Her savaş, sonuçları itibariyle insanoğluna ağır faturalar ödetir.
Masum sivillerin katledilmesi, altyapılarıyla birlikte yerle bir olan şehirler, yok edilen tarihi miras, açlık, toplumsal travmalar ve çevre felaketleri...
Yayılmacılık, ırkçılık, sömürgecilik vb. gibi nedeni ne olursa olsun aylar, yıllar süren bu savaşları yaşayanları bugün mezarından kaldırıp; Suriye’deki iç savaşın son 10 günlük seyrini izletseniz muhtemelen cevapları şu şekilde olurdu:
Bizim günahımız ne idi veya siz buna savaş mı diyorsunuz?
Gerçekten de sıradan bir savaşta birkaç yılda ulaşılabilecek noktaya veya pozisyona, Suriye’de birkaç günde varıldı.
İdlip’ten yola çıkan ve Türkiye dahil birçok ülkenin terör örgütü olarak kabul ettiği 2011’de El Kaide'ye doğrudan bağlı olarak Nusra Cephesi adı altında kurulan, IŞİD lideri Ebu Bekir el-Bağdadi’nin de kuruluşunda yer aldığı Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) isimli Başer Esad’a karşı savaşan grup ilginçtir;
Elini kolunu sallaya sallaya Şam’a kadar intikal etti, bu sırada hava unsurları harekete geçmedi, araç konvoyları ve zırhlı araçların tekerine veya paletine tek bir mayın isabet etmedi, meskûn mahal çatışmaları yaşanmadı, rejim ordusunun sivillere aslan kesilen komuta kademesi ve emrindeki askerleri silahını tüfeğini çöllere terk ederek savaştan sıvıştı!
***
Ve nihayetinde Suriye’nin haritası bir kez daha değişmiş oldu.
Üstelik, 1916’da imzalanan Sykes-Picot Anlaşması gereği, İngilizlerin Fransızlara bıraktığı coğrafyada Fransız Manda yönetiminin çizdiği haritanın hatlarıyla, son haritanın benzerliği insanın şaşırtmıyor da değil!
Tek başına bu durum;
Suriye’de, küresel efendilerin kartları nasıl dağıttığını/aktörleri ve destekçileriyle birlikte kimin nerede ve hangi hatta durması gerektiğini anlatmaya yetiyor!
Tabi ki şimdilik!
Anlaşılan o ki Suriye’de sahanın tüm aktörlerinin hassasiyet ve isteklerine göre kart dağılımı yapılmış.
-HTŞ için İdlip’ten çıkış ve Şam,
-PKK/YPG için zengin doğal kaynaklar,
-Esat için güvenli bir yer Rusya,
-Rusya için Ukrayna,
-İsrail için güvenli bir Suriye,
-Türkiye ve Suriye Milli Ordusu (SMO) için Tel Rıfat ve Münbiç...
***
Peki, İsrail ordusunun, Esad yönetiminin devrilmesinin ardından Suriye'ye yönelik saldırılarını arttırdığı, hatta İsrail tanklarının Şam'a ilerleyişinin sürdüğü bir süreçte, herkesin ağzına bir parmak bal çalma uyanıklığıyla aktörlere dağıtılan kartlarla oyun bitirilmiş mi oldu...
O kadar kolay mı?
Böyle düşünenler elbette ki yanılıyor.
Çünkü Doğu Akdeniz’in en kritik coğrafyasında oyun yeni başlıyor...
Mevcut durumu Türkiye’de bir kazanç ve mutluluk kaynağı olarak görenlere sesleniyorum, masadaki yeni oyun Kıbrıs’taki gazinolarda kumarda kaybetmeye benzemez!
911 kilometre sınırımızın olduğu, güneyimizdeki Suriye’de bu yeni oyun nasıl sonuçlar doğurabilir bunu çok iyi düşünmek zorundayız.
-İsrail, otonom bir yapıyla başlayıp PKK/YPG’yi devletleştirebilir.
-PKK/YPG’ye kara gücü gözüyle bakan ve bu terör yapısına silah, mühimmat, para aklınıza ne gelirse her türlü desteği veren ABD, Büyük Ortadoğu Projesi gereği İran, Irak ve Türkiye’nin parçalanması sürecini tetikleyebilir,
-İsminde yer alan “Şam” ismiyle Suriye’nin başkentini değil, Osmanlı dönemine uzanan ve “Adana, İçel, Osmaniye, Hatay, Gaziantep, Kilis, Kahramanmaraş ve Şanlıurfa”yı da içine alan geniş bir coğrafyayı kasteden HTŞ, bölgeyi Afganistanlaştırabilir...
Rusya’nın Suriye’deki sessizliğini de Akdeniz’deki varlığını yani Lazkiye ve Tartus’taki üstleri itibariyle garanti altına almış olabileceği ihtimalini de değerlendirerek oyunun yeni başladığını söylememiz yanlış olmaz.
***
Peki ne yapmamız gerekiyor?
Biz kimin ne istediğine bakmadan kendi milli politikamız ve çıkarlarımız neyi gerektiriyorsa onun olması için mücadele etmeliyiz.
Bu kapsamda öncelikle hudut güvenliğimizi sağlayacak askeri tertiplenmemizi gözden geçirmeliyiz. Gerekirse yeni bir ordu kurmalıyız.
PKK/YPG’nin hududumuzda komşu olmasına müsaade etmemek adına derhal askeri harekata başlamak zorundayız.
Bununla birlikte Suriyeli sığınmacıların geri dönüşleri için tüm bakanlıklar koordineli bir çalışma başlatmalı, ülkelerinde güvenli bölgelere yerleşmeleri sağlanmalı.
Biliyorum şimdi bazıları diyecek ki;
Efendim Amerika ve İsrail bunları yapmamıza müsaade etmez.
Evet onlar istemez ama bu demek değildir ki Türk boyun eğsin.
Eğer derdiniz siyasi kazanım değilse her şeyi yaparsınız.
Millet olmanın bilinciyle hareket edersek biz her planı, her oyunu hatta dağıtılan son kartları bile küresel efendilerin yüzüne çarpabiliriz.
100 yıl önce çarptığımız gibi...
Yeter ki birlik olalım, şanlı Türk Bayrağının altında kenetlenelim...
Yeter ki teslimiyetçi bir ruhla ülkeyi yönettirmeyelim!
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Orkun ÖZELLER
Oyun yeni başlıyor!
Her savaş, sonuçları itibariyle insanoğluna ağır faturalar ödetir.
Masum sivillerin katledilmesi, altyapılarıyla birlikte yerle bir olan şehirler, yok edilen tarihi miras, açlık, toplumsal travmalar ve çevre felaketleri...
Yayılmacılık, ırkçılık, sömürgecilik vb. gibi nedeni ne olursa olsun aylar, yıllar süren bu savaşları yaşayanları bugün mezarından kaldırıp; Suriye’deki iç savaşın son 10 günlük seyrini izletseniz muhtemelen cevapları şu şekilde olurdu:
Bizim günahımız ne idi veya siz buna savaş mı diyorsunuz?
Gerçekten de sıradan bir savaşta birkaç yılda ulaşılabilecek noktaya veya pozisyona, Suriye’de birkaç günde varıldı.
İdlip’ten yola çıkan ve Türkiye dahil birçok ülkenin terör örgütü olarak kabul ettiği 2011’de El Kaide'ye doğrudan bağlı olarak Nusra Cephesi adı altında kurulan, IŞİD lideri Ebu Bekir el-Bağdadi’nin de kuruluşunda yer aldığı Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) isimli Başer Esad’a karşı savaşan grup ilginçtir;
Elini kolunu sallaya sallaya Şam’a kadar intikal etti, bu sırada hava unsurları harekete geçmedi, araç konvoyları ve zırhlı araçların tekerine veya paletine tek bir mayın isabet etmedi, meskûn mahal çatışmaları yaşanmadı, rejim ordusunun sivillere aslan kesilen komuta kademesi ve emrindeki askerleri silahını tüfeğini çöllere terk ederek savaştan sıvıştı!
***
Ve nihayetinde Suriye’nin haritası bir kez daha değişmiş oldu.
Üstelik, 1916’da imzalanan Sykes-Picot Anlaşması gereği, İngilizlerin Fransızlara bıraktığı coğrafyada Fransız Manda yönetiminin çizdiği haritanın hatlarıyla, son haritanın benzerliği insanın şaşırtmıyor da değil!
Tek başına bu durum;
Suriye’de, küresel efendilerin kartları nasıl dağıttığını/aktörleri ve destekçileriyle birlikte kimin nerede ve hangi hatta durması gerektiğini anlatmaya yetiyor!
Tabi ki şimdilik!
Anlaşılan o ki Suriye’de sahanın tüm aktörlerinin hassasiyet ve isteklerine göre kart dağılımı yapılmış.
-HTŞ için İdlip’ten çıkış ve Şam,
-PKK/YPG için zengin doğal kaynaklar,
-Esat için güvenli bir yer Rusya,
-Rusya için Ukrayna,
-İsrail için güvenli bir Suriye,
-Türkiye ve Suriye Milli Ordusu (SMO) için Tel Rıfat ve Münbiç...
***
Peki, İsrail ordusunun, Esad yönetiminin devrilmesinin ardından Suriye'ye yönelik saldırılarını arttırdığı, hatta İsrail tanklarının Şam'a ilerleyişinin sürdüğü bir süreçte, herkesin ağzına bir parmak bal çalma uyanıklığıyla aktörlere dağıtılan kartlarla oyun bitirilmiş mi oldu...
O kadar kolay mı?
Böyle düşünenler elbette ki yanılıyor.
Çünkü Doğu Akdeniz’in en kritik coğrafyasında oyun yeni başlıyor...
Mevcut durumu Türkiye’de bir kazanç ve mutluluk kaynağı olarak görenlere sesleniyorum, masadaki yeni oyun Kıbrıs’taki gazinolarda kumarda kaybetmeye benzemez!
911 kilometre sınırımızın olduğu, güneyimizdeki Suriye’de bu yeni oyun nasıl sonuçlar doğurabilir bunu çok iyi düşünmek zorundayız.
-İsrail, otonom bir yapıyla başlayıp PKK/YPG’yi devletleştirebilir.
-PKK/YPG’ye kara gücü gözüyle bakan ve bu terör yapısına silah, mühimmat, para aklınıza ne gelirse her türlü desteği veren ABD, Büyük Ortadoğu Projesi gereği İran, Irak ve Türkiye’nin parçalanması sürecini tetikleyebilir,
-İsminde yer alan “Şam” ismiyle Suriye’nin başkentini değil, Osmanlı dönemine uzanan ve “Adana, İçel, Osmaniye, Hatay, Gaziantep, Kilis, Kahramanmaraş ve Şanlıurfa”yı da içine alan geniş bir coğrafyayı kasteden HTŞ, bölgeyi Afganistanlaştırabilir...
Rusya’nın Suriye’deki sessizliğini de Akdeniz’deki varlığını yani Lazkiye ve Tartus’taki üstleri itibariyle garanti altına almış olabileceği ihtimalini de değerlendirerek oyunun yeni başladığını söylememiz yanlış olmaz.
***
Peki ne yapmamız gerekiyor?
Biz kimin ne istediğine bakmadan kendi milli politikamız ve çıkarlarımız neyi gerektiriyorsa onun olması için mücadele etmeliyiz.
Bu kapsamda öncelikle hudut güvenliğimizi sağlayacak askeri tertiplenmemizi gözden geçirmeliyiz. Gerekirse yeni bir ordu kurmalıyız.
PKK/YPG’nin hududumuzda komşu olmasına müsaade etmemek adına derhal askeri harekata başlamak zorundayız.
Bununla birlikte Suriyeli sığınmacıların geri dönüşleri için tüm bakanlıklar koordineli bir çalışma başlatmalı, ülkelerinde güvenli bölgelere yerleşmeleri sağlanmalı.
Biliyorum şimdi bazıları diyecek ki;
Efendim Amerika ve İsrail bunları yapmamıza müsaade etmez.
Evet onlar istemez ama bu demek değildir ki Türk boyun eğsin.
Eğer derdiniz siyasi kazanım değilse her şeyi yaparsınız.
Millet olmanın bilinciyle hareket edersek biz her planı, her oyunu hatta dağıtılan son kartları bile küresel efendilerin yüzüne çarpabiliriz.
100 yıl önce çarptığımız gibi...
Yeter ki birlik olalım, şanlı Türk Bayrağının altında kenetlenelim...
Yeter ki teslimiyetçi bir ruhla ülkeyi yönettirmeyelim!