİR ULUSAL GÜVENLİK MESELESİ  e-Nabız sisteminin, kişisel sağlık verilerini merkezileştirip vatandaşa dijital ortamda kolay erişim sağlayan önemli bir platform olduğu biliniyor. Ancak yüksek hassasiyet derecesindeki bu verilere başka kurumlar veya ülkeler tarafından erişilmesi olasılığı, kamuoyunda ciddi endişeler yaratıyor. Önergede dile getirilen soru işaretleri, vatandaşlara ait verilerin hukuka aykırı şekilde paylaşılması ya da fikri mülkiyet anlaşmazlıkları üzerinden zafiyet oluşması olasılığını artırıyor. Pala, konunun önemine vurgu yaparak, “Sağlık sistemiyle ilgili böylesine kritik bir konuda kamuoyuna bilgi vermekten kaçınılması nedeniyle fikri mülkiyet çatışmaları, büyük ölçekli bürokratik menfaat iddiaları ve olası veri satışı gibi konulardaki karanlık derinleşmiştir. Bu yalnızca yurttaş güvenliği değil, aynı zamanda bir ulusal güvenlik sorunudur.” şeklinde konuştu. Prof. Dr. Kayıhan Pala, soru önergesindeki konularla ilgili Sağlık Bakanlığından resmi bir açıklama beklediklerini belirtiyor. Vatandaşların kişisel sağlık bilgileri üzerindeki hak ve güvenlik kaygılarının, yasama organına yöneltilen bu soruların cevaplanmaması nedeniyle daha da derinleştiğini hatırlatarak, süreci takip etmeyi sürdüreceğini ifade ediyor.

CHP'li Pala 'öğrenci servisi' kazasını Meclis gündemine taşıdı Haber

CHP'li Pala 'öğrenci servisi' kazasını Meclis gündemine taşıdı

CHP Bursa Milletvekili Kayıhan Pala, Bursa’nın Büyükorhan ilçesinde taşımalı eğitim sistemine dâhil olmadıkları gerekçesiyle okul servisinden indirildikten sonra geçirdikleri kaza sonucu yaralanan lise öğrencilerinin durumunu Meclis gündemine taşıyan bir yazılı soru önergesi verdi. 6 Kasım 2024’te Meclis Başkanlığına sunulan önergeye, aradan geçen zamana karşın Milli Eğitim Bakanlığından herhangi bir yanıt verilmedi. CHP Bursa Milletvekili Kayıhan Pala, Bursa ili Büyükorhan ilçesinde meydana gelen trafik kazasına ilişkin olarak Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in yanıtlaması istemiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na bir soru önergesi sundu. Kazada ağır yaralanan lise öğrencisinin, aradan iki aydan fazla zaman geçmesine rağmen bilincini kaybetmiş şekilde hâlen hastanede tedavi görmekte olması; kırsal bölgede yaşayan lise öğrencilerinin taşımalı eğitim sistemine erişememesinin ciddi sonuçlarını bir kez daha gündeme taşıdı. “LİSE ÖĞRENCİLERİ, TRAFİK KONTROLÜ NEDENİYLE SERVİSTEN İNDİRİLDİ” Geçtiğimiz Ekim ayında Bursa ili Büyükorhan ilçesi Aktaş köyünde yaşayan ve Büyükorhan merkezdeki okullarına gitmek için öğrenci servisine binen lise öğrencileri, yol kontrolünde “lise öğrencilerinin taşımalı sistemde yer alamayacağı” gerekçesiyle servisten indirildi. Kendilerini okula götürecek alternatif bir servis ya da ulaşım aracı olmayınca otostop yapmak zorunda kaldılar. Bu sırada bindikleri traktörün devrilmesi sonucu öğrencilerden biri ağır yaralandı. Kaza esnasında başından ciddi şekilde darbe alan gencin iki aydan uzun süredir bilincinin kapalı olduğu ve hastanedeki tedavisinin devam ettiği öğrenildi. “ZORUNLU EĞİTİM 12 YIL AMA LİSE ÖĞRENCİSİ TAŞIMA SİSTEMİNDE YOK” Kaza, kırsal bölgede yaşayan lise öğrencilerinin taşımalı eğitim sisteminden yararlandırılmamasını yeniden tartışmaya açtı. Mevcut yönetmeliğe göre, ilköğretim (ilkokul ve ortaokul) düzeyindeki öğrenciler için “taşıma yoluyla eğitime erişim” hakkı tanınırken, zorunlu eğitim 12 yıla çıkarılmış olmasına rağmen lise öğrencileri bu sistemin dışında tutuluyor. CHP Bursa Milletvekili Kayıhan Pala, soru önergesinde bu duruma şöyle dikkat çekti: “Ülkemizde zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarıldığını iddia ediyoruz; ancak kırsal kesimde yaşayan lise öğrencilerini taşıma sisteminden dışlayarak mağdur ediyoruz. Bursa Büyükorhan’daki kaza, bu çarpıklığın üzücü sonuçlarından sadece biri.”  “MAĞDUR LİSE ÖĞRENCİLERİ VE AİLELERİYLE KİM İLGİLENECEK?” Soru önergesinin bir diğer kritik başlığı, kazada ağır yaralanan öğrencinin ve ailesinin yaşadığı zorluklarla ilgili. İki aydan fazla süre geçmesine rağmen bilinci kapalı durumda tedavi gören gencin geleceğinin belirsiz olduğunu vurgulayan Pala, “Bu çocuğun durumu, Türkiye’deki taşımalı eğitim sisteminin ciddi bir eksiğini gözler önüne seriyor. Peki, ailesinin yaşadığı mağduriyetin hesabını kim verecek?” diye konuştu.  “ÖĞRENCİLERİ SERVİSTEN KİM İNDİRDİ, KURALLAR NEYE GÖRE BELİRLENDİ?” Pala, önergede Milli Eğitim Bakanlığı’na şu temel soruları yöneltti: Lise öğrencilerinin taşıma yoluyla eğitim hakkından yararlandırılması için bir eylem planı var mıdır? Neden lise öğrencileri bu sistemin dışında tutularak mağdur edilmektedir? Türkiye genelinde, kırsal bölgede yaşadığı ve yerleşim yerinde lise olmadığı için taşımalı sistemden yararlanması gerektiği halde yararlanamayan öğrenci sayısı illere göre kaçtır? Bu olayı protesto eden öğrencilerin herhangi bir disiplin yaptırımına tabi tutulup tutulmadığı ve kazada ağır yaralanan öğrencinin sorumluluğunun kimde olduğu da sorular arasında yer alıyor.  “BU KAZA GÖZ ARDI EDİLEMEZ” Milletvekili Pala, kaza sonrası konuyla ilgili protesto gösterisi yapan öğrencilerin, okul yönetimleri tarafından disiplin cezalarıyla karşı karşıya kaldığına dair duyumlar aldıklarını belirtti. “Bu trajik olayın ortaya çıkışında, öğrencilerin suçu yoktur. Onlar sadece okullarına gitmeye çalışıyorlardı. Taşıma sistemiyle ilgili yasal boşluk ya da yönetmelik engeli yüzünden yolda kaldılar. Üstelik bu haksızlığı protesto eden öğrencilere disiplin cezası verilmesi kabul edilemez,” ifadelerini kullandı. “KAZANIN SORUMLULUĞU KİMDE?” Kaza sonucunda ağır yaralanan ve iki aydır bilinci kapalı bulunan öğrencinin ailesi için büyük bir mağduriyet söz konusu. Pala, “Zorunlu eğitimin kapsamı tüm öğrenciler için 12 yıl olarak ifade ediliyorsa, bu çocuğun eğitim hakkı nasıl korunmamış oldu? Bu kaza ve sonrasında yaşanan mağduriyetin hesabını kim verecek?” diyerek Bakanlığın sorumluluk üstlenmesini talep etti. “Eğer bu çocuk yaşamını yitirirse ya da kalıcı bir hasarla karşılaşırsa, hem vicdanen hem de hukuken sorumluluğun kimde olduğu sorgulanacaktır,” diye konuştu.  “BAKANLIK, LİSE ÖĞRENCİLERİNİN ULAŞIM SORUNLARINI GÖRMEZDEN GELMEMELİ” Pala, taşımalı eğitime dair yönetmeliklerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini vurguluyor. Zorunlu eğitim çağındaki öğrencilerin, hangi sınıf düzeyinde olursa olsun, ulaşımla ilgili risklerden korunmasının devletin görevi olduğunu hatırlatan Pala, “Eğer kırsalda okula erişim imkânı yoksa, kamu yönetimi çözümler üretmeli. Aksi takdirde, bu kaza gibi olaylar tekrar yaşanabilir,” uyarısında bulundu. Kayıhan Pala, soru önergesine Milli Eğitim Bakanlığı’nın en kısa sürede yanıt vermesini beklediklerini belirterek, “Bu çocuklarımızın hayatı üzerinde bu denli büyük bir etkiye sahip yanlış uygulamalar, derhal düzeltilmelidir. Ailelerin yaşadığı acı ve endişe daha fazla katlanılacak gibi değil. Konunun Meclis gündeminde kalması ve çözüme kavuşturulması için takipçisi olacağız,” diyerek sözlerini noktaladı.

Kayıhan Pala’dan İSG Kanunu uygulamasına ilişkin önemli çıkış Haber

Kayıhan Pala’dan İSG Kanunu uygulamasına ilişkin önemli çıkış

CHP Bursa Milletvekili Prof. Dr. Kayıhan Pala, 20 Aralık 2024 tarihinde, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) Kanunu’nun uzun süredir ertelenen maddelerinin 2025 yılında yürürlüğe girecek olmasına ilişkin kapsamlı bir yazılı soru önergesi sundu. Kanunun 2012’de çıkmasına karşın, özellikle 50’den az işçi çalıştıran az tehlikeli işyerleri ile kamu kurumlarında İSG hizmeti sunulması zorunluluğuna ilişkin düzenlemelerin birçok kez ertelenmiş olması, Pala’nın önergesinde vurguladığı esas sorun olarak öne çıkıyor.  CHP Milletvekili Pala, önergesinde öncelikle, 2024 yılı sonu itibarıyla ülke genelinde kaç işyeri bulunduğunun ve bu işyerlerinden ne kadarının hâlihazırda İSG hizmeti aldığının açıklanmasını talep etti. Aynı çerçevede, bu işletmelerin işçi sayılarına göre (örneğin 0-9, 10-19, 20-49, 50-249, 250 ve üzeri) nasıl bir dağılım gösterdiğini de sorguladı. Böylelikle, en küçük işyerlerinden en büyüklerine kadar hangi işyerinde çalışan işçilerin İSG hizmetlerinden faydalanabildiğinin, hangilerinin ise bu olanaktan hâlâ uzak kaldığının ortaya çıkması amaçlanıyor. Pala, “Sayısal veriler olmadan, nasıl bir yol haritası çizileceği belirsizliğini koruyor. İSG’nin ülke çapında yaygınlaşmasını gerçekten istiyorsak, mevcut tabloyu net şekilde görmemiz gerek” dedi.  Önergede ayrıca, Türkiye genelinde işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarının sayısına da dikkat çekildi. CHP Milletvekili Pala, bu konuda sadece toplam sayıyı değil, aktif çalışanların oranını da sorguladı. Bu sayede, eldeki insan kaynağının ülke genelindeki işyerlerinin İSG ihtiyaçlarını karşılamaya yetip yetmediği somut biçimde değerlendirilebilecek. Aynı şekilde, işyeri hekimlerinin yanı sıra işyeri hemşireleri ve çalışan sağlığı-güvenliği alanında hizmet sunması gereken diğer profesyonellerin mevcut durumunun da netleştirilmesi istendi. Yeterli sayıda işyeri hekimi ve işgüvenliği uzmanı olmaması halinde, 2025’ten itibaren yürürlüğe girecek düzenlemelerin ne ölçüde uygulanabilir olacağı tartışma konusu.  ÇALIŞANLARIN SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ BİR KEZ DAHA ERTELENMEMELİDİR! Kayıhan Pala’nın eleştirdiği önemli bir husus, söz konusu hükümlerin 12 yıl boyunca ertelenmiş olması. Kanun 2012 yılında yürürlüğe girdiğinden bu yana, 50’den az işçi çalıştıran az tehlikeli işyerleri ve kamu çalışanlarına İSG hizmeti sunulması yönündeki maddenin uygulanması sürekli ötelendi. Bu durum, Bakanlığın, çalışanların sağlığı ve güvenliği alanındaki yetersizliğini açık olarak -bir kez daha- ortaya koymaktadır. Bilindiği gibi, Ocak 2024’te yayınlanan Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre, Türkiye dünyada ölümcül olmayan iş kazası hızında (Yüz binde) 11. sırada, ölümcül iş kazası hızında ise (Yüz binde) 10. sıradadır. Bunun dışında, Türkiye 49. sıra ile çalışan sayısına kıyasla en az sayıda iş müfettişinin görev yaptığı ülkelerden biridir. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin kayıtlarına göre ülkemizde, 6331 Sayılı İSG Kanununun kabul edildiği 2012 yılından sonra, 2013-2024 yılları arasında (2024 yılı Kasım ayı dahil) toplam 22 bin 566 emekçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiş bulunmaktadır… Pala, bu 12 yıllık gecikmenin arkasındaki gerekçeleri kamuoyuna açıklamanın artık kaçınılmaz olduğunu belirtti. Pala’ya göre, Türkiye’de tüm çalışanların sağlığı ve güvenliği için büyük önem taşıyan bu maddelerin niçin bunca yıl ertelendiği, Bakanlığın hedefleri ve eylem planlarıyla birlikte açıklanmak durumunda.  Bu bağlamda, eğer yeni bir erteleme olmazsa, 2025 yılının Ocak ayında hayata geçecek düzenlemenin kaç işyerini etkileyeceği de bir başka merak konusu olarak öne çıkıyor. CHP Milletvekili Pala, tam olarak kaç işletmenin İSG hizmeti almasının zorunlu hale geleceğini ve bunun için ne kadar işyeri hekimi ile iş güvenliği uzmanına ihtiyaç duyulacağını sorguladı. Özellikle küçük ölçekli işletmelerin ve kamu kurumlarının büyük bir çoğunluğu oluşturduğu bilindiğinden, yeterli insan kaynağı ve kurumsal altyapı hazırlığı yoksa bu girişimin nasıl uygulanacağı belirsiz kalabilir.  İSG hizmetlerinin daha yaygın ve etkili sunulabilmesi için Bakanlığın planladığı herhangi bir çalışma olup olmadığı konusu, önergede dile getirilen bir başka soruydu. Pala ayrıca sadece kanunun lafzının değil, uygulamadaki altyapı ve denetim mekanizmalarının da önem taşıdığını belirtti ve eğer somut bir eylem planı yoksa, İSG hizmetlerinin başarıya ulaşmasının söz konusu olamayabileceğini dile getirdi. Bu noktada, eğitim programları, izleme ve denetim mekanizmalarının nasıl işleyeceği gibi konular gündeme geliyor.  CHP Milletvekili, İSG profesyonellerinin işverene özlük hakları açısından doğrudan bağlı olmadan, özerk bir kamu kurumu çatısı altında çalışabileceklerine ilişkin bir modeli de tartışmaya açtı. Pala bu tartışmayı hem geçen yıl hem de bu yıl TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, Çalışma Bakanlığının bütçe görüşmeleri sırasında da tartışmaya açmıştı. Bakanlığın işyeri hekimleri, iş güvenliği uzmanları, işyeri hemşireleri ve diğer İSG profesyonellerinin, özlük hakları açısından işverene doğrudan bağlı kalmadan görev yapabilecekleri özerk bir kamu kurumu kurulmasına için herhangi bir çalışması olup olmadığı da merak ediliyor. Hekim ve uzmanların istihdamının bağımsız bir yapı aracılığıyla gerçekleşmesi, İSG hizmetlerinin koruyucu niteliğini artıracak, izleme ve bağımsız denetim sağlamaya katkı sunabilecek bir yapılanma olarak önem arz ediyor. Pala, kanunun yürürlük hükümlerinin bir kez daha ertelenmemesi durumunda 2025 başından itibaren yeni bir döneme girileceğini belirtti ve bu dönemin hayata geçirilebilmesi için Bakanlığın hazırlıklı olması gerektiğini ifade etti. Çalışma yaşamındaki tüm paydaşlar açısından iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesinin önemini vurgulayan Pala, “Şeffaflık içinde, sayısal verileri ortaya koyarak ve hesap vererek aksayan yönleri düzeltmek mümkün” görüşünü savundu.  Söz konusu yazılı soru önergesiyle, hem geçmiş 12 yılda hangi gerekçelerle ertelemeye gidildiğinin hem de şimdi atılması gereken adımların net şekilde ortaya konması hedefleniyor. Kanunun kapsamına girecek işyeri sayısı, insan kaynağı gereksinimi, eylem planı ve özerk istihdam modeli gibi konuların yanıt bulması, Türkiye’de İSG kültürünün kalıcı ve yaygın bir şekilde inşa edilebilmesine katkı sağlayabilir. Pala, tüm çalışanların temel haklarından biri olan sağlıklı ve güvenli çalışma ortamını sağlamak adına, Bakanlığın atması gereken adımları dikkatle izleyeceklerini vurguladı.

CHP'li Sarıbal: "Bursa Gölbaşı yatırım kapsamında mı? Haber

CHP'li Sarıbal: "Bursa Gölbaşı yatırım kapsamında mı?

CHP Bursa Milletvekili ve PM üyesi Orhan Sarıbal, 2025 yılı bütçe görüşmeleri kapsamında yanıtlaması için Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’ya, sulama alanlarında yapılacak yatırımların kapsamına Bursa Gölbaşı’nın dahil edilip edilmediğini sordu. Bursa Ovası’nın tarımsal sulama kaynağı olan Kestel ilçesindeki Gölbaşı göletinde kuraklık nedeniyle çekilme yaşandığını vurgulayan Sarıbal, özellikle yaz aylarında kuraklığın ciddi boyutlara ulaştığını ve su sıkıntısının da kritik seviyelere geldiğini söyledi. Gölbaşı’ndaki su seviyesinin kritik noktaya gelmesinin meyve üretimini olumsuz etkilediğini ifade eden Sarıbal, ‘‘Gölbaşı 20 bin dekarlık bir alana hizmet vermektedir. Bölgede meyve üretimi çok önemli bir yerdedir. Dolayısıyla göletin gövdesinin mutlaka güçlendirilmesi ya da tabanının boşaltılması gerekmektedir” dedi. Gölbaşı’nda su kapasitesinin minimize olmasını, yalnızca kuraklığa bağlamanın yeterli olmayacağını dile getiren Sarıbal, “Bu gölet Aksu deresinin üzerinde olması ve Nilüfer çayına bağlanması açısından çok önemli. Uludağ’dan gelen suların beslediği gölet, suların şirketlere satılması, yanlış yapılaşmalardan dolayı da yeterli bir rezerve ulaşamıyor. 1938 yılında içme suyu ve tarımsal sulama alanı olarak yapılan gölet,  uzun zamandır bütün uyarılarımıza rağmen, ilgililerin yönetememesi, yeterli kaynak ayrılmaması, 20 yıldır konuşulmasına rağmen tabanının temizlenmemesi, defalarca ihale sözleri verilmesine rağmen hiçbir şey yapılmaması nedeniyle kuraklığın en dip dönemini yaşıyor. Tarım ve toprakla ilgili net bir tutarlılığınız var mıdır? Suyun verimli kullanılması kapsamında, sulanan alanlar içerisinde gündeme getirdiğiniz yatırımlara 40 yıl önce yapılan ama bugün artık işlevsiz olan alanlar dahil midir?’’ ifadelerini kullandı.

Pala: "Çevre politikalarında şeffaflıktan uzaklaşıldı!" Haber

Pala: "Çevre politikalarında şeffaflıktan uzaklaşıldı!"

Yasama süreçlerini denetleme amacıyla milletvekilleri tarafından verilen soru önergelerine Bakanlıklar ya yanıt vermiyor ya da yetersiz yanıt veriyor. AKP hükümetlerinin çevre politikalarını ve buna bağlı yaptıkları çalışmalar hakkında sorularına yanıt isteyen CHP Bursa Milletvekili Kayıhan Pala, geçtiğimiz mart ayında Çevre ve Şehircilik Bakanlığına Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) hakkında sorular yöneltmişti. Bakanlık 6 ay sonra verdiği yanıtta; Pala’nın sorularına bilgi vermekten ziyade, bilgilerin bulunmasının mümkün olmadığı bir internet sayfasına yönlendirme yaptı. Soru önergelerine verilen yanıtların şeffaflığı ve hesap verilebilirliği konusunda endişelerini dile getiren CHP’li Pala; “Milletvekili olarak görev yaptığım 16 ay içinde, verdiğim soru önergelerinin sadece %38’ine yanıt verildi.  Kabaca her 10 soru önergemizden 6’sı yanıtsız kalıyor, yanıt verilen 4 soru önergemiz ise mevzuat ve yönlendirmeler işaret edilerek geçiştirilen yanıtlardan oluşuyor. Bakanlar sorulara yanıt verebilmekten aciz.” dedi. NET YANIT VERİLMEDİ  Son olarak; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına geçtiğimiz mart ayında   vermiş olduğu soru önergesi ile; son 10 yılda ÇED başvurularının sayısı, olumlu/olumsuz sonuçlanan başvuru sayıları, açılan davaların sayısı ve bu davaların sonuçlarıyla ilgili detaylı bilgi talep eden CHP’li Pala’ya 6 ay sonra yanıt veren Bakanlık doğrudan ve net yanıt vermekten kaçındı. PEKİ, BU SORULAR NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ VE YANITLARI NEDEN KAMUOYUNDAN SAKLANIYOR? Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporlarının, bir projenin çevreye olası etkilerini değerlendiren ve bu etkileri en aza indirmek için alınması gereken önlemleri belirleyen kritik belgeler olduğunu vurgulayan Pala;  “ÇED sürecinin şeffaf ve hesap verebilir olması, çevrenin korunması ve sürdürülebilir çevre politikalarının  olmazsa olmazıdır.  Bakana sorduğumuz başvuru ve onay istatistikleri, ÇED sürecinin işleyişi ve etkinliği hakkında fikir verirken; olumlu/olumsuz karar oranları ise çevresel kaygıların ne ölçüde dikkate alındığını gösterir. Dava istatistikleri ise ÇED kararlarının toplum tarafından ne kadar kabul gördüğünü ve yargı sürecindeki eğilimleri ortaya koyabilir.  Son olarak; davaların hangi taraf lehine sonuçlandığı, çevresel değerlerin hukuk nezdinde nasıl korunduğunun bir göstergesidir!” dedi. HANGİ DAVALAR KİMİN LEHİNE SONUÇLANDI? BAKANLIK AÇIKLASIN! Açıklamasının devamında, “Ne yazık ki, Bakanın verdiği yanıt bizlerin ve kamuoyunun bilgilendirilmesinden ziyade geçiştirmeye yönelik. Yanıtta, talep ettiğimiz bilgilerin nerede bulunabileceğine dair yönlendirmeler yapılsa da doğrudan ve net bilgi vermekten kaçınılıyor. Sözü edilen internet sitesinde ise sorduğumuz soruların yanıtları bulunmuyor. Bu bilgiler, mevcut çevre politikalarının etkililiğini değerlendirmek, sorunlu alanları tespit etmek ve çözüm önerileri geliştirmek için hayati önem taşıyor. Bakan Kurum’un sorularıma doğrudan yanıt verememesi, çevre politikalarında şeffaflıktan uzaklaşılmış olduğunun bir kez daha gösteriyor. Bu durum, çevresel duyarlılığın ve demokratik değerlerin zedelenmesi riskini beraberinde getiriyor! dedi  ÇED nedir? ÇED süreci, planlanan projelerin çevresel etkilerini belirlemek ve bu etkileri en aza indirmek amacıyla yapılan bir değerlendirme sürecidir. Türkiye'de ÇED yönetmeliği 1993 yılında yürürlüğe girmiştir ve o tarihten bu yana çevresel etkileri olabilecek projeler için ÇED raporu hazırlanması zorunlu hale gelmiştir.

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
Söz Bursa En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.